GERİDE bıraktığımız haftalarda kaleme aldığımız bir seri yazıda 31 Mart yerel seçimlerinin sonuçlarını muhtelif başlıklar altında tahlil etmeye, sandıkta karşımıza çıkan ana yönelişleri somut veriler üzerinden nesnel bir şekilde ortaya koymaya çalıştık. Son iki yazıyla hepsini toparlayarak geniş bir özetle bu diziye nokta koyacağız. Böyle bir özetin bazı tekrarlar içermesi kaçınılmazdır.
Bunu yaparken önce karşımızda asılı duran ana fotoğrafı bir kez daha gerçekçi bir şekilde okumamız gerekiyor. Seçimin “Türkiye Geneli” sonucu olarak sıkça referans alınan tabloyla ilgili çekincemizi bu amaçla bir kez daha kayda geçirelim.
Bu çerçevede, A) 30 büyükşehirde belediye başkanlarının aldıkları oyları, B) 51 ilde daha çok parti aidiyetiyle verilen il genel meclisleri oylarına ekleyerek yapılan hesaplama, bize ana fotoğrafı her iki büyük parti açısından da “arttırılmış” bir şekilde sunuyor. Bu hesaplama CHP’yi yüzde 37.77, AK Parti’nin yüzde 35.49 oranında gösteriyor.
Oysa bu rakamlar “brüt” oranlara işaret ediyor. Çünkü, belediye başkan adaylarının kendi parti tabanları dışında diğer partilerden aldıkları destek oylarını da kapsıyor söz konusu oranlar. Örneğin, CHP’li Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul’da parti oyu dışında aldığı yaklaşık 460 bin, keza AK Partili Hamza Dağ’a İzmir’de Cumhur İttifakı dışında gelen 170 bine yakın takviye oy da bu oranların içindedir.
31 Mart seçimlerinde partilerin gücünün doğru parametreler üzerinde ölçülebilmesi için bu yöntem yerine A) 30 büyükşehirde parti aidiyetinin ağır bastığı ilçe belediye meclisleri oyları ile yine B) 51 ildeki il genel meclisi oylarının toplamını esas almalıyız. Bu durumda Türkiye genelinde CHP’nin oyunu 34.51’e, AK Parti’nin oyunu da 32.42’ye çekmemiz gerekir.
İHTİYAT PAYI BIRAKILMASI GEREKEN NOKTA
Ancak, bu rakamları esas alırken de bir konuda daha ihtiyat payı bırakılmalıdır. MHP, AK Parti ile 30 büyükşehir için yapılan seçim ittifakı uyarınca, Türkiye genelinde ilçe belediye meclislerinin neredeyse beşte dördünde (519’da 416) liste çıkarmayıp doğrudan AK Parti adaylarını desteklemiştir. Kalan 103 ilçede de AKP, MHP adaylarına destek vermiştir.
Bu işbirliğinin sonucu olarak AK Parti’nin yüzde 32.42 oranında beliren ülke geneli oyu içinde hala sayıca kayda değer miktarda MHP seçmeninin bulunduğunu teslim etmemiz gerekir. Aynı çerçevede çok daha sınırlı miktarda MHP oyu da AK Parti oyunun içindedir.
31 Mart seçimiyle ilgili vurgulanması gereken bir nokta, oylarının ittifak sonucu birbirinin içine geçmesi nedeniyle, AK Parti ve MHP’nin 30 büyükşehirde sandıklarda elde ettikleri sonuçların ayrıştırılıp kesin rakamlar içinde ölçülebilmesinin mümkün olmamasıdır. Bu konuda ancak tahmin yürütülebilir. Buna karşılık, iki partinin işbirliği yapmadığı 51 ildeki il genel meclisi seçimlerinde oyların bu şekilde iç içe geçmesi durumu yaşanmamıştır.
Her halükârda, büyükşehirlerde MHP’nin taktik nedenlerle AK Parti’ye kaymış olan ancak görünmeyen oyları hesaba katıldığında, AK Parti’nin, yüzde 32.42 çıkan oranının da belli bir miktar altında olduğunu kabul etmemiz mantığın gereğidir.
CHP’NİN BAŞARISININ GERİSİNDEKİ FAKTÖRLER
Bu seçimin en önemli sonucu, CHP’nin 1977 genel seçiminden sonra ilk kez sandıklardan ülkenin birinci partisi olarak çıkmış olmasıdır. Geçen yıl 14 Mayıs’ta milletvekili seçiminde 13 milyon 374 bin oy alan (yüzde 25.41) CHP, on buçuk ay sonra ilçe belediye meclisleri ve il genel meclisleri toplamında 15 milyon 811 bine yükselmiştir. (Yüzde 34.51)
CHP’nin sağladığı 2 milyon 440 bine yakın oy artışının gerisinde, İYİ Parti ile yollarını ayıran özellikle merkez sağ yönelişli seçmenler, büyükşehirlerdeki HDP eğilimli Kürt seçmenlerin belli bir bölümü, genç seçmenlerin hatırı sayılır bir kesimi, daha sınırlı oranda olmak üzere AK Parti’den gelen seçmenler gibi kümelerin ilk sıralarda yer aldığını söylemek mümkündür.
