İYİ Parti’nin eski genel başkanı Meral Akşener’in Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yaptığı görüşme dünün en çok konuşulan siyasi meselesiydi.
Önemli miydi, önemsiz miydi o ayrı bir tartışmanın konusu.
Yani bu görüşme siyasi gücünü yeniden devşirme amacıyla, herkesle görüşmeye başlayan Erdoğan’a bir katkı sağlar mı, sağlamaz mı tartışılır.
Ya da Akşener, Erdoğan ile görüşmeden önce Erdoğan’a daha mı fazla katkı sağlıyordu sorusu sorulabilir.
Ama iki siyasetçinin görüşmesinde bir garabet yok.
“Erdoğan’a bunca laf eden Meral Akşener, nasıl olur da Erdoğan ile görüşür” sorusu ise iyiden iyiye manasız.
Süleyman Soylu da Erdoğan’a çok ağır laflar edip sonra bakanlığını yaptı, Numan Kurtulmuş da…
Üstelik burada görüşme talebinin kimden geldiğini de şimdilik bilmiyoruz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan davet etti ise, makama saygıdan davete icabet ediyor olmak tabiidir.
Erdoğan, eski yoldaşı Abdullah Gül ile de görüşmüş kısa süre önce.
Demek ki, herkesle görüşülebiliyor.
En çok merak edilen ise ne görüştükleri.
Erdoğan’ın kendine bile siyasi faydası kalmamış Akşener’den siyasi destek istemesi manasız!
Eski bir tabir ile “Himmete muhtaç bir dede, nerde kaldı aleme himmet ede” derler.
Bu görüşme ile ilgili en iyi kulis bilgisi, Ankara’nın kulağı deliklerinden eski İYİ Parti kurucusu ve milletvekili Aytun Çıray’dan geldi.
Çıray, Akşener ailesinden birinin büyükelçi olacağını iddia etti.
Aytun Bey bu iddiasını “önemli ve güvenilir” bir kaynağına dayandırıyor.
Bu kaynak kim bilmiyorum ama Ankara’da birkaç yerden daha benzer duyumlar geldi.
Belki aynı kaynaktan duydular, belki de Aytun Çıray’dan.
Bilmiyorum.
Aytun Çıray’a bu konuyu sorunca Akşener’in Galatasaray Lisesi mezunu oğlu Fatih Akşener’in Paris Büyükelçisi olabileceğini ima etti.
İşte bunu zannetmiyorum.
Erdoğan, istisnai bir kadro olan büyükelçiliği yakınlarına verdiği gibi ve sonradan kendisine yanaşanlara da “ödül” olarak dağıtabiliyor. Bunun en bilinen örneği Metin Feyzioğlu.
Ancak Paris gibi önemli bir postu, üstelik de Fransa Türkiye ile ilişkileri onarmak için büyük gayret sarf ederken Fatih Akşener gibi bir amatör diplomata vereceğini zannetmiyorum.
Çıray’ın iddiası doğru olsa bile ya bir büyükelçiye ihtiyaç duymadığımız kadar yakın dost bir yere ya da Afrika veya Asya’daki çok da önemli bulmadığımız bir ülkeye olabilir.
Küba da her zaman iyi bir seçenektir!
Mesih Şimşek muamelesi
Her ne kadar birtakım ekonomi yazarları kendisine aşıkmış gibi davranmaya başlamışlarsa da, ben Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’ten ümidimi kesmeye başladım.
Bu ortamda AKP’nin bulabileceği en iyi hazine bakanlarından biri olduğunu bilsem de, dengeli ve akılcı bir adam olan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ile iyi anlaştığını görsem de kendisine kurtarıcı Mesih gibi bakılmasını pek de anlamlandıramıyorum.
Çünkü Mehmet Şimşek, Türkiye ekonomisini uzun dönemde düzlüğe çıkaracak hiçbir şey yapmıyor ya da yapamıyor.
Şimşek’in yaptığı iki temel şey var.
Faizleri yükselterek pozitif reel faiz uyguluyor. Bu faiz sayesinde ülkeye yoğun miktarda sıcak para giriyor ve bu kuru baskı altına alıyor. Böylelikle kur nedenli fiyat artışlarının engelleneceğini düşünüyor.
