Dün TBMM’de önemli bir Meclis Araştırma Önergesi verildi.
Araştırma önergesi ne demek?
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin hükümetlerin yaptığı işleri denetleyebilmesi ve icraatlerin içeriğini öğrenebilmesi için yüce Meclis’e tanınan bir yetki.
Dün Saadet Partisi grubunun verdiği araştırma önergesi de son haftalarda çokça tartışılan İsrail ile yapılan ticaretin araştırılması ile ilgili idi.
Gazze’de soykırım derecesinde bir katliam gerçekleştiren İsrail’e Türkiye’den ürün sevkiyatının hız kesmeden sürdüğü ortaya çıkmış, binlerce geminin Türkiye limanlarından yüklediği malları İsrail’e taşıdığı kesin olarak anlaşılmış ve bu sevkiyat içinde Gazze’yi bombalayan İsrail jetlerinin kullandığı jet yakıtının bile bulunduğu, üstelik de Cumhurbaşkanlığına bağlı Türkiye Varlık Fonu bünyesindeki şirketlerden Eti Maden’in bile İsrail’e bor madeni sattığı belirlenmişti.
Her ne kadar iktidar önce inkar, sonra saptırma yolunu tercih etmiş ve “Bunlar İsrail’e gidiyor görünüyor ama aslında Gazze’ye gidiyor” dediyse de, uçağı olmayan Gazze’nin jet yakıtını nerede kullandığı, bununla gaz sobası mı yaktığı sorusuna yanıt verememişti. Borun ise İsrail’de orduya da iş yapan bir kimyasal madde üreticisine gittiği zaten çok açıktı.
Ama iktidar çapkınlıkta yakalananların taktiğini güdüyor, sonuna kadar inkar etmeyi tercih ediyor ama bir yandan da yok dediği ihracatı kısıtlama tedbirleri aldığını açıklıyordu.
Saadet Partisi de önergeyi bu maksatla verdi.
İhracatın ve ihracat kısıtlamalarının Gazze halkına olumsuz etkilerinin TBMM tarafından araştırılmasını istedi.
Konu, TBMM’deki tüm partilerin ortak kuracağı bir komisyon tarafından incelenip, araştırılacak ve iktidar mı yoksa muhalefet mi doğru söylüyor ortaya çıkacaktı.
Belki de her iki tarafın iddia ettiği gibi olmadığı anlaşılacaktı.
Bu araştırma sayesinde milleti temsil eden Meclis ve haliyle millet de gerçeği öğrenecekti.
Aslında kendine güvenen bir iktidar bu araştırma önergesini bizzat kendisi verir, “Kardeşim bizi suçluyorsunuz madem gelin hep beraber araştıralım bakalım” derdi.
Bu araştırma iktidarın kendini aklama fırsatı olabilirdi.
Ancak öyle olmadı.
Bu araştırma önergesi iktidar partilerinin oyları ile, AKP ve MHP’nin oyları ile reddedildi.
Gerçeğin ortaya çıkmasının önüne geçildi.
Oysa TBMM’nin yapacağı bir araştırma, kendine güvenen bir iktidarın kamuoyu gözünde güvenilirliği olmayan birtakım tiplerin açıklamalarından çok daha inandırıcı bir biçimde aklayabilirdi.
Tabii “Ak iseler”
Ama onlar aklanmamayı tercih ettiler.
Ya da belki ak olmadıklarının ortaya çıkmasını istemediler.
Güldüren öngörüye, ciddi bir teklif
Türk ekonomisinin yönetenler, şu günlerde ABD’de sorguya çekiliyorlar, sınavdan geçiyorlar.
Hem Mehmet Şimşek hem de Merkez Bankası Başkanı Karahan.
Merkez Bankası Başkanı, CFR’ın düzenlediği bir toplantıda bir sunum yaptı.
Sunum genel hatları ile doğruları içeriyordu ve Türk ekonomisinin “bir ekonomist” tarafından nasıl uçuruma sürüklendiğini net bir şekilde gösteriyordu.
Zaten 10 ay içinde faizlerin yüzde yaklaşık yüzde 600 oranında arttırılması da bu kötü yönetimin göstergesiydi.
Faiz gazına dibine kadar yüklenilerek, uçurumdan yukarı çıkmaya çalışılıyordu.