CHP, sonuçta sandıktaki başarısını siyasi yelpazenin pek çok rengine yayılan farklı kesimlerin desteğini kendisine çekerek sağlamıştır. Dolayısıyla, önümüzde dönemde CHP’nin önündeki en kritik soruyu, değişik kesimlerden sağladığı bu destekleri üzerinde tutup tutamayacağı, bu oy geçişlerinin ne kadar kalıcı olabileceği meselesi oluşturuyor.
CHP sonuçlarını değerlendirirken muhakkak altı çizilmesi gereken bir durum var. Bu partinin geçen 14 Mayıs milletvekili seçimine kıyasla oran olarak 10 puanın üzerinde oy artışı sağladığı yerlerin çoğu büyükşehirlerdir. Bunların çoğu zaten belediyelerin CHP’de olduğu yerleşimler.
Bu tablo, geçen beş yıl içinde uygulamada ortaya konan yerel yönetim modellerinin halkta bir karşılık bulduğunu gösteriyor. Bu yönüyle bakıldığında, CHP’li büyükşehir belediye başkanlarının yönetim tarzları ve vatandaşla kurdukları ilişki alınan sonuçta önemli bir rol oynamıştır.
Bu çerçevede, CHP’li belediyelerin, yönetimi 31 Mart’ta CHP’ye geçenlerle birlikte, bu çizgiyi sürdürüp sürdüremeyecekleri, bu çizgiyi ne ölçüde yaygınlaştıracakları, önümüzdeki dönemde CHP’nin başarısının sınanacağı temel bir gösterge olacaktır.
CHP’DE MADALYONUN DİĞER YÜZÜ
Ancak CHP’nin performansını değerlendirirken madalyonun diğer yüzüne de bakmalıyız. CHP, bu başarıyı ağırlıklı olarak ülkenin batısında, Ege ve Akdeniz sahil şeridinde, Ankara ve Eskişehir gibi merkezlerin yanı sıra, İç Ege bölgesinde de yakalamıştır. Aynı zamanda yer yer Orta Anadolu’nun içlerinde boy gösterebilmiş, örneğin Kırıkkale’de bir sürpriz yapabilmiştir. Yine de 2.4 milyonun üstündeki oy artışının ana gövdesi CHP’nin kazandığı 14 büyükşehirdir.
Buna karşılık yine aynı veriler, bize CHP açısından Orta ve Doğu Anadolu’da, Karadeniz’in geniş bir kesiminde, milliyetçi-muhafazakar dokunun hakim olduğu coğrafyada ‘kırılma’ anlamına gelebilecek bir açılımın gerçekleşmediğini, partinin bu bölgelerdeki gücünün büyük ölçüde aynı kaldığını gösteriyor. Kürt nüfusun baskın olduğu Güneydoğu Anadolu bölgesi de CHP cephesindeki bu hareketsizliğe dahildir.
Güneydoğu’da Adıyaman ve Orta Anadolu’da Kırıkkale gibi yerlerde il merkezlerindeki belediyelerinin kazanılması gibi istisnalar bu temel tespitleri değiştirmiyor. Bu yönüyle baktığımızda Orta Anadolu’nun milliyetçi-muhafazakar dokusu ve güneydoğunun büyük ölçüde CHP’ye hâlâ mesafeli durduğunu söyleyebiliriz.
KATILIM ORANININ DÜŞMESİ VE AK PARTİ’YE ETKİSİ
AK Parti’ye gelince öncelikle şu tespiti yapabiliriz. Kuruluşu sonrasında ilk kez ikinciliğe inen iktidar partisinin geçen yıl yapılan 14 Mayıs milletvekili seçimi ile kıyaslandığında 31 Mart’taki oy sayısı Türkiye coğrafyasının büyük çoğunluğunda gerilemiştir. Büyükşehirler arasında AK Parti’nin artış sağladığı tek ilin İzmir olması herhalde bu seçimin en ilginç sürprizlerinden biridir.
