Yeni gündemimiz etki ajanlığı mı?

ÖNÜMÜZDEKİ günlerde “etki ajanlığı” meselesini tartışmaya hazır mıyız? 

ÖNÜMÜZDEKİ günlerde “etki ajanlığı” meselesini tartışmaya hazır mıyız? Günlerdir basında çıkan haberlere bakılırsa, iktidar TBMM’ye getirmeye hazırlandığı Dokuzuncu Yargı Paketi çerçevesinde “etki ajanlığı” diye bir suç kategorisi ihdas ederek, bu suç fiilini yaptırıma bağlamayı planlıyor.

Bu konudaki yasa tasarısı henüz resmen sunulmamış olmakla birlikte, daha şimdiden bu meselenin lehinde ve aleyhinde öne sürülen görüşlerin ortalığı kaplamasına bakılırsa, siyasetin yakında sert bir türbülansa girmesi muhtemel görünüyor.

*  

Bu başlıktaki tartışmalar Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un bu ayın başında Yeni Şafak gazetesinin Ankara Bürosu’nu ziyaret ederek Dokuzuncu Yargı Paketi içeriği konusunda yaptığı açıklamaların ertesinde gündeme geldi.

Yeni Şafak’ın 5 Mayıs tarihli nüshasında fotoğraflı olarak duyurduğu habere göre, Tunç, bu ziyaret sırasındaki açıklamalarında “yeni yargı paketinde yabancı istihbarat örgütlerinin Türkiye’deki casusluk faaliyetlerinin önlenmesine yönelik kapsamlı ve önleyici yeni yasal düzenlemelerin de yer aldığını” duyurdu.

Bakan’ın dikkat çeken bir ifadesi, yargı paketine “yeni tip casusluk suçları için” bazı maddelerin konacağını belirtmesiydi. Tunç, Türk Ceza Kanunu’nda tanımlanan mevcut casusluk suçunun “teknik olarak bilgi ve belge üzerinden işlenebilen bir suç tipi olduğunu” belirttikten sonra “Ancak...” diye cümleye girdi ve ekledi:

“geldiğimiz noktada çok daha farklı tekniklerle casusluk kavramı içinde kalabilecek suçlar işlenebilmektedir. Hatta bazı ülkeler veya organizasyonlar bu yeni tekniklerle başka ülkelerde operasyon yapabilmekteler. Ülkemizin böyle operasyonlara maruz kalmaması ve yeni tip casusluk suçlarının caydırıcı bir şekilde soruşturulup kovuşturulabilmesi için hazırlanmış bir taslağımız var. İstihbarat birimlerimizin ihtiyaçlarını karşılayabilecek düzenlemelerdir.”

Tunç’un sözlerinin en çok göze çarpan bölümü, “yeni ve farklı tekniklerle yürütülen casusluk suçları” ve “bu yeni casusluk teknikleri üzerinden başka ülkelerde yapılan operasyonlar” vurgusudur.

Bakan, düzenlemeyi doğrudan istihbarat birimlerinin ihtiyaçlarının karşılanması bağlamında ifade ediyor.

*  

Meselenin alevlenmesi, bakanın ziyaret ettiği Yeni Şafak gazetesinin bu haberin çıkmasının ertesi günü, “Etki Ajanına da Ceza Geliyor” başlıklı ikinci bir haber yaparak, yeni yargı paketine “etki ajanlığı” kavramının da gireceğini yazmasıyla patlak verdi.

Kaynak gösterilmeyen ancak “yeni düzenlemenin detayları” olarak sunulan bu haberde, yeni yargı paketinde sosyal medya aracılığıyla Türkiye aleyhine propaganda yürütenlerle ilgili hükümlerin de yer alacağı kaydedildi. Buna göre, Türkiye aleyhinde kara propagandaya alan açanlar “etki ajanı” kapsamına girecek.

*

Belirttiğimiz gibi, tasarı TBMM’ye henüz resmen sunulmuş değil. Bununla birlikte, Ankara kulislerinde paylaşılan, medyada muhtelif haberlere konu olan ancak resmiyet kazanmadığı için kesinleşmiş görülmeyen gayri resmi bir taslaktan da söz etmeliyiz.