Ücretlilerin gelirlerini baskılayarak enflasyonla mücadele edeceğini zannediyor.
Ve koltuğa oturduğunda “Yeni vergi koymayacağız, oranlarla oynayabiliriz” sözü vermesine rağmen, iktidarın yüksek giderlerini karşılayabilmek için sürekli yeni vergiler ihdas ediyor.
Bunların hiçbiri Türkiye ekonomisini düze çıkaracak önlemler değil. Bunlarla günü kurtarabilirsiniz ama ülkeyi kurtaramazsınız!
Bağımsız olması için oluşturulan kurumları yeniden bağımsız yapamıyorsanız,
Merkez Bankası’nı, BDDK’yı siyasi etkiden arındıramıyorsanız,
yatırımları ülkenin ihtiyacına göre değil, iktidara yakın müteahhitlerin ihtiyacına göre yönlendiriyorsanız,
yüksek faiz için gelen sıcak paranın yatırıma dönüşmesini sağlayamıyorsanız,
düşük kurun ithalatı arttıracağını öngöremiyorsanız,
yüksek faizin yatırımı engelleyeceğini anlayamıyorsanız,
bu politika ile gelir adaletinin tamamen ortadan kalkacağını öngöremiyorsanız,
adalet olmadan ticaretin gelişemeyeceğini ülkeyi yönetene anlatmaktan acizseniz
ve patronunuzdan bu kadar korkuyorsanız, ekonomiyi düze falan çıkaramazsınız.
Bir ülkenin ekonomisinin sadece ekonomistlere bırakılmayacak kadar önemli olduğunu anlamıyorsanız, bir ülkeyi yönetemezsiniz!
Ali İhsan Yavuz: Siyasi rapor sunmadım
AKP MKYK üyesi ve Seçim İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Ali İhsan Yavuz aradı.
Bazılarının aksine son derece nezaketli bir tavırla bilgi verdi.
“Size verilen bilginin maksatlı olabileceğini göz önünde bulundurmanız için aradım” diyerek anlattı.
“Kızılcahamam kampında sadece ve sadece sayılara dayalı bir rapor sunumu yaptım. Hiçbir yorum olmadan seçim sonuçlarının bir nevi röntgenini ortaya koydum. Bu yüzden de örgütü ya da başka bir birimi sorumlu tuttuğum, sorumluluğu onlara attığım iddiası doğru değil. Tabii bazıları bunu sizin de dediğiniz küçük sohbetlerde böyle algılamış olabilir ama emin olun sayısal bilgi dışında bir bilgi vermedim” dedi.
Sonra ekledi.
“Hadi ben konu ile ilgiliyim. Hayati Yazıcı’nın bu mesele ile hiçbir bağlantısı yok. Onun adını bu konuya karıştırmak hiç doğru değil. Size kaynağınız güvenilir olmayabilir dememin nedeni de asıl olarak bu” dedi.
Ali İhsan Yavuz, seçim sonuçları ile ilgili bir “siyasi rapor’ da hazırlamış elbette.
“Siyasi bir analiz yapıp bunu da rapor haline getirdim elbette ama bunu Cumhurbaşkanımıza sunacağım. Takdir edersiniz ki, partinin iç işleridir ve mahremdir.” diye de ekledi.
“Cumhurbaşkanımız parti yöneticileri ve milletvekilleri ile de toplantılar yaptı. Orada herkes en ağır eleştirileri ya da gözlemlerini paylaştı. Sansürsüz. Tahmin edebileceğinizden daha büyük açıklıkla konuşmalar yapıldı. Gördükleri hataları anlattılar. Özeleştiriler yapıldı. Yani küçük gruplar halinde dedikodu yapmaya gerek duyacak bir ortam yoktu” dedi.
“Tüm bunları yazın veya söyleyin diye değil sizi bilgilendirmek için anlatıyorum” deyince ben de “Siyasi analizinizi yaptığınız raporu kamuoyu ile paylaşacak mısınız?” diye sordum.
“Ben Cumhurbaşkanımıza sunacağım. Sonrası onun bileceği iş” dedi.
NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
Oturtuldukları koltuklardan daha değerli adamları o koltuklara oturttuğumuz zaman.