Avrupa’da aşırı sağ yükselirken… Patronlar ne ister: İdareten demokrasi, bol korunma ve her koşulda var olma

Genellemeleri sevmiyorum. Ama Türkiye’nin patronları (Burjuva diyebileceğimiz aile sayısı bir elin parmakları) ne derlerse desinler az demokrasi, bol korunma ve her koşulda var olma isterler. Bu TÜSİAD da olsa böyle TOBB da. Tanıdığım bir iş insanının deyimiyle “Muhafaza edecek kadar çok malı olanlar muhafazakâr oluyor.” Kimi zaman ‘az biraz demokrasi’ diye küçük çıkışlar yapıyorlar ama o da çoğunlukla ‘hukukun değil ülkeye gelmesi beklenen, istenen yabancı sermayenin üstünlüğü’ için oluyor. Elbet aralarında iyi niyetliler var ama onlar da çoğunluğa uyup fazla ortalarda görünmemeye çalışıyor. ‘Mış gibi’ yapıyor. Sadece bugün mü? Yok ezelden beri. Yakın geçmişten bir örnek. Askerlerin sivil siyaset üzerinde baskı kurduğu dönemlerde pek çok şirketin yönetim kurulunda ya da danışman sıfatıyla emekli askerler vardı. Şimdi siyasetten uzaklaşmış emekli AKP’liler…1997’de Bülent Tanör’ün TÜSİAD için hazırladığı ‘Demokrasi Raporu’na mevcut düzen sürsün diye kimler karşı çıkmıştı? Ya da Gümrük Birliği sürecine kim-neden ayak diremişti? Bir zamanlar tüm partilere eşit mesafede olan, gerektiğinde iktidara başta ekonomi eleştiri getiren TOBB ve 22 yıllık başkanı uzun süredir iktidarın en büyük savunucusu-sözcüsü… Kendi çıkarları için ya da korkularından, gördüklerini-yanlışları söyleyemeyenler yüzünden bugün memleket demokrasiden-hukuka lig düşmüş, milyonlarca insanı ekonomik koşullar sebebiyle büyük bir zorluk yaşar halde. Bunun en büyük sorumlularının başında iş insanları geliyor.

Bir süredir futbolda da milyonların desteklediği takımların karşılıklı ya da kendi içindeki restleşmelerini izliyoruz. Çoğu iş insanı kökenli bu isimler sık sık ‘adaletten’ ya da kendilerine yapılan adaletsizlikten bahsediyor. Herkes kendi zaviyesinden haklı da neyin adil olduğuna karar verecek ‘adil-adli bir merci’ var mı? Ya da şöyle soralım; bir ülkede hukuk-adalet yok edilmişse ister futbol takımları ister şirketleri ister şahısları sıranın kendilerine geleceğini fark etmediler mi? Bir soru daha… Gözünüzün içine bakıla bakıla hukuk yok edilirken neredeydiniz?

‘İktidar seni koruyor, hayır seni’ tartışmaları arasında yanağını okşatan kulüp başkanını haklı olarak eleştirenlerin, soru işaretini kamuoyuna mal edenlerin, gözlerden uzak restoranlarda-telefonlarda ‘aynı iktidarla nasıl içli dışlı oldukları ortaya çıktığında’ konuyu geçiştirmeleri…Örgüt, Kurtlar Vadisi, baron kelimelerinin içinde geçtiği pek çok ithamın havada kalışı… Bu iddialardan herhangi biriyle sıradan bir vatandaş karşılaşsa başına neler gelebileceğinin tahmin edilmesi zor mu? Koruma altındadır bu ülkenin ‘patronları-zenginleri’; her koşul ve şartta. Basit bir Google taramasıyla geçmişte verdikleri demeçler, aldıkları pozisyonlar ortaya çıkacak bu isimler her devirde ‘sıyırmayı’ başardılar. Elbet renklerle bir aşk ilişkileri var ancak en az o kadar hatta daha fazla kendilerine aşıklar. Toplumun üzerine erilliklerini, paralarını, güçlerini boca ediyorlar. Memleketin en makul insanları bunları ‘normalll’ (evet bol l’li) karşılıyor.  

Türkiye’de tüm bunlar yaşanırken Avrupa Parlamentosu seçim sonuçları, aşırı sağın yükselişi, Fransa’da erken seçime gidilmesi elbette dikkatle takip edilmesi gereken gelişmeler. Derin analiz konusunu alanın gazetecilerine ve akademisyenlere bırakarak dikkatimi çeken bir notu paylaşmak istiyorum.

