Seçime katılım oranının 1961 genel seçimlerinden beri en düşük seviyede olduğu tespiti yapılmakta ve bu düşüklükte ağırlıklı olarak AK Parti seçmeninin etkili olduğu ileri sürülmekte. AK Parti’nin yenilgisinde bunun payı var mıdır? Başka hangi dinamiklerin etkili olduğunu düşünüyorsunuz? AK Parti, seçmeninin verdiği mesaj(lar)ı almış görünüyor mu? 2028 seçimlerine kadar bu mesajları alarak hayata geçirecek kurumsal ve söylemsel kapasiteyi inşa edebilir mi?
31 Mart yerel seçimleri Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti’nin büyük yenilgisiyle sonuçlanırken, aynı zamanda, siyasi dengeleri değiştiren ve kimlik, modernite ve demokrasi üzerine yeni tartışmaların başlayacağının ipuçlarını veren bir dönemi de başlattı.
Seçimler iki önemli noktayı da bir kere daha ortaya çıkardı: Birincisi, Türkiye’nin, bir Rusya, Belarus ya da Suriye olmadığını; tam da aksine, ülkemizde seçimlerin her zaman çok önemli olduğunu gördük. İkincisi, sivil toplumun gelişmekte ama çok etkili olmadığı ülkemizde, seçimler sadece tercihlere bağlı oy verme ve yöneticileri seçme işlevini görmez, aynı zamanda seçmen çok önemli ve doğru mesajı verir. Bu seçimde de seçmen doğru mesajı, oyunu vererek ya da seçime katılmayarak verdi.
Bir önceki 2019 yerel seçimlerinde yüzde 85, 10 ay evvel yapılan 2023 genel seçimlerinde yüzde 90 olan katılım, bu seçimlerde yüzde 76’ya düştü. Bu düşüşün iktidara mesaj olduğunu da il ve ilçe düzeyinde seçim sonuçlarına önceki seçimlerle karşılaştırmalı baktığımız zaman anlıyoruz. Bu anlamda, seçimin ilk ve büyük kaybedeni Cumhurbaşkanı Erdoğan, AK Parti, iktidar yanlısı medya, şirketler, medya yorumcuları, kamuoyu araştırma şirketleri ve düşünce kuruluşları oldu.
AK Parti, üç rakibine karşı ciddi bir yenilgi aldı: 1) Kendisi ve kendi nefsi, 2) CHP ve CHP’nin Türkiye partisi olma olasılığı ve 3) Yeniden Refah Partisi ve tarikatlar. AK Parti, kendi nefsine yenildi ve hayatın her alanına ve sorunlarına yaklaşırken “nefsin en kötü hallerini” çok rahat hayata geçirmesine karşı seçmenden çok sert “Dur, yeter artık” mesajını aldı. Rumi, Şems, Yunus Emre ve Farabi’de, ortak görüş olarak, nefsin en olumsuz halleri, “Kin”, “Kibir”, “Riya”, “Öfke”, “Bencillik”, “Hırs”, “Kıskançlık” olarak görülür. Özellikle son altı yılda ve bu seçim döneminde AK Parti’nin yukarıda sıraladığım tüm aktörleriyle halka, halkın sorunlarına ve rakiplerine yaklaşımında tüm bu olumsuz hallerin ön plana çıktığını ve bundan hiç rahatsızlık duyulmadığını görüyorduk.
ERDOĞAN SİYASİ GÜÇ KAYBETSE DE HÂLÂ SİYASİ MANEVRA YAPMA KAPASİTESİ OLAN GÜÇLÜ BİR LİDER
2023 seçimleri gibi bu seçimde de büyük oy kaybeden AK Parti seçimin birinci kaybedeni oldu. 2002’de seçim kazanmayla başlayan iktidarında ilk defa yüzde 35,5 oyla ikinci parti konumuna düştü. 2023 seçimlerinde oyu azalan AK Parti’ye karşı Cumhurbaşkanı Erdoğan kazanmıştı. Bu seçimlerde Erdoğan kaybetti ama seçmen gözünde oluşan Erdoğan-AK Parti farkını not etmeliyiz. Erdoğan siyasi güç kaybetse de hâlâ siyasi manevra yapma kapasitesi olan güçlü bir lider olarak yerini koruyor.
