Erdoğan ile Kılıçdaroğlu’nun birbirlerinden medet umması ne anlama geliyor?

AKP lideri ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, kendisine 31 Mart 2024’te çok acı bir yenilgi tattıran, 19 Mart 2025’ten itibaren ise bütün stratejilerini ve hesaplarını bozan CHP’den hıncını almak için yine yargıyı öne sürüyor. Fakat bu sefer yanında şaşırtıcı bir müttefik var: Kemal Kılıçdaroğlu.

Bu saatten sonra, bu ittifakın ne zaman, nasıl oluştuğu; tarafların birbirleriyle doğrudan görüşüp görüşmediği; karşılıklı olarak ne tür sözler verildiği çok da anlamlı değil. Önemli olan, öncelikle Ekrem İmamoğlu, ikincil olarak Özgür Özel’in Erdoğan-Kılıçdaroğlu ittifakının hedefinde olmaları.

Türkiye’yi Erdoğan’ın insafına bırakmak

Beklenen şu: Yarın veya ileri bir tarihte mahkeme “mutlak butlan” ve “tedbir” kararını birlikte alıp CHP’nin Kasım 2023 kurultayını iptal edecek ve partiyi eski genel başkan Kılıçdaroğlu’na iade edecek. Kılıçdaroğlu da öncelikle 19 Mart sonrası yürütülen “direniş” çizgisini iptal edip İmamoğlu, tutuklu diğer belediye başkanları ve belediye bürokratlarını yargının, daha doğrusu Erdoğan’ın insafına bırakacak.

Tabii bu aynı zamanda tüm CHP’yi ve 19 Mart’tan sonra onunla yakınlaşan, başta gençler olmak üzere tüm toplumsal muhalefeti de Erdoğan’ın çizdiği o dar sınırların içine sıkıştırmak anlamına gelecek. Erdoğan da başta yargı ve kendisine bağlı medya kuruluşları ve figürleri aracılığıyla Kılıçdaroğlu’nun işlerini kolaylaştırmaya çalışacak.

19 Mart’ın gösterdikleri

Peki her şey bu kadar kolay mı? Hiç değil. Mahkemenin partiyi Kılıçdaroğlu’na teslim etmesi halinde kuşkusuz İmamoğlu-Özel ikilisi çok ciddi bir darbe almış olacak. Öncelikle CHP adını kullanmakta zorlanacaklar, hazine yardımına dokunamayacaklar, enerjilerinin hatırı sayılır bir bölümünü iç tartışmalara, kavgalara hasretmek zorunda olacaklar.

Bununla birlikte önümüzde bir 19 Mart deneyimi var. Hatırlayalım: İmamoğlu ve arkadaşları gözaltına alındığında muhalefetteki çok kişi “yolun sonuna geldik” duygusu yaşamıştı. Fakat İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin polis barikatlarını aşmasıyla birlikte önce Saraçhane’de, ardından Türkiye’nin birçok yerinde çarpıcı bir direniş başladı. Mucizevi bir 100 gün yaşadık: İmamoğlu içeride olmasına rağmen liderliğini perçinledi, Özel de “emanetçi” yakıştırmalarını tekzip eden etkileyici bir performans sergiledi.

Pirus zaferi

Eğer mahkeme, CHP hakkında çoğunluğun beklediği gibi bir karar alırsa bu hiç kuşkusuz Erdoğan-Kılıçdaroğlu ittifakının bir “zaferi” gibi görünecek. Fakat Kılıçdaroğlu’nun CHP’ye “liderlik” yapabilme ihtimali zaten pek yoktu, siyasi iktidarla girdiği şu ittifak ilişkisi nedeniyle bu ihtimal iyice yok oldu. “Küçük olsun benim olsun” mantığıyla bu oyunu ne kadar sürdürebilir, meçhul.

Buna karşılık, İmamoğlu-Özel ikilisi yaşanacakları önceden kestirip birtakım hazırlıklar yapmışlarsa ve bunları başarılı bir şekilde hayata geçirirlerse, tıpkı 19 Mart’ta olduğu gibi bu sefer de krizi fırsata çevirebilir ve oyunu bozabilirler.

Şanslarının hiç de az olmadığı, Erdoğan’ın Kılıçdaroğlu’ndan, Kılıçdaroğlu’nun da Erdoğan’dan medet umacak hale gelmelerinden ve neredeyse aleni bir şekilde birlikte hareket etmek zorunda kalmalarından anlaşılıyor. Erdoğan-Kılıçdaroğlu “kaybedenler kulübü”nün siyaset değil yargı eliyle elde edeceği bir “zafer” olsa olsa bir Pirus zaferi olur.