İstanbul seçimlerinin sadece İstanbul’u ilgilendirmediği, meselenin 1 Nisan sabahı İETT otobüslerinin kontrolünün sahibi olmadığı haftalardır konuşuluyor. Zaten televizyonlardaki tartışma programlarında neredeyse her söz İstanbul ile başlamadı ise biterken konu ona geliyor.
Ancak 1994’te İstanbul ve Ankara’yı aynı seçimde kazanan çizgi her iki kenti de 2019’da kaybetti. Muhalefetin yaşadığı adaylık krizlerinin de etkisi ile her iki belediyenin başkanı da kendi şehirlerinin ötesinde ulusal siyasi figürler haline geldiler.
Mevcut yerel seçim gündeminde Ankara’nın İstanbul kadar tartışılmamasının Başkent ve Yavaş özelinde üç temel sebebi var. Birincisi Ankara yarışının galibi, çok büyük sürpriz olmaz, arada ciddi yol kazaları yaşanmaz ise büyük oranda belli.
Mevcut belediye başkanı Mansur Yavaş, muhalefetin son iki yıl içerisinde yaşadığı keskin bunalımlardan etkilenmeyen, muhtemelen de oylarını hissedilir şekilde artıran tek isim olacak gibi görünüyor.
Rekabetin kendisi çok çetin olmayınca kimin kazanacağını konuşmak ya da ihtimaller üzerine senaryo yazmak da çok anlamlı gelmiyor. Bu durum elbette görünen gerçekleşir ve Yavaş tekrar Ankara’yı kazanırsa sonucun önemsiz olacağına işaret etmiyor.
Ankara’nın gündemde İstanbul’un arkasında olmasının ikinci sebebi Yavaş – Altınok rekabetinin Türkiye’de kimlikler arası bir gerilim olarak okunmaması. İktidar da muhalefet de milliyetçi-ülkücü kökenli adaylarla yarışa giriyor. Bu da Ankara rekabetinin toplumsal izdüşümünün gerilimini azaltıyor.
1 Nisan sabahı mutlaka iktidar da muhalefet de kazanmak ister ama iki isimden birinin kazanması ya da daha muhtemel sonuç olan Yavaş’ın ipi göğüslemesi muhafazakâr kesimde derin bir yenilgi hissi doğurmayacak.
Üçüncü dinamik ise Yavaş’ın son beş yıldaki genel duruşu nedeniyle hem CHP tabanında hem muhafazakâr tabanda bir tepki üretmemiş olması. Yavaş’ın ulusal polemiklerden kaçınan tutumu, daha çok belediye konuları ve şeffaflık, hesap verilebilirlik gibi toplumu yatay kesen başlıklar üzerinden gündeme gelmesi bu algıyı besliyor.
Öyle ki daha önce HDP seçmenini çok rahatsız eden fakat tekrarlanmayan bazı açıklamalarına rağmen Kürt seçmen nezdinde bile keskin bir Yavaş alerjisi gözlenmiyor.
Bir siyasetçi için bu tutum hem avantaj hem dezavantaj olarak okunabilir.
Türkiye’de en çok tepki duyulan isimlerin başında Erdoğan geliyor olabilir. Ama tüm araştırmalarda en beğenilen lider sorusunda da kendisinden sonraki dört ismin toplamından fazla işaret edilen isim yine Erdoğan. Dolayısıyla tepki ve destek bir siyasetçinin birbirinden çok ayıramayacağı iki dinamik. Ulusal ölçekte sahici bir gündem Yavaş’ın kapsayıcılık algısının sürdürülebilirliğini zedeleyebilir.
Yavaş’ın muhalefet tabanı dışında merkez sağdaki konumu ile iktidar seçmeni arasında bile en azından tepki duyulmayan bir isim olması, o kesimden oy almasa bile –ki bu ihtimal az değil, Turgut Altınok için sandığa gitme heyecanını tahrik etmemesi önemli bir kriter.
PANORAMATR araştırmalarında milliyetçi – ülkücü seçmenin yaklaşık üçte ikisinin Yavaş’a yöneldiği görülüyor. Bu da Altınok’un kimliğinin en baskın olduğu seçmen kümesinde Yavaş’ın daha avantajlı olduğunu gösteriyor.
Elbette özellikle Keçiören’deki Altınok desteği ve CHP tepkisi milliyetçilerden daha güçlü olan İslamcı-muhafazakâr AK Parti kitlesindeki oy potansiyeli iktidar adayının avantajları. Ama bunların kendisine seçim zaferini getirmesi çok kolay görünmüyor. Üstelik Yeniden Refah Partisi’nin adayı Suat Kılıç bu seçmen kitlesi için daha sahici bir kimlik de taşıyabilir.
AK Parti’nin temel dezavantajlarından biri önceki yerel seçimlerde gösterdiği yanlış aday ile Ankara’daki tabanına bir nebze yabancılaşması diğeri ise Melih Gökçek etkisi. Gökçek artık Ankara ölçeğini de aşan şekilde hem siyaset hem de belediyecilik anlamında ‘unutulmak istenen’in simgesi olmuş durumda.
Üstelik Gökçek bulduğu her fırsatta kendini gündeme taşıyarak olumsuz algının küllenmesinin de önüne geçiyor.
Yavaş’ın seçim galibiyeti, alacağı oy 2023 Mayıs seçimlerinden önceki birkaç yıl boyunca yapılan tartışmaları tekrar gündeme taşıyabilir. Yavaş’ın daha önceki tutumu, bazıları için fazla olmakla birlikte, temkinli ve mutabakat arayan bir yaklaşımdı. Hatta bu nedenle kendisini Abdullah Gül’e benzetenler de oldu.
Türkiye’de toplumsal muhalefet hala kendisine bir taşıyıcı figür bulabilmiş değil. 2023 seçimlerindeki başarısızlığın sorumluluğu meşru bir şekilde eski CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na çıktı. Fakat masanın diğer paydaşları ve muhalefetteki tüm aktörlerin de değişen oranlarda süreçte bir payı oldu.
Şimdi yerel seçimlerden çıkacak sonuca göre muhalefet yeni bir tazelenme yaşayabilecek mi, bunda Ankara’nın katkısı ya da sonraki süreçteki rolü ne olacak, 1 Nisan sabahı konuşacağımız Anayasa tartışmalarında kim moral üstünlük sahibi olarak sürece başlayacak göreceğiz.