Karahan’ın sunumunda geleceğe ilişkin öngörüler ise biraz fazla iyimserdi.
Karahan enflasyonunun düşme trendine gireceğini söylüyordu.
Bu doğru idi, baz etkisi ile bir büyük bir hata yapılmaz, bir ekonomist yine işe müdahale etmez ise miktar düşme yaşanacağı açıktı.
Ancak sayısal tahminler çok inandırıcı değildi.
Sunumu izleyen yurt dışında mukim bazı ekonomistler ve bankacılar ile konuştum.
Enflasyonda bir miktar düşme olacağına bir itirazları yok.
Ancak 2026 yılı için yüzde 9’luk enflasyon hedefini inandırıcı bulmadıkları gibi, komik bulmuşlar.
Konuştuğum bir fon yöneticisi “Olabilir mi?” soruma güldü.
“Biz şu anda Türkiye’den daha çok ABD verilerine bakıyoruz. Bu yıl ABD enflasyonu yüzde 4’e yakın çıkacak. ABD’de 2026 yılına kadar beş yıllık süreçte fiyatların yüzde 22,8 artmasını öngörülüyor ki, bu ABD için iddialı bir hedef. Burada durum bu iken, Türkiye’nin yüzde 9’u çok inandırıcı ya da mümkün gelmiyor” dedi.
Açıkçası bana da gelmiyor.
Bu yüzden de daha önce bir kez denediğim bir yöntemi Karahan’a teklif ediyorum.
Daha önce Boğaziçi Üniversitesi Rektörü Melih Bulu üniversiteyi bir yıl içinde ilk 100’e sokacağını söylediğinde “Gel iddiaya girelim. İlk yüze değil ilk 200’e bile sokamayacaksın” demiştim.
İddiayı ben kazandım ama iddiayı kazandığımda Melih Bulu görevden alınmıştı bile.
Şimdi de Merkez Bankası Başkanı ile iddiaya girmek istiyorum.
2026’da enflasyon yüzde 9’a düşmüşse, o gün hâlâ hayatta isek size Yacht Club de Monaco hariç istediğiniz yerde bir yemek ısmarlarım.
Yurt dışı çıkış yasağım hâlâ sürüyorsa, Kahraman’da balık yeriz.
2026’da hâlâ görevde olur musunuz bilmiyorum.
Olsanız da olmasanız da teklifim geçerli.
Yeter ki 2026 enflasyonu yüzde 9 olsun.
Var mısınız Sayın Karahan?
Randevu cezası
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, hastanelerde ayları bulan randevu sürelerinin randevu alıp, randevusuna gelmeyenlerden kaynaklandığı konusunda ısrarlı olduğu için, yeni bir uygulamaya geçiyor.
Randevu alıp, randevusuna gelmeyene 15 günlük bir süre başka randevu verilmeyecek.
Fikir mantıklı gibi görünüyor.
Fakat ne yazık ki değil.
Eğer randevularına gelmeyenler, tamamen keyfi nedenlerle randevularına gelmiyor olsa idi, bu uygulamayı alkışlamak gerekirdi.
Oysa durum böyle değil.
Randevularına gelmiyor gözüken hastaların büyük bölümü, hastaneye gelen ama zamanında doktor görüşmesini ya da işlemini yaptıramadığı için hastaneden ayrılmak zorunda kalanlar.
Hastaneye gelmek için işinden izin alıyor.
Geliyor ve beklemeye başlıyor.
Randevu saati geçiyor, doktorla görüşme gerçekleşmiyor.
Biraz daha bekliyor.
Sonra işinden aldığı izin süresi bittiği için hasta gitmek zorunda kalıyor.
Çünkü randevular zaten çok yakın aralıklı veriliyor. O sürede muayeneler bitmiyor.
Üzerine bir de araya giren Suriyeliler. Afganlar ve torpilli hastalar ekleniyor.
Kimse zamanında muayene olamıyor.
Bunun böyle olduğunu da herkes biliyor.
Bile bile bu insanlara ceza vermek haksızlık.
Hem de çok büyük haksızlık.
Sonuçta kimse keyif için hastaneye gitmiyor.
NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
Yalanı iletişim zannetmediğimiz zaman.