Erdoğan’ın üç AK Parti senaryosu: Özal gibi “yenisine bakalım” der mi?

Cumhurbaşkanı ve AK Parti lideri Tayyip Erdoğan’ın 31 Mart seçim yenilgisi ardından siyaseten aldığı iki stratejik karar oldu. Birincisi, ekonomik krizden çıkabilmek umuduyla Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek sorumluluğuna verdiği Orta Vadeli Programa devam kararıydı. İkincisi de AK Parti bünyesindeki seçim yenilgisi muhasebesini zamana yayma kararı oldu.

Bu muhasebenin zamana yayılması hesaplaşmanın sancılarını azaltmayacak, muhtemelen arttıracak. Ama Erdoğan sonunda ekonomide vatandaşa içirdiği acı ilacın benzerini, bu kez siyasi planda kendisini yirmi küsur yıldır iktidarda tutan partisine de içirecek zor kararı alabilirse AK Parti kronikleşme işaretleri veren oy kaybını geri çevirebilir; bu zor kararı almadan önce önündeki üç senaryo ve bir ikilemi aşması gerekiyor.

Bir yılda nereden, nereye?

AK Parti tam bir yıl önce, 14 Mayıs 2023’teki parlamento seçimlerinde yüzde 35,3 oy aldı. CHP de yüzde 25,4 almıştı. 31 Mart yerel seçimlerinde AK Parti ülke genelindeki durumu yansıtan il genel meclisleri oylarında 2023’te aldığı oyu yüzde 35,5 ile korusa da rakibi CHP yüzde 37,7 ile onu yakaladı ve geçti.

Evet, yerel seçimle genel seçim aynı değildir.

Evet, MetroPoll Araştırma Şirketi Yöneticisi Özer Sencar’ın Nisan ve Mayıs anket sonuçlarında her iki partinin oy kayıplarına bakarak vardığı, seçmenin yerel yönetimlerde CHP’ye artık güveniyor ama ülke yönetimini emanet etmekte henüz emin olmadığı saptaması da doğru görünüyor. Ama bu sonuçlara göre CHP, Erdoğan iktidarı boyunca aldığı en yüksek oy potansiyeline ulaşırken AK Parti kuruluşundan beri aldığı en düşük düzeye gerilemiş görünüyor.

Burada bir diğer kıdemli araştırmacı, yıllarca KONDA anketlerini yönetmiş Bekir Ağırdır’ın saptamalarına de değinmek gerekiyor.

“31 Mart gecikmiş 14 Mayıs”

Ağırdır’ın muhafazakâr eğilimli düşünce kuruluşu Ankara Enstitüsü için yazdığı “Yerel Seçim Başarısı CHP’de Değişimin Başlangıcı mı?” raporunda “Aslında 31 Mart 2024 akşamı karşımıza çıkan siyasal manzaranın ve o meşhur renkli haritanın 14 Mayıs genel seçimleri akşamı oluşması beklenirdi” diye yazmış. Şöyle devam ediyor:

·                “Seçmenin gündelik hayatın dertlerinden merkezileşmeye, keyfileşmeye, adaletsizliğe, hukuksuzluğa tepkisinin emareleri de bolca vardı. Kılıçdaroğlu ve Akşener ikilisi mucizeyi gerçekleştirip kaybetmeyi başarınca başka bir tablo oluşmuştu. Bu nedenle [31 Mart’ta] karşılaştığımız tablo esas itibariyle ertelenmiş ve gecikmiş bir tabloydu.”

Aslında Kılıçdaroğlu’nun “muhalefeti büyütmek” amaçlı ittifaklar politikası son düzlükte kendi adaylığını öne çıkarana dek başarı kazanacak gibi görünüyordu. Sencar da Ağırdır da 28 Mayıs 2023’te Erdoğan’ın karşısında Ekrem İmamoğlu ya da Mansur Yavaş’ın aday olması halinde kazanacağı görüşünde.

Tabii 14-28 Mayıs seçimlerinden 31 Mart’a kadar geçen on ayda ekonomik krizin ağırlaşması ve seçmende Erdoğan’ın izlediği ekonomik politikayla çıkılamayacağı kanısının pekişmesini de hesaba katmak gerekiyor.

Kayıp-kazanç dengesi ne söylüyor?

Ağırdır, aynı raporda partilerin 2024’te belediye başkanlığı ve belediye meclisi için aldığı oy oranlarını, oy sayılarıyla karşılaştırdığında dikkat çekici bir görüntü çıkmış ortaya. Örneğin AK Parti belediye başkanlıkları için aldığı 16,4 milyon oya karşılık, parti tercihinin ortaya çıktığı belediye meclisleri için 14,8 milyon oy alabilmiş. CHP’de bu fark daha fazla. Başkanlıklar için 17,4 milyon oy toplanmış ama belediye meclisleri için 15,8 milyon oy verilmiş. Küsuratları yuvarlayarak AK Parti 1,5 milyon oy ve yüzde 2,4, CHP de 1,6 milyon oy ve yüzde 2,6 ekside.

