İktidar yeni bir dil yarattı:
Gerek adalet gerekse tarih konularında gerçekleri saptıran söylemleri sürekli tekrarlayarak ve emrindeki medyaya da sürekli tekrarlatarak gerçeklere aykırı bir tarih ve bir adalet anlayışını topluma empoze etmeye çalışıyor.
Bu yeni dilin çok önemli iki kavramı var:
1.Mağduriyet.
2.Hükümet Darbesi.
Klasik örnekler, “Gezi Direnişi Hükümet Darbesi Girişimi”, “17-25 Aralık Hükümet Darbesi Teşebbüsü”, “28 Şubat Hükümet Darbesi” ve “28 Şubat Mağdurları” söylemleri.
Muhalefet de bu dile katıldığı zaman, iktidarın tarihsel gerçekleri ve adaleti yozlaştıran sürecine tam bir destek vermiş oluyor.
***
Gerçekleri saptıran ve adaleti yozlaştıran bu dil, sonradan bizzat iktidar tarafından “kumpas” olarak nitelenen, yargıçları ve savcıları mahkûm edilen, Ergenekon, Balyoz, Casusluk ve OdaTV davaları sırasında doruğa ulaşmıştı.
Birinci Silivri Trajedisi Dönemi’nde, Cumhuriyetin kurumları perişan edildikten ve bütünüyle iktidarın emrine alındıktan sonra, “FETÖ tarafından aldatıldık, Allah bizi affetsin” dendi.
Ama iktidarın emrine alınan yargı yoluyla toplum yapısının değiştirilme süreci ve bu sürece uygun yeni bir dil kullanımı yaygınlaşmıştı.
***
İkinci Silivri Trajedisi Dönemi de iktidarın, Gezi Parkı Direnişi yorumu ile olayları ve adaleti gerçeklerden koparıp kendi anlayışına göre yozlaştırmasıyla ve buna uygun bir dil kullanmasıyla başladı.
İktidar, Gezi Parkı Direnişi’nde, içinde her görüşten, her yaştan halkın bulunduğu, yeşili, parkı ve kamu yararını koruma hareketi olarak başlayan ve polis şiddeti sonunda iktidarın baskılarına karşı protestoya dönüşen yurt çapında bir Demokratik eylemi, hiç alakası olmadığı halde “Hükümet Darbesi” diye etiketledi...
Gerçeği yansıtmadığı sonradan kanıtlanan “Benim başörtülü kardeşlerime saldırdılar, camiye bira şişeleriyle girdiler” söylemiyle karaladı...
Olayın liderleri olarak nitelenen kişilerin yargılanıp beraat etmelerine rağmen yeniden yapılan suçlamalar ve yargılamalarla mahkûm edilmelerini sağladı.
Bu kişilerin bir bölümü hâlâ hapiste.
***
17-25 Aralık 2013 Yolsuzluk Davaları da:
Kamuoyuna yansıyan bütün somut olaylara, kanıtlara, konuşmalara, el koyulan paralara rağmen, yine sadece “Hükümet Darbesi Girişimi” olarak nitelendi ve kapatıldı.
Bütün sanıklar beraat ettirildi; el koyulan paralar, faiziyle iade edildi.
***
Arkadan Erbakan’ın ölümünden sonra açılan 28 Şubat Davası geldi.
28 Şubat 1997’de yapılan Milli Güvenlik Kurulu Toplantısında alınan ve dönemin Cumhurbaşkanı, Başbakanı, Başbakan Yardımcısı ve Kurul üyeleri tarafından imzalanan, “Soğuk Savaş”ın bitmesiyle, Komünizmin“Ana Tehdit” olmaktan çıkarılmasına ve “İrtica”nın onun yerine konmasına yönelik “Devlet Kararları”, yine geriye dönük olarak “Hükümet Darbesi”olarak nitelendi ve Kurul’a katılan komutanlar ile YÖK Başkanı yargılanıp hapse mahkûm edildi.
O sırada yaşları bile tutmayan kızlar topluma, “28 Şubat mağdurları” olarak sunuldu. Sonradan bu kararların bazıları bozuldu, bazı mahkûmlar hastalık ve yaşlılık dolayısıyla tahliye edildi ama yaşları 80’i geçmiş ve bazıları hasta olan emekli generaller hâlâ hapisteler.
***
Dil, düşünceyi belirler: Tarihsel gerçekleri ve adaleti saptıran iktidarın özel dili:
“Demokratik Direniş Hareketleri”ni, “Yolsuzluk Soruşturmaları”nı, “Devlet Kurumlarının Anayasal Kararları”nı “Hükümet Darbesi” olarak nitelemiş...
Ve böylece bu özel dil, iktidarın Cumhuriyet Rejimi’ni “Şahsım Devleti”ne dönüştürmesinde çok önemli bir rol oynamıştır.
Muhalefet, iktidarın gerçekleri saptıran ve adaleti yozlaştıran diline katılmamalı, tam tersine ona ısrarla karşı çıkmalı, tarihsel gerçekleri ve adaleti yansıtan bir dil kullanmalıdır.