Seçmen ikinci önemli mesajını Yeniden Refah Partisi’ne (YRP) yönelerek ve ülke genelinde onu yüzde 6,2 oyla üçüncü parti yaparak verdi. 2023’te yüzde 2,9 oyla sürpriz yapan YRP’nin siyasi alanın önemli bir aktörü olmasına da yol açıt: Hem AK Parti’den oy alarak hem de bu seçimlerde muhafazakâr alanda yer alan DEVA, Gelecek ve Saadet partilerini siyasi alandan silinme riskiyle karşı karşıya bırakarak.
Siyasi dengeler seçimin ikinci kazananı YRP’ye doğru değişmeye başladı. YRP, bu seçimlere hem aday hem de strateji düzeylerinde çok iyi hazırlandı. Necmettin Erbakan ve Refah Partisi’nin önemini ve başarısını yaratan “Adil Düzen”i bugüne uyarlayarak ve doğru adaylarla seçimlere girerek önemli bir başarı elde etti. YRP’nin nereye kadar AK Parti’ye rakip olacağı ve tabanını eriteceğini göreceğiz. YRP’nin başarısı tarikatlar alanında da önemli değişiklere gebe olunduğunu ortaya çıkardı. YRP ve tarikatlar ilişkisini seçim sonrası dönemde tartışacağız.
Kızıl Goncalar dizisiyle başlayan tartışmanın YRP alanında da yapılacağını ve Kızıl Goncalar Türkiye’si üzerine muhafazakâr modernite-kimlik-sivil toplum-tarikatlar-kadın-eğitim ekseninde önemli bir tartışmanın başlayacağını düşünüyorum. YRP’nin başarısına ek olarak, küçücük kız çocuklarıyla evlenmeyi bile hayata geçiren bir tarikatın güçlü olduğu Adıyaman’da CHP adayı Abdurrahman Tutdere’nin ve başka bir cemaatin güçlü olduğu ve bizleri çok üzen kadın intiharlarını yaşamış Batman’da da DEM Parti adayı Gülistan Sönük’ün yüzde 64,5 oyla kazanmasının öneminin; buna karşın Erdoğan’ın seçimden önce bir tarikat liderini ziyarete gitmesinin de ne kadar hatalı ve kabul edilemez olduğunun altını çizelim.
ERDOĞAN’IN GÜÇLÜ AMA AK PARTİ’NİN CİDDİ GÜÇ KAYBETTİĞİ; YEREL VE BÖLGESEL OLARAK MUHALEFETİN GÜÇLÜ AMA MERKEZLE İLİŞKİSİNİN ZAYIF OLDUĞU BİR TABLOYLA KARŞILAŞTIK
Muhalefetin -özellikle CHP ve DEM Parti’nin- seçim sonucunda aldığı galibiyetin arkasında hangi dinamiklerin yattığını düşünüyorsunuz? Aday belirlemede yaşanan tartışmalar, ikili liderlik görüntüsü, yüksek performans göstermeyen belediyecilik modeline rağmen AK Parti karşıtlığı ve partizanlığın etkili olduğu argümanları ne derece doğru? Muhalefetin seçim başarısı bir dönüm noktası olarak görülebilir mi? Muhalefet, bu dönüm noktasını 2028’lere taşıyacak kurumsal ve söylemsel kapasiteyi inşa edebilir mi?
Seçmenin, özellikle genç ve seçimlerde ilk kez oy veren seçmenin verdiği üçüncü en önemli mesaj, CHP’yi ilk defa ülke genelinde AK Parti’yi yüzde 37,8 oyla geçerek birinci parti yapmasıydı. CHP ve belediye başkan adayları seçimlerde büyük başarı elde ettiler. Mansur Yavaş Ankara’da; Ekrem İmamoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yanı sıra tüm iktidar bakanlarının ve aktörlerinin dahil olduğu İstanbul’da rakiplerine karşı büyük farkla kazandı.
