Suriye’de savaş bitmiş.
Bunu ben söylemiyorum.
Esad söylüyordu.
Şimdi Batılı devletler söylüyor.
ABD söylüyor.
Bitti.
Esad kazandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Emevi Camii’nde namaz, Selahaddin Eyyubi’nin mezarında Fatiha öngörüsü tutmadı.
Bu savaşın kaybedeni açıkça Türkiye.
2011 yılından bu yana Türkiye’ye yaklaşık 8 milyon Suriyeli gelmiş.
2011 yılında 1,6 TL olan dolar kuru bugün 32 TL olmuş.
2011 yılında 10 olan yıllık enflasyon bugün TÜİK’e göre bile yüzde 70’i aşmış, gerçek sayılara göre ise yüzde 120 olmuş.
2011 yılında AB ülkelerine vizesiz seyahatten bahsedilir ve neredeyse her başvuran en az 2-3 yıllık vize alırken bugün Avrupa’ya seyahat neredeyse imkansız hale gelmiş.
Ve belki de hepsinden daha önemlisi ve tehlikelisi, güney sınırımızda ABD destekli bir PKK devleti kurulmuş ve ABD oraya yerleşmiş.
Onun biraz batısında İdlib adı altında patlamaya hazır bir terör yuvası oluşmuş vaziyette.
Bunların tamamı elbette sadece Suriye Savaşı karşısında Türkiye’nin aldığı yanlış tutumun eseri değil ama Türkiye’ye yönetenlerin basiretsizlik ve beceriksizliğinin, öngörü noksanlığının, dış politikayı bile bir inanç meselesi haline getirmesinin rolü büyük.
Peki madem herkes Suriye’deki iç savaşın bittiğini kabul ediyor, o zaman Suriye’nin fiilen ortadan kalkmış toprak bütünlüğünün yeniden tesis edilmesi gerekmez miydi!
Suriye İç Savaşı bittiyse Esad ülkesinin kuzeyinden vaz mı geçti!
Esad kazandı ama ülkesinin bölünmesini kabul mü etti!
Kuzeyindeki ABD işgalini ve ABD korumasındaki PKK devletini onaylayıp, Suriye’nin en verimli tarım ve su kaynaklarını buraya mı bıraktı!
İdlib’i gözden çıkarıp, ülkesinin genişçe bir vilayetini radikal İslamcı gruplara mı verdi!
Türkiye de buralardaki halkın önemli bir bölümünü ülkesine alarak ve burada yeni kurulacak devlet için bir tür etnik arındırmanın ürünlerini topraklarına kabul ederek bu ABD projesine destek mi veriyor!
Avrupa’da yükselen ırkçı radikal sağ, ülkelerindeki mültecilere “Savaş bitti, hadi ülkenize dönün” diyor.
Dönecekleri ülke neresi?
Onları da biz mi alacağız?
Savaş bitti ise kim kaybetti?
Emevi Camii mi?
Yani düne kadar göz mü yumdunuz!
Cumhurbaşkanı Erdoğan elektronik sigaraya müsaade etmeyeceklerini açıkladı.
Güldüm.
Zannedersin düne kadar ediyorlardı da şimdi etmemeye başlayacaklar.
Yahu bu köşede aylar yıllardır yırtınıyorum.
Türkiye’de yasak olan elektronik sigaralar ve sigarayı yakmadan tüketmeyi sağlayan cihazlar peynir ekmek gibi satılıyor diye.
Sayın Reisi Cumhur bunların “izinli” olduğunu mu zannediyordu?
Bunlar dün de yasa dışı idi, bugün de yasa dışı.
Hepsi “kaçak” daha iyi anlaşılsın diye bir daha yazayım, “KAÇAAAAAAAK”.
Ve şimdi Cumhurbaşkanı diyor ki “Müsaade etmeyeceğiz.”
Benim bu cümleden çıkardığım anlam şu.
“Biz bu kaçakçılığa düne kadar müsaade ediyor, göz yumuyorduk. Artık yummayacağız.”
Daha önce bu kaçakçılığın boyutunu da yazıp, bağımsız raporların sadece geçen yıl buradaki vergi kaybının 110 milyar TL olduğunu belirlediğini aktardığım zaman “Bu çok büyük bir miktar. Mehmet Şimşek 100 milyarlık tasarruf için yırtınıyor. Buradaki kaçak 110 milyar. Bu normal değil” demiştim.
Böyle bir kaçakçılık üç beş zibidinin yapacağı iş değildi.
Burada büyük bir organizasyon olmalıydı.
Buradan gelen paranın aklanması gerekiyordu ve pıtrak gibi ortaya çıkan yeni zenginler, servetinin kaynağı belli olmayan türedi holdingler hep bunun sonucuydu.
Cumhurbaşkanı’nın sözleri bana haklı olduğumu gösterdi.
Düne kadar bu kaçakçılığa göz yumuluyordu.
Bundan sonra yumulup yumulmayacağını ise göreceğiz.
Bence engellemek zor.
Yılda 110 milyar 10 yılda 1 trilyon 100 milyar yapar.
Sistem kurulmuş.
İktidar içinde uzantısı olmadan bu yapılabilir miydi sizce!
Bu mu hoşunuza gitti!
Fenerbahçe başkan adaylarının Habertürk’teki tartışmalarını çok yanlış bulduğumu söyleyince, ben iki kere iki dört eder desem Galatasaraylı olduğum için bana sövecek kadar fanatikleşmiş bazı taraftarlar “Medeni bir tartışmaydı. Ne güzel konuşup barıştılar. Kıskandın mı?” diye çemkirdiler.
Vallahi şu kadarını söyleyeyim.
İki başkan adayının birbirlerine söyledikleri şeyleri ben söylemiş yazmış olsam “Fenerbahçe’yi karalamak için yalan söylüyorsun” derdi aynı kişiler.
İki taraf birbirlerini transfer ödemelerinde sahtecilik yapmakla, Sermaye Piyasası Kurulu’na gerçek dışı bilgi vermekle suçladılar.
Kulüp muhasebesini ortaya döktüler.
Bazıları suç duyurusu niteliğindeydi.
İki taraf da sözde kavga ettikleri iktidarla aslında ne kadar yakın olduklarını birbirlerini suçlayarak herkese ilan ettiler.
Cumhurbaşkanlığı Sarayı’ndaki Fenerbahçelilerle birlikteliklerini açık ettiler.
Tüm bunları ben söyleseydim neler derdiniz neler!
Onlar birbirine söyleyince hoşunuza gitti ise ben ne diyeyim!
Bence dua edin Galatasaray’ı yönetenlerde zeka kırıntısı yok.
Yoksa bu diyalog bayağı sorun olurdu!
NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
Sonuçları açısından hainlik ile aptallık arasında bir fark olmadığını idrak ettiğimiz zaman.