Bu taslağa ilişkin tekzip edilmeyen haberlere bakılırsa, yeni düzenlemede TCK’nın “Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk” başlığı altındaki “Yedinci Bölümü”nde, “Devlet güvenliği ile ilgili belgeleri elinde bulundurma” suçuna ilişkin 339’uncu maddesi ön plana çıkıyor. Bu maddenin sonuna “Diğer Faaliyetler” başlığı altında ek bir madde konarak, yeni suç fiilleri tanımlanıyor, bunlara ilişkin cezalar getiriliyor.

Bu ek maddeye göre, Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda, a) Türk vatandaşları veya kurum ve kuruluşları ya da Türkiye’de bulunan yabancılar hakkında araştırma yapan veya yaptıranlar ile b) Türkiye’de suç işleyenler hakkında üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası düzenleniyor.

Bu düzenlemede (a) bendinde somut bir suç fiili tanımlanmış görünüyor. Bu ifade, son zamanlarda sıkça haberlere de yansıyan yabancı istihbarat örgütleri adına bilgi toplama gibi faaliyetleri konu alıyor.

Buna karşılık, düzenlemenin (b) bendinde yabancı devlet ya da organizasyonun stratejik çıkarları doğrultusunda “Türkiye’de suç işlemek” gibi son derece genel nitelikli bir suç tanımı getiriliyor.

*

Maddenin gerekçesine bakılırsa, mevcut TCK’da, devlet sırları ve casusluk suçlarında belge ve bilgi temini dışında devletin güvenliği ile iç veya dış siyasal yararlarının aleyhine olacak şekilde “diğer faaliyetler” için bir yaptırım bulunmuyor. Bu durum gerekçede bir eksiklik olarak gösteriliyor.

Gerekçeye göre, suçun oluşması için, fail yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarı veya talimatı doğrultusunda hareket etmelidir. Ayrıca, yabancı organizasyon bir devlet tabiyetinde olabileceği gibi hiçbir devletin tabiyetinde olmayabilir de... Taslaktaki bu ifadeden organizasyonun uluslararası bir örgüt olabileceğini de anlayabiliriz.

*

Bu aşamada taslakta etki ajanı kavramına yer verilmediği anlaşılıyor. Ancak bu kavram olmadan da taslak zaten yeteri kadar sıkıntılı görünüyor. Yabancı bir devletin, uluslararası örgütün stratejik çıkarı doğrultusunda suç işlemek gibi, suç fiilinin açık, net bir şekilde tarif edilmediği soyut, yoruma açık ifadeler içeriyor...

Bu suç tanımı geniş bir şekilde yorumlandığında, yabancı devlet adamlarının, yabancı düşünce kuruluşlarının görüşlerine yer veren bir makale kaleme almak bile yabancı bir ülkenin stratejik çıkarı doğrultusunda hareket etmek suçlamasına dayanak oluşturabilir.

Metindeki formülasyonun her yöne çekilebilecek muğlak bir içerik taşıdığı söylenebilir. Bu yönüyle ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü bakımından uygulamada önemli mahzurlar taşıyan durumlar ortaya çıkabilir. Özellikle bazı savcılarımızın son yıllarda yakından tanıklık ettiğimiz yasa hükümlerini geniş yorumlama eğilimleri ışığında uygulamada ciddi sorunlar doğabilir.

Burada Türkiye’nin taraf olduğu ve Anayasa’nın 90’ıncı maddesinin de güvence altına aldığı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin sözleşme çerçevesindeki içtihatlarının temsil ettiği özgürlük alanını zorlayacak hiçbir düzenleme getirilmemelidir.

*

Bu yazıyı Dokuzuncu Yargı Paketi’nin nihai metnini görmeden ihtiyat payı bırakarak kaleme alıyorum. Nihai metinde etki ajanı kavramına yer verilip verilmeyeceği hususunda bu aşamada tam bir açıklık yok. Ancak yargı paketinin TBMM’de son ana dek değişikliğe açık olan yasalaşma süreci bu açıdan yakından izlenmelidir.

Her halükârda nihai metin sunulmadan bütün bu mahzurların dikkate alınacağını ümit ediyoruz. Tabii Türkiye’de normalleşme tartışmalarının ön planda olduğu bir dönemde, getirilecek düzenleme hangi yöne gidildiği konusunda bir mihenk taşı işlevi görecektir.