CHP, çoğu büyük şehir olmak üzere, 35 ilde belediye başkanlığını kazandı. Seçimin net galibi, CHP ve belediye başkan adayları oldu. Seçim akşamı başta CHP Genel Başkanı Özgür Özel olmak üzere, Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın ve kazanan belediye başkanlarının kapsayıcı ve güven dolu konuşmaları ve altını çizdikleri bir nokta çok önemliydi: CHP, halkçı-sosyal demokrat belediyecilik kadar farklı muhafazakâr, milliyetçi kimliklere sahip ama demokrasi yanlısı kesimlerden oy alarak Türkiye partisi olma şansını bu seçimde kazandı.
Seçmen CHP’ye, ‘kibre, kine, öfkeye, şehvete düşmeden Türkiye partisi olursan seninleyim’ dedi. Bu başarıda en büyük unsurun, CHP’de 2023 seçimleri sonrası yaşanan “değişim” olduğunu düşünüyorum. Değişim ilk meyvesini bu seçimlerde verdi. CHP’nin, kendi seçmenine ek olarak farklı kesimlerden ve özellikle seçimlerde ilk defa oy kullanan gençlerden oy alması, bu değişime olumlu yanıt anlamına geliyor.
Bu bağlamda, 2023 seçimlerinin en önemli kavramlarından biri olan “Helalleşme”nin CHP Genel Başkanı ve belediye başkan adayları tarafından seçim sürecinde doğru, inandırıcı ve samimi olarak yaşama geçirilmesinin de altını çizmeliyiz. CHP, kendi iç sorunlarına değil ileriye bakarsa, iktidarın hemen seçim akşamı Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu’ndan başlayarak kazanan başkanların arasını bozma stratejisine karşı dik durursa ve yüzünü topluma ve farklı kesimlerin sorunlarına ve ihtiyaçlarına dönerse, sosyal demokrasi ile Türkiye partisi olmayı eklemleyebilir.
Böylece seçimlerin galibi CHP ve belediye başkanları gelecek dört yılda başarılı olurlarsa, sosyal demokrat, eşitlikçi, kapsayıcı Türkiye partisi olarak Cumhuriyet’in ikinci yüzyılına çok önemli bir giriş yapmış olurlar. Bu bağlamda 31 Mart seçimlerinin önemli bir sonucunun, 1 Nisan’dan itibaren sadece söylem ve retorik düzeyde kullanılan ama gerçeklikte içi boş olan Türkiye Yüzyılı kavramının kısa ömrünü tamamlamış ve esas önemli olan “Cumhuriyet’in İkinci Yüzyılı”nın başlamış olması anlamına geldiğini de söyleyebiliriz.
KÜRT KİMLİĞİ VE TANINMA TALEPLERİNİN, TÜRKİYELİLİĞİN VE DEMOKRASİ-EŞİT VATANDAŞLIK TALEPLERİNİN ÖNÜNE GEÇMESİ BU SEÇİMLE TAMAMLANDI
Seçimlerin bir galibi de DEM Parti oldu. DEM, oy kaybetse bile, Kürt seçmenin asıl ve birinci aktör olduğunu, Güneydoğu ve Doğu Anadolu’da seçimleri kazanarak bir kere daha gösterdi. Burada önem verdiğim şu noktayı vurgulamak isterim: DEM’in, HDP’den farklı olarak Türkiyelilik değil, aksine etnik kimlik temelinde bir siyasi parti-hareket olacağı bu seçimlerde netleşti. Kürt kimliği ve tanınma taleplerinin Türkiyeliliğin ve demokrasi-eşit vatandaşlık taleplerinin önüne geçmesi bu seçimle tamamlandı. Gelecek dört yıl içinde Kürt sorununu, içeride değişen siyasi dengeler, bölgesel ve küresel düzeyde yaşanan gelişmeler içinde etnik kimlik-çatışma çözümü ilişkisi/alanı içinde tartışacağız.
Bitirirken bir önemli gelişmenin ve bir riskin altını çizmek isterim:
Seçimlerin galiplerinden biri de haksız, hukuksuz ve anti-demokratik bir uygulama olan “Kayyım Atamaları”na karşı dik duran, ‘Hayır’ diyen ve atamayı durduran Van halkı oldu. Umarım iktidar, Van’dan gerekli dersi alıp diğer illere kayyım atamalarını yapmaz, seçmenin tercihine saygı gösterir.