Jordan Bardella

Fransa siyasetinde bir süredir en dikkatle izlenen isimlerden biri Jordan Bardella. Aşırı sağcı Le Pen’in partisinin 28 yaşındaki bu yıldızının (Rassemblement National-RN Parti Başkanı) Fransız iş dünyasının birçok önemli figürüyle gizli öğle yemekleri düzenlediği ortaya çıktı. MEDEF'in (TÜSİAD muadili iş örgütü) eski başkanı Pierre Gattaz'dan, EDF (elektrik devi)  ve Veolia’nın (çevre çalışmaları yapan büyük bir şirket) eski CEO'su Henri Proglio'ya ve Dassault grubunun (Fransa’nın en büyük havacılık-uçak üreticilerinden aynı zamanda Le Figaro’nun sahibi) üyelerine kadar iş dünyasından pek çok isim Ethic adlı işveren hareketinin lideri Sophie de MenthonJordan Bardella'nın kampanya direktörü Alexandre Loubet ve RN milletvekili Sébastien Chenu, gizli buluşmaları planlamak ve şık restoranlar ayarlamakla görevlendiriliyorlar. Birikim’de bu konuda çok teferruatlı bir yazıvar. William Bouchardon imzalı yazıda şunların altı çiziliyor:

“Kuşkusuz, söz konusu işveren çevrelerinin motivasyonları farklılık gösteriyor: Bazıları, son 10 yılda bu sosyal grup lehine uygulama ve düzenlemeleri iki katına çıkarmasına rağmen, Macron karşısında hayal kırıklığına uğramış durumdayken, diğerleri ise esas olarak "her ihtimale karşı" RN ile temaslarını geliştirmeye çalışıyor. Tüm yumurtaları aynı sepete koymamaya alışkın olan büyük iş dünyasının önde gelen liderleri, Macron sosyal demokrat ve merkez sağ seçmenlerin ana gövdelerini kendi politik projesi etrafında bir araya getirmeden önce, hem Sosyalist Parti (PS) hem de sağ (UMP/Les Républicains) ile uzun yıllardır temaslarını sürdürüyorlardı.”

Yumurtaları aynı sepete koymayan iş insanları. Her ihtimali düşünenler. Yok aslında birbirlerinden farkları…

Bitirirken…

Birikim dergisi bu sayısını ‘alternatif sağ’ tartışmalarına ayırmış. Yazarlardan Özgür Yılmaz, Evgeny Morozov’un ‘Twitter’dan Sonra Bir Tarih Kaldı mı’ (2019) kitabından bir bölümü aktararak önemli bir tespitte bulunuyor:

“Morozov, internet ve sosyal medya ile birlikte siyaset yerine eğlencenin hakim olduğunu dile getirmektedir. Bunu bir örnekle anlatan Morozov, ‘Otoriter rejimler, muhalif kitapların ve fikirlerin marjinalize edilmesinin en iyi yolunun onları yasaklamaktan geçmediğini gördüler: Bu yalnızca yasak meyveye olan iştahı arttırır. Piyasayı ucuz dedektif romanları, kişisel gelişim kitapları ve çocuğunuzu Harvard’a nasıl gönderirsiniz tarzı kitaplarla doldurarak yapmak istediklerini gerçekleştirebileceklerini fark ettiler’ ifadeleriyle siyasetin altının boşaltıldığını dile getirmektedir.”

Bu yaz Avrupa’da yapılacak seçimler ve sonuçları, sonbaharda Trump’ın pek muhtemel ‘zaferi’ ile ABD’den gelecek haberler, dünyanın Batı ile ilgili tüm hayal ve ideallerinin sonuna geldiğini gösterecek (gösteriyor) belki de… Müslüman-göçmen karşıtlığından ötekine duyulan nefrete…

Tüm bunlar olurken bugün Türkiye’de sağın tüm renklerini üzerinde tutabilen-barındırabilen, otoriter popülizmde benzerlerini aratmayan AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile sosyal demokrat CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in buluşması var. İçeride ve dışarıda demokratların-aydınların, akademisyenlerin daha çok dinlenmesine, dünyadaki gelişmelere bakarak yeniyi aramaya-bulmaya ihtiyaç her dönemdekinden fazla.