İktidar partisinin ülke genelindeki bu düşüş eğrisini anlamaya çalışırken özellikle iki faktörü hesaba katmalıyız. Ülke genelinde seçime katılım oranında yaşanan alışılmış ölçülerin ötesine geçen düşüşü, AK Parti’nin gerilemesinin gerisindeki belirleyici faktörlerden biri olarak görebiliriz. 31 Mart seçimi, yüzde 78.55 oranı ile Türkiye’de 2000’li yıllarda en düşük katılım oranına sahne olan seçimlerden biri olarak hatırlanacaktır.
Meseleye şöyle bakabiliriz. Bundan tam bir yıl önce 14 Mayıs’ta Türkiye genelinde 53 milyon 994 bin seçmen oy kullanırken, on buçuk ay sonra yalnızca 48 milyon 256 bin kişi sandık başına gitmiştir. Oy kullanan seçmen sayısı bu süre içinde 5 milyon 738 bin kadar gerilemiştir.
Bu arada, geçen on buçuk aylık süre zarfında kayıtla seçmen sayısının da 720 bin dolayında arttığını not edelim.
ARA BÖLGEDE KALMAYI SEÇEN AK PARTİ SEÇMENİ
Katılım oranının düşüklüğü yalnızca AK Parti seçmeninden kaynaklanmamış, birçok partinin seçmeninde sandığa gitmeme tavrı gözlenmiştir değişen oranlarda. Ancak sandığa gitmeyenler arasında ağırlıklı kümeyi AK Partili seçmenlerin oluşturduğu da bir vakadır.
Ülkede işlerin genel gidişatına, uygulanan politikalara tepki duyan geleneksel AK Parti seçmeninin bir bölümü, başka bir partiye de oy vermekten kaçındığı için seçenek olarak sandığa gitmemeyi tercih etmiştir. Burada ara bölgede duran bir seçmen kitlesi var.
Katılım sorunu, 14 Mayıs 2023 tarihinde milletvekili seçiminde 18 milyon 586 bin oy alan AK Parti’nin bir yıldan da az bir süre içinde geçen 31 Mart’ta ‘30 büyükşehir ilçe belediye meclisleri ve 51 ildeki il genel meclisleri’ oy toplamında 14 milyon 853 bin oya gerilemesinde azımsanmayacak bir faktördür. Aradaki fark 3 milyon 733 bin dolayındadır.
Kuvvetle muhtemeldir ki, AK Parti liderliğinin seçim sonrasında yapmakta olduğu muhasebede zihinleri en çok meşgul eden meselelerden biri, ara bölgede kalmayı tercih eden bu seçmen kitlesinin yeniden kazanılıp kazanılamayacağı sorusudur.
AK PARTİ’NİN PARADOKSU: EN AZ KAYIPLAR BATI’DA
Seçim rakamlarında gözümüze çarpan ilginç bir başka duruma daha dikkat çekmek istiyoruz. AK Parti’nin ülke genelinde uğradığı oy kaybında en az hasar aldığı, kayıpların görece düşük oranda çıktığı seçim bölgeleri daha çok ülkenin batısındaki sahil şeridi ve Trakya gibi görünüyor.
Özellikle, Balıkesir, Muğla gibi illerin bulunduğu bölgelerde bu eğilim çok belirgin bir şekilde gözleniyor. İzmir’de zaten sınırlı bir artış söz konusudur. Ancak İzmir’deki artışın içinde yine ittifak nedeniyle MHP’den gelen oyların da bir miktar katkısı teslim edilmelidir.
AK Parti’nin oy kayıplarını 30 büyükşehir ve 51 il olmak üzere iki ayrı kategoride daha önce değerlendirmiştik. Ülke genelindeki gerilemede özellikle büyükşehirlerde ortaya çıkan kayıpların rolü kuvvetli derecelerdedir. Doğuda Erzurum’dan başlayan, Gaziantep, Kahramanmaraş, Kayseri, Konya hattı üzerinden Sakarya ve oradan Kocaeli’ne kadar uzanan muhafazakâr bir eksende blok oy kopmaları söz konusudur.
Yalnızca saydığımız bu yedi ilde oy kaybı 14 Mayıs’a kıyasla 850 bine yakındır. Üstelik yine AK Parti oylarının içinde MHP’den gelen destek oyları olduğunu da yine unutmayalım. Ankara ve İstanbul’daki durumu hariç tutuyoruz.
Sözünü ettiğimiz milliyetçi-muhafazakâr eksen diye adlandırabileceğimiz bu hat, aynı zamanda paralel bir şekilde Yeniden Refah Partisi’nin önemli artışlar sağladığı bir coğrafyayı gösteriyor. Bir yandan seçime katılımın düşmesi, diğer yandan YRP’ye kaymalar AK Parti’deki zemin kaybında başat rol oynuyor.
Yarın diğer partilere bakarak dosyamızı kapatacağız.