Bu seçim sonuçlarıyla, merkezde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın güçlü ama AK Parti’nin ciddi güç kaybettiği; buna karşın yerel ve bölgesel olarak muhalefetin güçlü ama merkezle ilişkisinin zayıf olduğu bir tabloyla karşılaştık. Bu tablo, merkez ile yerel/bölgesel arasında denge ve denetlemeyi ve böylece işbirliğini de; tam aksine, çatışmayı ve kopukluğu da yaratabilir. Türkiye siyasi tarihi ve merkezdeki kibir ve güç zehirlenmesi maalesef ikinciyi daha olası kılıyor. Bu nedenle, 31 Mart yerel seçimlerini başta iktidar ve muhalefet olmak üzere hepimiz ülkemizin yararına doğru okuma çabasına girmeliyiz.
“AK PARTİ ÇOKLU KAYBETTİ: SEÇMENLERİNİ KÜSTÜRDÜ, YRP’YE, CHP’YE VE DEM’E AYNI ANDA KAYBETTİ”
ULAŞ TOL-CORE ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ DİREKTÖRÜ
Seçime katılım oranının 1961 genel seçimlerinden beri en düşük seviyede olduğu tespiti yapılmakta ve bu düşüklükte ağırlıklı olarak AK Parti seçmeninin etkili olduğu ileri sürülmekte. AK Parti’nin yenilgisinde bunun payı var mıdır? Başka hangi dinamiklerin etkili olduğunu düşünüyorsunuz? AK Parti, seçmeninin verdiği mesaj(lar)ı almış görünüyor mu? 2028 seçimlerine kadar bu mesajları alarak hayata geçirecek kurumsal ve söylemsel kapasiteyi inşa edebilir mi?
Kimi haberler bu ya da benzer şekilde çıkmış olsa da 2024 yerel seçimlerinin seçimlere katılımın en düşük seçim olduğu bilgisi doğru değil. Örneğin 1961’den sonra 1982’ye kadar tüm genel seçimler içerisinde en yüksek katılımın gözlemlendiği 1977’de dahi katılım oranı düşüktü: Yüzde 72,2. Aynı dönemdeki yerel seçimlerde katılım, genel seçimlere göre çok daha düşük olmuş. Bu seçimle benzerlikleri olan 1989 yerel seçimlerinde katılım yüzde 77,8; 2004’te yüzde 76,3. Dolayısıyla 2024 seçimlerinde katılımın düşük olduğunu söylemek biraz abartılı. Ama yanlış da sayılmaz, çünkü son 20 yıldaki davranıştan farklılaşıyor. 2004’ten sonraki tüm yerel ya da genel seçimler yüzde 83-89 arası seyretti.
2000’li yıllarda, seçimlere katılımın belki de irrasyonel biçimde yüksek olması, bu dönemde seküler-dindar eksenli yaşam tarzı kutuplaşmasının yoğun biçimde siyasi olarak araçsallaştırılması ve toplumsal kesimlerin birbirini tehdit olarak görmeye başlaması ile ilgili olsa gerek. Her seçimi Türkiye’nin en önemli seçimi olarak yaşamaya başlayan seçmenlerde, seçimlere katılmamak yakın olduğu mahalleye bir ihanet olarak görülmeye başlanmıştı. Bu seçimde ise bu ihanet baskısının işlerliğini yitirmesi ve seçim sonuçlarının mahallenin bekası ile birebir ilgili olmadığı duygusunun yoğunlaşması ile seçmen gevşedi. Hal böyle iken de gözler adaylara çevrildi. Hem AK Parti destekçilerinin gönülsüzlüğü hem de muhalefet adayların daha fazla beğenilmesi ile birlikte bu seçim sonuçları gerçekleşmiş oldu.
Son 20 yılda seçimlerdeki yüksek katılımlar, bu seçimlerdeki görece düşüşün dikkat çekmesine yol açtı. Hele ki bir önceki seçimde, 2023 genel seçimlerinde yurt içi oylarında katılım yüzde 89 olmuşken, 2024’teki ani düşüşü seçim sonuçların önemli konusu haline getirdi.
