Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Anadolu Ajansı’nın sorusuna verdiği yanıttaki sert mesajları ve Kremlin Sözcüsü Dmitry Peskov’un açıklamaları, Türkiye-Rusya ilişkilerinin geldiği kritik aşamayı gözler önüne seriyor. Moskova’nın Ankara’nın son dönem politikalarından duyduğu rahatsızlık net bir şekilde ortaya konuluyor.
Putin’in en çarpıcı uyarılarından biri, Türkiye’nin ekonomi yönetiminin Batılı finans kuruluşlarından kredi, yatırım ve hibe almaya yönelmesiyle ilgiliydi. Eğer bu durum Rusya ile ekonomik ilişkileri kısıtlama pahasına olursa, Türkiye daha çok kaybeder diyen Putin, basit bir uyarının ötesinde ciddi bir mesaj vermiş oldu.
Bu uyarı, iki ülke arasındaki gerilimin hangi boyuta ulaştığını gösteriyor. Son bir yılda Türkiye’nin örtülü de olsa Rusya’ya uygulanan Batı ambargolarına uyma eğiliminde olduğunu, bunun somut adımlarla kendini gösterdiğini görüyoruz. Seçimden önce Rusya’dan alınan büyük miktarda doğal gazın ödemesinin ertelenmesi, S-400 taksitlerinin ödenememesi gibi konular iki ülke arasında sorun yaratıyor.
Türkiye’nin Rusya’ya yönelik ihracat yapan firmaların ambargoya tabi ürünlerin ticaretini yapmayacaklarına dair taahhüt vermek zorunda bırakılmaları da hukuka aykırı bir adım. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçim kampanyasının önemli oranda Rusya kredileriyle finanse edildiğini hatırladığımızda, tüm bu gelişmelerin Moskova’da rahatsızlık yarattığı anlaşılıyor.
Öte yandan Peskov’un “ABD ve İngiltere istihbarat örgütlerinin Ankara’ya eşi benzeri görülmemiş baskı uyguladığı, yetkilileri ve iş insanlarını tehdit ettiği” yönündeki sözleri Batı’nın Türkiye üzerindeki etkisine işaret ediyor. Ancak Peskov aynı zamanda Erdoğan’ı ayrı tutarak, onun ülke çıkarlarını kararlılıkla savunmasından memnuniyet duyduklarını da ekliyor.
Peki Rusya’yı Türkiye’nin hangi politikaları rahatsız ediyor? Moskova’nın tepkisini çeken başlıca konulardan biri Türkiye’nin Ukrayna ile ilişkilerini geliştirmesi ve savunma sanayi iş birliğine gitmesi. Putin’in “Türkiye, Ukrayna ile iş birliği yaparken Ukrayna Türkiye’ye giden doğalgaz boru hatlarını vurmaya çalışıyor, bu şaka değil” sözleri, Rusya’nın bu konudaki rahatsızlığını net bir şekilde ortaya koyuyor.
Türkiye’nin Ukrayna’ya yaptığı silah satışları ve Cumhurbaşkanı’na yakın bir ailenin SİHA fabrikalarıyla ilişkili olduğu yönündeki iddiaların Rusya tarafından mercek altına alındığı anlaşılıyor. Moskova’nın ele geçirilen Türk yapımı askeri araçları sergilemesi de Ankara’nın Ukrayna’ya verdiği desteğin yakından izlendiğine işaret ediyor.
Tüm bu gelişmeler ışığında Türkiye’nin önündeki en önemli soru, Rusya ile ilişkilerini nasıl yöneteceği. Türkiye’nin Rusya’yla sadece ticari değil enerji, turizm, müteahhitlik gibi pek çok alanda derin bağları var ve bu ilişkileri tek hamlede koparması büyük ekonomik riskler barındırıyor. Diğer yandan, Batı ile ilişkileri geliştirirken Rusya’yı gözardı etmek de kolay değil.
Bu zorlu süreçte Türkiye’nin kendi egemenliğini ve çıkarlarını koruyacak, aynı zamanda bölgesel ve küresel dengeleri gözeten bir politika izlemesi gerekiyor. Diyalog kanallarının açık tutulması, tansiyonun düşürülmesi büyük önem taşıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rusya ile doğrudan iletişiminin sürmesi de olumlu bir faktör.
Ancak Kremlin’in son dönemde daha sert ve acımasız bir tutum içinde olduğunu gözardı etmemek gerekiyor. S-400 anlaşması yapıldığında Erdoğan’ın elini güçlendiren ve hareket alanını genişleten Moskova, bugün S-400 ödemelerinin aksamasından rahatsızlık duyuyor ve bunu koz olarak kullanıyor.
Dolayısıyla Ankara, içinde bulunduğu zorlu konjonktürde çok boyutlu bir strateji geliştirmek ve dengeli bir siyaset izlemek durumunda. Türkiye’nin bu kritik sınavdan başarıyla çıkması, sadece Rusya ile ilişkilerinin geleceğini değil, bölgesel ve küresel arenadaki konumunu da belirleyecek. Rusya ile ilişkileri yönetirken diyalog ve diplomasinin gücünden faydalanmak, aynı zamanda milli çıkarları korumak için kararlı adımlar atmak büyük önem taşıyor. Bu süreçte atacağımız her adımın, vereceğimiz her kararın stratejik sonuçlarını hesaba katmak durumundayız.