Avrupa Parlamentosu seçimlerinde Fransa, Almanya, Belçika gibi ülkelerde aşırı sağcı partiler büyük başarı sağlarken sosyal demokrat partiler ciddi oy kaybına uğradılar.
Aşırı sağcı partilerin bu başarısında sığınmacı-göçmen karşıtı olmalarının en önemli faktör olduğu görüşü yaygın Avrupa’da.
Elbette seçim sonuçları tek bir faktörle izah edilemez ancak Suriye iç savaşından sonra artan sığınmacı- göçmen sayısının ileride yaratacakları sorunlar nedeniyle tepki topladığı da bir gerçek.
Türkiye ise dünyada en fazla sığınmacı-göçmen barındıran ülke.
İktidar sığınmacı-göçmenleri Türkiye’ye doldurmaktan memnun.
Sığınmacı kabulünü isteyerek yapıyor.
İktidar sığınmacılara sağladığı maddi olanakları ve temel hizmetleri kendi yoksul vatandaşlarına sağlamıyor.
Önceliği özellikle Suriye’den gelen, Esad yönetimine karşı savaşı kaybetmiş radikal İslamcılar.
İktidarın bu politikayı uygulamasının birden fazla amacı var.
Bu amaçlardan biri, Türkiye’de giderek anayasadan, demokratik kurullardan hukuktan uzaklaşan ve otoriterleşen iktidara Avrupa Birliği’nden, Avrupa Konseyi’nden ve liderlerden gelecek eleştirileri önlemek.
Avrupa’ya “sığınmacıları biz alırız, size gelmelerini önleriz” mesajı vererek eleştirilerin önünü kesmeyi amaçlayan iktidar ayrıca bu politikası nedeniyle para da alıyor.
Sığınmacılar konusunda iktidarın Geri Kabul Anlaşması yapması da bunun kanıtı.
İktidarın bu politikası sonucunda Suriyeli, Afgan, Afrikalı 10 milyondan fazla sığınmacının Türkiye’de olduğu bilgisi var. Resmi rakamlarda bu sayı daha düşük gösterilse de sığınmacıların çokluğu artık günlük yaşamda da gözleniyor.
İktidarın sığınmacı sevmesinin nedenlerinden birisi de kendisine taban oluşturmak. Kolayca vatandaşlık verdiği, çoğunluğu İslamcı olan Suriyelilere oy kullandırarak Türk seçmenden kaybettiği desteği Araplardan almayı hedefliyor.
İktidarın İslamcılık ve Arap hayranlığı bir sır değil.
Suriyeli sığınmacıların milyonlara varması bir süre sonra Türkiye’nin bazı yerleşim yerlerinde demografik yapıyı değiştirecektir. Doğum oranları da dikkate alındığında 20-30 yıl sonra bazı yerlerde Türkler azınlığa düşecektir.
Ayrıca iktidarın hayran olduğu, laiklik karşıtı, kadın-erkek eşitliğine karşı yaşam tarzı da yaygınlaşacak, böylece iktidarın hedeflediği gibi dini kurallar sadece devletin değil toplumsal yaşamın da merkezine oturacaktır.
İktidarın izlediği sığınmacı politikası bir yandan da Büyük Ortadoğu Projesi’ne (BOP) hizmet etmektedir.
İç savaş bahanesiyle Suriye’nin kuzeyine yerleşen ABD, bu bölgede terör örgütü PKK-PYD’ye bir devletçik kurdurdu.
ABD-PKK-PYD işbirliğiyle bu bölgedeki Suriyeliler Türkiye’ye göç ettirildi.
Türkiye’de iktidar da ileride yol açacağı sorunları önemsemeden bu politikayı destekledi.
İktidarın, Türkiye’yi Araplaştırmak, laiklik karşıtı bir toplumsal yaşamı yaygınlaştırmak politikası Atatürk’ün gösterdiği çağdaş uygarlık hedefiyle taban tabana zıttır.
Türkiye’yi çağdaş devletler topluluğunun önemli bir ülkesi yapan demokratik, laik, sosyal hukuk devleti kazanımlarını kaybettirir.
İktidarın ayrıca laiklik ve bilimsel eğitimi rafa kaldırıp yerine din ağırlıklı bir eğitim sistemi kurduğu da düşünülürse Türkiye gelecekte bilimden uzaklaşmış, uluslararası alanda ağırlığını kaybetmiş bir konuma gerileyecektir, Türkiye’nin, Atatürk’ün gösterdiği çağdaş uygarlık hedefine yönelmesi için demokratik, laik, sosyal hukuk devletinin yeniden inşa edilmesi gerekir.
Bunun yolu da ilk genel seçimde iktidarın değişmesidir.
Önceki ve Sonraki Yazılar