Katılımın düşük olmasındaki birinci etken, seçmenlerin seçim yorgunluğu. 2015 Haziran seçimleri sonrasından bu yana tüm seçimlerin ve halkoylamalarının yüksek gerilimli olması ve ülkenin seçim havasından hiç çıkmadığı bir 10 yıl geçirmiş olması, seçmenleri hem yordu hem de sandıktan uzaklaştırdı. 2024 seçimlerinin daha az kutuplaşma siyaseti ikliminde gerçekleşmiş olması ve seçmenlerin siyasete ilgisinde vites düşürmesi muhalefete yaradı. Muhalif seçmenlerin de ilgisi düşüktü ama onlar sandıktan daha az uzaklaşan taraf oldular.
PARLAMENTER SİSTEME GEÇİŞ YA DA SİSTEMDE BİR REVİZYON İHTİMALİ YÜKSEK
AK Parti’nin daha yüksek oy aldığı yerlerdeki oy kaybı ile katılım oranları arasındaki korelasyonlar incelendiğinde, önceki seçimlere göre daha fazla AK Parti seçmeninin sandığı protesto ettiği görülüyor. Aslında AK Partili seçmenler uzun zamandır partilerinden rahatsızlar. Üstelik AK Parti’de düşüş yeni değil, 2018’den başlayarak düzenli olarak devam ediyor. 2023’te birikmiş pek çok sorun varken ve rasyonel beklentinin muhalefetin seçimleri kazanması olduğu durumda gelen seçim zaferi AK Parti’nin düşüşünü gölgeledi. Seçimleri kazanmış olmasına rağmen AK Parti’nin düşüşü devam etmiş, üstelik Erdoğan, Ankara ve İstanbul’da Kılıçdaroğlu’nun gerisinde kalmıştı. İkisinde de AK Parti’nin 2024 seçimlerini kaybetmesi sürpriz sayılmaz. Ancak buralarda farklı kaybetmesi, bunun yanında Afyon, Kütahya, Adıyaman, Kırıkkale, Amasya, Kastamonu gibi umulmadık birçok yerde CHP’nin kazanması ve AK Parti’nin en çok oy aldığı yerlerde dahi oylarını belirgin düzeyde düşürmüş olması, 2024 seçimlerini tarihimizin en özgün seçimlerinden biri haline getirdi. AK Parti’nin bu yenilgisinin tek sebebi katılımdaki düşüklük değil. Oy oranlarındaki farklara bakarsak daha fazlası olduğu kesin. İkinci önemli faktör Yeniden Refah’a giden oylar. Üçüncü önemde gelse de az olmayan bir kesim de CHP’li adayları desteklemiş görünüyor.
Dolayısıyla bu seçimlerde AK Parti çoklu kaybetti: Seçmenlerini küstürdü, YRP’ye, CHP’ye ve DEM’e aynı anda kaybetti. Bu yüzden AK Parti’nin önünde duran en önemli zorluk karmaşık bir nitelikte. AK Parti’nin tek bir reçete ile toparlanması mümkün olmadığı gibi bir ilacın diğer sorununa kötü gelme ihtimali de kuvvetli. Aceleci tutumlar, hazımsızlıkla ilgili. Bir süre sonra mevcut fotoğrafın zorluğunu daha iyi idrak edeceklerdir. Tüm sorunları ortak kesen ekonominin birincil düzeyde bir mesele olduğu açık. İkincisi de gerilim ve kutuplaştırma eksenli dışlayıcı tutumların kendi seçmenlerinde dahi vicdani bir konu haline gelmiş olması. Çok yönlü kaybediş nedeniyle kutuplaştırma vitesini artırmak çare olmaktan uzak görünüyor. Bunu görürlerse daha kapsayıcı bir dönem tercihine tanık olabiliriz. Eğer ekonomi düzelince toparlarız sezgisi ağır basarsa, kapsayıcılık gereksiz bulunabilir. Üçüncüsü de yeni yönetim rejiminin esas kendi sonlarını getirdiği artık kabullenilmeye başladı. Dolayısıyla parlamenter sisteme geçiş ya da sistemde bir revizyon ihtimali yüksek.
