Dün, 31 Mart seçimlerinde seçilmiş olan, DEM Partili Hakkâri Belediye Başkanı gözaltına alındı ve yerine kayyum atandı.
***
AKP’nin Kızılcahamam kampında, Erdoğan “yumuşama süreci” denilen siyasal hava hakkında yorumlarda bulundu.
Bazı satırbaşları medyaya şöyle yansıdı:
“AK Parti ve Cumhur İttifakı’nın surlarında gedik açma girişimlerine fırsat vermeyeceğiz.”
“Yumuşama adı altında kimliğimizden, duruşumuzdan ve kırmızı çizgilerimizden taviz verecek değiliz.”
“Milletimizin umutlarını artıran siyasetteki yumuşamanın, bu sefer ‘kelebek ömürlü’ olmamasını temenni ediyoruz.”
“Siyasetin özellikle de muhalefetin yıkıcı, yıpratıcı, ötekileştirici bir zemin üzerinde ilerlemesi Türkiye’ye fayda değil zarar getirir.”
***
Bu konuşmadan iki gün sonra, Hakkâri’nin DEM Partili Belediye Başkanı görevinden alındı ve yerine kayyum atandı.
TÜİK yıllık enflasyonu, doruk noktasında, yüzde 75.45 olarak ilan etti. ENAG ise 120.66 olarak hesapladı.
Zaten konuşma da 22 yıllık politikasını “düşmanlaştırma”, ve “çatışma”üzerine dayamış olan iktidarın “yumuşamak” ve “normalleşmek”süreçlerine hiç de olumlu bakmadığını vurguluyordu.
***
Bu noktada, değerli okurlarımıza bir küçük anımsatma yapmak gerek:
“Yumuşama” ya da “normalleşme” sürecini başlatan lider, Erdoğan değil, onu ziyarete giden CHP Genel Başkanı Özgür Özel’di.
CHP lideri Özel, bu tutum ve davranışını, CHP’nin toplumun bütün kesimleriyle uzlaşma arama stratejisinin bir ürünü, bir sonucu olarak belirtti.
Nitekim bu konudaki girişimin kendisinden geldiğini de açıkça ilan etti.
Ama ne yazık ki iktidarın bu tutum ve davranışa yanıtı, 31 Mart seçimlerden ikinci parti olarak çıkmış olmasına rağmen, sadece sözde kalan, ama özünde asla böyle bir normalleşme veya yumuşama niyeti taşımayan bir biçimde oldu:
Milli Eğitim Bakanlığı, dinci, dogmatik eğitimi en sert biçimde uygulamaya koyan Maarif Programını ilan etti.
Sonradan tepkiler üzerine geri çekmiş bile olsa, emekli askerlerin konuşma yapmalarını yasaklamaya kalktı.
Seferberlik ilanını tek başına CB’ye verdi.
“Etki Ajanı” adı altında bütün medya mensuplarını casuslukla suçlayacak bir düzenleme önerisi hazırladı.
Hayvan hakları konusunda “uyutmak” adı altında “öldürmeyi öneren” bir yasa hazırladı.
Özetle iktidarın 31 Mart seçimlerinden sonraki tavrı “yumuşamak” değil “sertleşmek”, “normalleşmek” değil “daha da anormalleşmek” olarak tanımlanabilir.
***
Peki iktidarın “kırmızı çizgileri” var mıdır, varsa bunlar nelerdir?
22 yıllık yönetim dönemine bakıldığında bu iktidarın iç ve dış politikada“kırmızı çizgi” olarak nitelenecek bir tutumu görülmüyor:
İçte, “Kürt Açılımı”, dışta Esad, Rahip Brunson ve Gazeteci Deniz Yücel, Libya krizi gibi konularda, 180 derece ters politika dönüşleri gözlemleniyor.
Bence iktidarın tek bir “kırmızı çizgisi” var:
Şahsım Devleti Rejimi’ndeki iktidarını sürdürmek.
“Yumuşamak” ve “normalleşmek” süreçleri ancak bu kırmızı çizgiye uygun olduğu oranda iktidar açısından bir anlam taşıyacaktır.