Bilmem sizin de dikkatinizi çekti mi!
Benimkini çekti ve açık söyleyeyim, oldukça da rahatsız etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, yerel seçim çalışmalarında oldukça aktif.
Sürekli olarak bir yerden bir yere uçuyor, il il hatta yerine göre ilçe ilçe miting yapıyor.
Çok da güvenemediği adayları gösterdiği ya da halkın çok da teveccüh göstermediği kişileri aday yaptığı yerlerde seçim kampanyasını kendi yürütüyor.
Tarafsız Cumhurbaşkanı geleneği yasal olarak rafa kaldırıldığı ve alabildiğine-olabildiğine taraflı Cumhurbaşkanı dönemi başladığı için bu durum normal.
“Böyle Anayasaya, böyle kampanya” diyerek bunu sineye çekmek belki mümkün.
Ama sineye çekmenin mümkün olmadığı bir durum da yok değil.
Dikkatinizi çekti mi diye sorduğum konu da tam bu anlatacağım mesele.
Herhalde gençler dahi hatırlayacaklardır.
Bu abuk sisteme geçmeden önce Türkiye’de seçim dönemi başladığında yani seçimlere üç ay kala, Anayasa gereği üç bakan görevinden istifa ederdi.
İçişleri, Ulaştırma ve Adalet Bakanları.
Bu 3 bakan yetkileri nedeniyle seçim güvenliğine etki edebilecekleri için görevi bırakırlardı ve yerlerine tarafsız bakanlar atanırdı.
Başbakan ve bakanlar da seçim dönemi başladığı andan itibaren görevleri nedeniyle kendilerine tahsis edilmiş araçları, yani devlet imkanlarını kullanamaz, seçim çalışmalarında parti imkanları ile hareket ederlerdi.
Cumhurbaşkanları ise zaten tarafsız oldukları ve olmak zorunda kaldıkları için seçimle ilgili tek bir söz edemezlerdi.
Son derece adil, son derece doğru bir durumdu.
Ancak Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilen sistemle beraber durum da mazide kaldı.
Şimdi Cumhurbaşkanı Erdoğan, AK Parti genel başkanı sıfatı ile seçim kampanyası yürütüyor ama kampanyada kullandığı imkanlar Devlet imkanları.
Gideceği her yere Cumhurbaşkanlığı uçağı ile gidiyor, gittiği her yerde Cumhurbaşkanlığı otobüsü ile miting yapıyor, Cumhurbaşkanlığına tahsis edilmiş otomobiller ile geziyor.
Tüm seçmenlerin ona sağladığı imkanlar ile kendi partisinin propagandasını yapıyor.
Ve zannederim bu durum bir tek benim garibime gidiyor, bir tek beni rahatsız ediyor.
Ne yalan söyleyeyim, gırtlağına kadar batmış bir ülkede bu işin maddi tarafında değilim.
Ama adaletsizlik ağırıma gidiyor!
Vegan festivali
Türkiye İşçi Partisi TİP, az sayıdaki milletvekili ile TBMM’de yarattığı etki, başta Sera Kadıgil olmak üzere sözcülerinin hitabet yeteneği ve söylemlerindeki anlam bütünlüğü ile pek çok kişide olduğu gibi, bende de son derece olumlu duygular uyandıran bir parti.
Türkiye’de olan bitenden rahatsız olan pek çok kişinin duygularına tercüman, düşüncelerine ses oldukları açık.
Sağladıkları duygusal yakınlık nedeniyle Erkan Baş’ı, Sera Kadıgil’i, Barış Atay’ı, Can Atalay’ı mahalleden arkadaşı, akrabası gibi hisseden pek çok kişi var.
Ancak yine de TİP’te adını bir türlü koyamadığım bir şey var.
Hafif bir gerçeklikten kopukluk duygusu.
Bu duygunun kokusunu hafiften alıyor, tadını ne olduğunu bilmediğim bir lezzeti düşünür gibi alıyordum bir süredir.
Ama dediğim gibi adını koyamıyordum.
Sağ olsun adını İrfan Değirmenci koydu.
TİP’in genel seçimde milletvekili, bu seçimde ise Çankaya’dan belediye başkan adayı yaptığı İrfan Değirmenci seçim vaatlerini sıralarken Çankaya’da vegan festivali yapacağını açıkladı.
Türkiye’de işçinin, emekçinin ve emeklinin hali ortadayken, ekonomik krizden dolayı millet meyve sebzeyi çöpten toplarken, bir işçi partisinin dert etmesi gereken sendikalaşma oranı yerlerde sürünürken, en sağcı partilerin ve hatta mevcut durumun müsebbibi partinin adayları bile sosyal politikalardan bahsederken, TİP’in adayı çıkıyor ve Vegan Festivali vaadinde bulunuyor.
Yanlış anlamayın Vegan Festivali’ne karşı falan değilim.
Vejetaryenliğin ve veganlığın gençler arasında popülerleştiğini de biliyorum, görüyorum.
Ama Allah aşkına bugün en önemli mesele bu mudur!
Millet Vegan Festivali’ne çöplerden topladığı nebatatla mı gelecek İrfan.
Diğer partilerden ayrışmak elbette iyidir.
Ama izanlı olmak daha iyidir.
NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
Aç toku alkışlamadığı zaman.