SEÇMENLERİN DÜŞÜK VİTESLE SEÇİME İLGİ GÖSTERMESİ, ÖNCEKİ SEÇİMLERE GÖRE KUTUPLAŞMA SİYASETİNİN DÜŞÜK SEYRETMESİ, ODAĞI LİDERLERE VE YEREL KONULARA YÖNLENDİRDİ
Muhalefetin -özellikle CHP ve DEM Parti’nin- seçim sonucunda aldığı galibiyetin arkasında hangi dinamiklerin yattığını düşünüyorsunuz? Aday belirlemede yaşanan tartışmalar, ikili liderlik görüntüsü, yüksek performans göstermeyen belediyecilik modeline rağmen AK Parti karşıtlığı ve partizanlığın etkili olduğu argümanları ne derece doğru? Muhalefetin seçim başarısı bir dönüm noktası olarak görülebilir mi? Muhalefet, bu dönüm noktasını 2028’lere taşıyacak kurumsal ve söylemsel kapasiteyi inşa edebilir mi?
2024 seçimleri aslında muhalefet için iyi başlamadı. 2023 yenilgisinin ve CHP kurultayının izleri ve aday tartışmaları nedeniyle CHP yerele inmekte gecikti. İYİ Parti’nin müstakil bir siyaset iddiası da başlangıçta AK Parti’nin umutlarını artırmıştı. Ancak seçmenlerin düşük vites ilgi göstermesi, önceki seçimlere göre kutuplaşma siyasetinin oldukça düşük seyretmesi, odağı liderlere ve yerel konulara yönlendirdi. Özellikle İstanbul’da İmamoğlu’nun yüksek siyaset arasında kaybolan belediyecilik performansını gösterme, tanıtma ve (rakip kampanyanın da katkılarıyla) üzerine konuşturma imkânı bulması, CHP’li adayların tamamına güveni artırdı. Buna Yavaş’ın güvenilir ve şeffaf bulunan ve sosyal yardımları öne çıkaran (en zor zamanlarda yanında olur hissi veren) başkanlık performansı da eklendi.
Yine başta bu iki başkan olmak üzere CHP’li başkanların iktidar siyasetçilerinden uzak olmayan profilleri, en azından yadırganmayacak düzeyde olan farkları da iknayı artıran bir faktör oldu. Onların karşısındaki adaylar ise hem sönük kaldı hem sahadan uzak bir görüntü verdi hem de liderlik vasıfları düşük bulundu. İYİ Parti’nin içeriksiz kalan ve muhalefete muhalefeti önceleyen yeni hattı kendi seçmenlerinde dahi karşılık bulmadı. Tüm bunlarla birlikte muhalefet CHP’de konsolide olurken, AK Partili seçmenler için sandığı protesto ve Yeniden Refah önemli alternatifler haline gelmiş oldu. Başlangıcın aksine sonuç muhalefette birlik, iktidarda dağınıklık olarak gerçekleşti.
DEM’in seçim başarısı ise göreceli bir başarı. DEM 2019’a göre daha çok yer kazandı ve AK Parti’yle oy farklarını birçok yerde artırdı. Ancak bu daha çok AK Partili Kürtlerin sandığa gitmemesi ile olmuş görünüyor. Zaten katılım oranları en fazla Kürtlerin yoğun olduğu yerlerde gözlemleniyor. Diyarbakır’da katılım oranı yüzde 67,2 (geçerli oy oranı yüzde 62). AK Parti’den ilk kitlesel kopuş Kürtlerde olmuştu. Bu artarak devam etmiş görünüyor. Bunun yanı sıra CHP’ye de, 2023’te ufak da olsa izlerini gördüğümüz yönelim artmış görünüyor. Batıda bu daha net oldu. Batıda DEM seçmeninin kendi adayları olduğu halde CHP’yi tercih etme yoğunluğu sadece stratejik oyla açıklanabilecek gibi görünmüyor. DEM, bu yönelimin bir kısmını geri getirmekte zorlanabilir.