Tercih meselesi

Ekonomi yönetimi bir “dezenflasyon programı” uyguladığını söylüyor ve buna yönelik aldıkları kararların tek çıkar yol olduğunu, başka bir seçeneğin olmadığını, yapılanların zorunluluk olduğunu ima eden açıklamalarda bulunuyor. “Rasyonele dönmekten başka yol yok” açıklamasından beri iktidara destek veren bazı “ekonomistler” de benzer şeyler söylüyorlar.

Bill Clinton döneminde Çalışma Bakanı olarak görev yapan, şimdi Berkeley’de üniversite hocası olan Robert Reich, düzenli olarak takip ettiğim kişilerden birisidir. Dün izlediğim bir videosunda ekonomi politikası kararlarının, aslında nasıl bir toplum olmalıyız tercihinin bir sonucu olduğunu anlatıyordu. İnternetten araştırıp bulabilirsiniz. İzleyin derim.

Şimdi ilk paragrafta başladığımız yere dönelim ve soralım: uygulandığı söylenen “programın” tercihleri ne yönde ve kimden yana?

Bir taraftan ücretleri baskılayarak çalışanların yoksullaşmasına yol açan, diğer taraftan “ama bütçe dengesi önemli” diye başlayan cümleler kurarak KDV oranlarını yükselterek en adaletsiz vergi yükünü halkın sırtına bırakan; öte yandan “borsada kazanca dayalı değil, sınırlı bir işlem vergisi öngörüyoruz” diyen anlayışın tercihlerinin kimden yana olduğunu iyi görmek gerekir.

Borsada “kazanandan” vergi almayıp, kredi kartına borçlanmak zorunda kalarak market alışverişi yapanın da ödediği KDV oranını yüzde 20’ye çıkarmak nasıl açıklanır? Hatta parası olmadığı için kredili mevduat hesabından borçlanmak zorunda kalanlara ödedikleri faizin yüzde 30 kadar da vergi yükleyenlerin ekonomi politikası tercihi açık değil mi? Madem vergi gelirine ihtiyacınız var, o zaman insanlardan ekonomik güçlerine göre vergi alın.

Borsa kazançlarının vergilendirilmesi gündeme geldiğinde “bütçe dengesine” atıf yapılmaması da dikkate değer. Ne yani, bu ülke vergi gelirinin büyük payını hep dolaylı vergiler üzerinden mi elde edecek?

∗∗∗

Asgari ücrete artış taleplerinin reddedilmesini “program çalışıyor” ifadesi ile birlikte kullananların “borsada kazanandan” vergi alınmasını talep ettiklerine pek rastlamıyoruz.

Borsa kazançlarının vergilendirilmesine karşı sosyal medyada pek çok yorum gördüm. Dün merak edip borsada kazanç elde edenlerin kim olduğuna baktım.

Mayıs ayı itibariye Borsadaki portföylerin değeri 5,8 trilyon lirayı aşmış. Yatırımcı sayısı da 8 milyon 300 binin üzerinde. Sayıya baktığınızda milyonlarca vatandaşımızın “borsacı” olduğunu düşünebilirsiniz ancak veriler detaylı incelendiğinde borsadaki paranın çok büyük bir kısmının sınırlı sayıda “yatırımcının” portföyünde olduğu görülüyor. Borsadaki paranın yüzde 83’ü (4,8 trilyon) portföy büyüklüğü 10 milyon lira ve üzeri olan sadece 20 bin(tüm yatırımcılara oranı binde 2) portföyde toplanmış. Hadi biraz daha kapsamı genişletelim. 1 milyon lira üzeri parası olan yatırımcı sayısı 243 bin civarına. Tüm yatırımcılara oranı %3. Parasal büyüklük ise toplamın yüzde 91 kadar. Yatırımcıların yüzde 62’sinden fazlasının portföyü ise 20 bin liranın altında.

Demem o ki borsa kazançlarının vergilendirilmesine karşı çıkanlar aslında yüksek varlıklıların vergilendirilmesine karşı çıkıyor ama gerekçe olarak genellikle küçük tasarrufları olanları öne sürüyorlar.

Kısaca, her ekonomi politikası kararı bir tercihe dayalı olarak verilir.

İktidarın tercihinin geniş halk kesimleri olmadığı açık.