Başlıktaki sözü başka türlü de söyleyebilirsiniz. Örneğin siyasette “Seçimle gitsem, yargıyla gelirim” gibi de söylenebilir; aynı kapıya çıkıyor.
Bunun somut örneğine 24 Eylül’de CHP İstanbul İl Kurultayında tanık olduk.
Daha önce, 2 Eylül’de CHP’li Özlem Erkan’ın şikayetiyle CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik ve yönetimini görevden alarak yerine Gürsel Tekin’i atayan İstanbul 45’inci Asliye Hukuk Mahkemesi, bu defa da icra memurları göndererek Kurultayın derhal durdurulmasını istiyordu.
Bir siyasi partinin kongresini, idare (Valilik) üzerinden, icra memuru ile durdurma girişimi, olağanüstü toplanan Yüksek Seçim Kurulu tarafından geri çevrildi, Kurultay devam etti, Çelik yeniden -daha önce seçilirken aldığı oydan yalnızca üç eksikle yeniden seçildi.
Bu seçim ardından Gürsel Tekin, bu yazının başlığına da ilham veren, itiraf gibi sözünü söyledi: “Biz yargıyla geldik, kongreyle gitmeyiz.” Demokratik siyasetin temeli olan seçimle gelip seçimle gitme ilkesinin karşısına yargıda hak arama gerekçesini koyan Tekin devamında “Yargı kararıyla görevimiz sonlandırılır” diyordu; “Bir an önce de sonlansın talebi içindeyiz.”
Siyasette “yargıyla tımar” dönemi
Tekin’in son cümlesi ilk bakışta toplumda bir karşılık bulmayan girişimin vitrini olmaktan bıktığı gibi algılanmaya uygun olsa da gerçek öyle değil.
Siyasette “yargıyla tımar” dönemindeyiz. “Seçimle gelemiyorsam, yargıyla gelirim” ya da “Seçimi kazanamıyorsan, seçileni kazan” ilke mi, artık ilkesizlik mi desek, düsturu hâkim kılınmaya çalışılıyor.
Tekin ve arkasındaki ittifakın ümidi şimdi 45’inci Asliye Hukuk mahkemesinin yarın, 26 Eylül’deki oturumunda. Çelik’in görevden tedbirle alınıp Tekin’in tedbirle atanmasını yeniden görüşecek. Mahkeme, YSK kararlarının üstünlüğünü de dikkate alarak tedbiri kaldırırsa, Ankara 42’inci Asliye Hukuk’ta 24 Ekim’de görülecek duruşmada CHP’nin Kemal Kılıçdaroğlu yerine Özgür Özel’i seçtiği 4-5 Kasım 2023 Kurultayının “mutlak butlan”, yapılmamış sayılma kararının çıkması çok zor hale gelecek. Ama kurultayın yeniden yapılması kararı çıkabilir.
Ancak Mahkeme, YSK kararıyla yeniden seçimle iş başına gelen Çelik yerine Tekin’i “tedbiren” yerinde tutmakta ısrar eder, bir de seçimle belirlenen yöneticiler hakkında suç duyurusunda bulunursa hem yargı hem yargı-siyaset ilişkileri hem de siyaset fena karışabilir.
Seçimle gelen seçimle gitmeli
Siyasette “hak arama” gerekçesiyle seçim sonuçlarına mızıma usulüne ilk defa Ekrem İmamoğlu adaylığında CHP’nin 2019’da kazandığı İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimlerinde tanışmıştık. AK Parti ve MHP itiraz ettiler, YSK seçimi yineledi. Sonucunu biliyoruz. İstanbul seçmeni çok açık farkla İmamoğlu’na oy verdi. Hepsi İmamoğlu’na hayran oldukları ya da CHP’yi tercih ettikleri için vermedi; yapılanın haksızlık olduğuna, oylarına değer verilmediğine inandıkları için ona oy verdiler.
Bundan ders alınmıyor. Ortaya, başkasının oyuyla seçileni, çıkar ilişkileriyle kendi safına çekme, seçimle yitirdiğine yargı üzerinden el koyma girişimi gibi çarpık örnekler çıkıyor.
YSK’nın İstanbul İl Kongresinin tamamlanmasını istemesiyle “Yargıyla gelirim, seçimle de gitmem” girişimi henüz yenilmedi. 26 Eylül’deki mahkeme kararıyla da biteceği yok, CHP’yi yargıyla hırpalayıp siyaseten hizaya getirme girişimlerinin
İşin ucu, çoğulcu demokrasinin en temel ilkeleri olan “seçimle gelen, seçimle gider” ilkesine, “serbest siyasi rekabet” ilkesine ve “seçme ve seçilme hakkına” gelip dayanıyor.