Yeni bir seçime doğru tekrar ve hızla ilerliyoruz. Sık tekrarlanan seçimler ve referandumlar, hep ayrı tarafın ve fikrin kazandığı yarışmalar, siyaseti seçimle özdeş hale getiren, dolayısıyla içini boşaltan bir sonuca yol açıyor. Bir tarafın özgüvenini arttıran, diğer tarafın umutsuzluğunu kronikleştiren benzer sonuçlar, siyasetsizliği de maskeliyor.
Tüm polemiklere, siyasi parti iddialarına, gelişmelere rağmen, siyasetsiz bir siyaset sahnesini izliyoruz, soluyoruz.
Dalga bu…
Ben de bu dalganın etkilediği vatandaşlardan biriyim.
Bu sahnenin analizini yapmak zor değil, ama içinde yaşamak, hedefi olmak mesele… AK Parti’nin güç beka ve gelecek politikaları, siyasetin taşıyıcılığını devletin sırtına yüklediği stratejiyi anlamak kolay, ama sevmek, katılmak mümkün değil…
Erdoğan’ın otoriter, hoyrat, keyfi tavrına tahammülüm o denli az ki, televizyon bile seyretmiyor, internetle yetiniyorum. Çoğu çapsız adamın katıldığı tartışma programlarının, palyaço gibi davranan televizyon sunucularının da payı var, elbet bunda.
Muhalefetin içler acısı durumuna ve bu içler acısı duruma siyaset adını vermesine keskin bir tepki duyuyorum.
İyi Parti’nin siyasetsizliğin kriziyle sağcılaşarak ve “şahsileşerek” erimesini ibretle izliyorum.
DEM’in, HADEP’in Türkiyeli siyaset eğilimine oranla, kendisine dönük bir hat tutturmasından rahatsız oluyorum.
Zafer Partisi ve Yeniden Refah Partisi’nin artan oylarıyla yükselen değerler olmasından tedirginim.
Davutoğlu’nun seçimlerden, özellikle Gazze olaylarından sonra kimlikçi bir eğilme savurulmasını, bir tür şahıs politikasını yapmasını hayretle seyrediyorum.
Ve İstanbul yerel seçimlerinde kime oy vereceğimi açıkçası bilmiyorum.
İktidara, popülist-otoriter tavrına tepki duyan, İstanbul belediyesinin iktidarın eline geçmesini istemeyen biri olarak, İmamoğlu’na oy vermem beklenir.
Ancak, bu istikamette oy kullanmak içimden hiç gelmiyor.
Her şeyden önce İstanbul Belediyesi üzerinden “mış” gibi yapılan, kişiye ve kişinin vasıflarına endeksli popülizm kokan Türkiye siyasetini antipatik buluyorum.
CHP, özellikle Özel-İmamoğlu ikilisi, siyasetsizliği maskeleyen bir siyaset tarzı tutturdukları için onlara oy vermek içimden gelmiyor. Erdoğan ve AK Parti’ye karşı olduklarını söylemekten, onunla laf yarıştırmaktan başka hiçbir siyasi duruşları ve önerileri yok. Ön seçim yapmadan CHP’yi dizayn etmeleri dışında siyaset hamleleri de olmadı. Özel gözümde, şu ana kadar gösterdiği performansıyla siyasi bir animatör olmanın ötesine geçmiyor. İmamoğlu’nun gizli liderliği, fikir edinmek ve etki yarabilmek için sermaye gücünü seferber etmesi, ABD’li bir başkan adayı gibi davranması garibime gidiyor.
Gelecek için nasıl bir Türkiye tasavvurları var? Türkiye’nin kadim kültürel ayrışmalarına nasıl yaklaşıyorlar? Kürt meselesinde ne yapmayı düşünüyorlar?
Hiçbir fikrim yok. Muhtemelen onların da fikri yok.
Sahne siyaseti yapıyorlar. DEM’e yönelik siyasetleri örneğin, “biz Kılıçaroğlu’nun yapamadığını yaparız, genel merkezinizi ziyaret bile ederiz’in ötesine geçmiyor. DEM, onların gözünde yan yana durulacak, birlikte hareket edilecek, sistemin içine çekilmesi gereken bir parti değil. Sadece DEM’in oylarına, Kürt oylarına talipler. Seçim yarışına indirgenmiş fırsatçı ve faydacı siyasetin tipik örneği velhasıl…
Kendi adıma ve kendim için söylüyorum…
Depolitizasyon şahıs bazında herhalde böyle bir şey…
Ama yine oy vermeliyim.
Peki kime de oy vereceğim?
Beni en az rahatsız eden partiye vereceğim…
Karar için daha vaktim var.
Ama bu durum hüzün verici…