Buna karşı Ağırdır’ın 2024’te yerel meclis ve 2023 genel meclis oylarındaki karşılaştırmasında bambaşka bir manzara çıkıyor ortaya. AK Parti’nin 18,5 milyon oyu 14,8’e düşüp kayıp oranı yüzde 6,4 olurken, CHP’nin 13,4 milyon oyu 15,8’e çıkmış; kazanç oranı yüzde 3,7.

Çok karışık gelmesin:

·                Özel ve yeni CHP yönetimi mevcut çizgisini yenileyerek sürdürürse iktidarı almaya yaklaşır,

·                Erdoğan ise radikal bir şeyler yapmaz ve bu kayıp sürerse geri dönülemez noktaya gelebilir.

Kritik kütle ve geri dönülemez nokta

Geri dönülemez noktanın iki kullanım alanı var. Biri ulaştırma alanında. Okyanusa açılan gemi ya da havadaki uçağın yakıtının artık onu yola çıktığı noktaya döndürmeye yetmeyeceği seviyeye düştüğü noktadır: yola devamdan başka seçeneği yoktur.

Bilimden siyasete ödünç alabileceğimiz bir tanım da var.

Fizik ve kimyada kritik kütle ve geri dönülemez nokta tanımları durdurup geri almanın mümkün olmadığı noktalar anlamına da geliyor. Bir dal parçasını belli bir noktaya kadar zorlarsanız, zorlamayı bıraktığınızda eski haline döner, yoksa kırılır. Bir metal plakaya belli bir gücün fazlasını uyguladığınızda artık şekli geri dönülemez halde tencere ya da miğfere dönüşür. Nükleer enerji alanında, zincirleme tepkiye giren atomlar bir noktaya kadar kontrol altında tutulabilir; açığa çıkan enerjiyi elektriğe çevirebilirsiniz. Ama zincirleme tepkiye giren atomlar “kritik kütleyi” aştığı zaman kaçıp saklanacak bir yer bulursanız ne âlâ; çünkü artık durdurmak, geriye, eski hale dönmek mümkün değildir.

Erdoğan’ın önündeki sorun, AK Parti’deki zincirleme reaksiyonu kritik kütleye ulaşmadan kontrol altına almak diyebiliriz.

Erdoğan’ın ikilemi ve üç senaryo

Erdoğan’ın ikilemi aslında AK Parti’yle devam edip etmemektir. Bu, ömrü vefa etseydi Turgut Özal’ın da seçenekleri arasında olan “yenisine bakma” ikilemidir. Özel, kurup iktidar yaptığı Anavatan Partisinin (ANAP) artık kendi yenilikçi olmaktan çıkıp halktan kopuk statükocu kimliğin temsilcisi olmaya başladığını, kendi taşıdığı yükün altında çökme belirtileri gösteren “kritik kütleye” ulaştığını görüyordu.

Erdoğan’ın henüz bu saptamayı yaptığını gösteren somut işaret yok ama 31 Mart muhasebesini zamana yayma kararı, kendi içinde “yenisine bakma” seçeneğini de değerlendirme fırsatı verebilir.

Zor kararı vermek için önünde bulunan üç senaryoyu değerlendirmesi gerekiyor:

1- CHP lideri Özgür Özel’in diyalog önerisiyle başlayan “siyasette yumuşama”, ya da “normalleşme” çizgisini sözde bırakmadan sahiplenmek,

2- MHP lideri Devlet Bahçeli’nin de desteğiyle şimdiye dek izlediği güç politikalarını belki kozmetik tavizlerle sürdürmek,

3- 31 Mart muhasebesi için kazandığı zamanı, Ağustos-Eylül’e dek ekonomide umulan düzelmeler, belki dış politika-güvenlik konularıyla perdeleyip AK Parti dönüşümü değil, yenilgiyi unutturmak için kullanmak.

Zor karar, acı ilaç

Birinci senaryo, Erdoğan’ı yirmi yıldır iktidarda tutan kutuplaştırma, zıtlaşma siyasetini geriye çekme anlamını taşır? (CHP onun ziyareti için oturma düzenini bile ilan etti ama “En kısa zamanda” dediği ziyaret tarihi henüz açıklanmadı.) Erdoğan’ın bu senaryoyu seçmesi gerçekten en kökten ve acı ilaç gerektiren kararı olur. AK Parti içinde bir özeleştiri ve safra atma da diyebileceğimiz bir tasfiye süreci gerektirebilir.

İkinci senaryo, Cumhur İttifakı bünyesinde AK Parti ile MHP arasında gayrı resmî, yazılı olmayan koalisyon protokolünün yenilenmesi demektir. Hem Erdoğan hem Bahçeli için belli yüklerden kurtulmayı gerektirir ama kutuplaşma/zıtlaşma siyaseti devam edecek demektir.

Üçüncü senaryo Erdoğan için en az risk taşıyan senaryodur. AK Parti içinde günah keçisi, başka deyişle zekât keçisi ilan edilecek birkaç ismi gönderip 31 Mart’ı “zincirleme tepkimenin” göstergesi değil bir “yol kazası” sayarak Erdoğan’ın şimdiye dek izlediği çizgiden sapmayacağı anlamına gelir.

Bu durumda CHP’ye düşen sadece birbirlerini yemek yerine kazandıkları belediyeleri iyi yöneterek vatandaşı memnun etmek olabilir.