Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a uçakta sordurulan soruların İletişim Başkanlığı tarafından önceden hazırladığı zaten biliniyordu.
Cevaplardan bağımsız, sordurulan sorular da iktidarın gündemine dair bize bazı ipuçları sunuyor.
Misal, son iki yurt dışı ziyaretinden, yani hem Katar hem de ABD’den dönüşte KKTC’deki seçimlerin soru olarak gündeme getirilmesi ilginç.
İtiraf etmem gerekir ki adada 19 Ekim’de yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimleri dış politikayı izleyen benim bile radarıma daha girmemişti. Bir aydan az bir süre kalmasına karşın Türk kamuoyunun da yakından izlediği bir konu değil.
O zaman İletişim Başkanlığı neden ikidir Erdoğan’ı bu konuda konuşturma zorunluluğu duyuyor?
İhtimâlen, seçimlerde son viraja girilirken, Ankara’nın desteklediği Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın kaybetmekte olduğunu gördükleri için.
Çin’den döner dönmez ayağımın tozuyla geçen hafta adaya gidip iki gün geçirme imkânı buldum. Bu sürede seçimlere dair duyduğum temel tez, “normal şartlarda, Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) lideri Tufan Erhürman’ın kazanacağı” oldu.
Burada tabii kilit kelime “normal şartlar". Artık normal şartların olmadığını biliyoruz. Yanıtını bu aşamada bilmediğimiz şey, “anormalliğin” hangi boyutlara taşınacağı.
Kimse AK Parti iktidarı öncesinde Ankara’daki hükûmetlerin adadaki seçimlere karışmadığını iddia edemez. Sorunun daha can yakıcı hale gelmesinin nedeni, AK Parti’nin bunu nobranca, kör gözüm parmağına, her tür yöntemi kullanmaktan kaçınmayarak yapması.
2020 KKTC’de seçim travması
İktidar 2020’de işi, o dönem görevdeki Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ve destekçilerinin MİT tarafından tehdit edilmesine kadar vardırmıştı. 2022’de ise normalde Ankara’ya müzahir Ulusal Birlik Partisi’nin o dönemki liderini kendisine yeterince biat etmediği için hükûmetten ve parti başkanlığından devirdiğine dair de güçlü kuşkular var.
Bugün de AK Parti sahaya inmiş durumda. Adadaki Hatay kökenlilere hitap etmek adına Hatay milletvekilleri ve Süleyman Soylu KKTC’ye teşrif ettiler. Ersin Tatar’ın kampanya müziğinde Yavuz Bingöl imzası var. En son Mesut Özil Tatar’ın yanında boy gösterdi.
AK Parti klasiği kara propaganda ekipleri de sahada. Benden önce adaya giden gazeteci arkadaşlar bizzat bu kara propagandaya da maruz kaldılar.
Erhürman’dan seçim vaadi: Ciddiyet vaat ediyorum
2020’de istediği kişiyi seçtiren Ankara’nın müdahalesi bu kez de başarılı olur mu?
2020’ye kıyasla muhalefetin en büyük avantajı, o dönem fazlaca bilinmeyen Ersin Tatar’ın beş yılda gösterdiği performans. Ankara’nın seçtirttiği adayın beş yıl boyunca Ankara’ya tam biat etmesi beklenebilir bir durum. Ancak iç, dış her alanda Tatar’ın gayri ciddi bulunması, Ankara’nın adayının en zayıf noktasını oluşturuyor.
Seçim kampanyasında “ciddiyet vaat ediyorum” diyen muhalefetin adayı Tufan Erhürman’ın en çok bu sözünün alkışlanması dikkat çekici.
Genelde yarı parlamenter sistem nedeniyle, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde adayın Kıbrıs sorununun çözümüne bakışı seçmen üzerinde belirleyici rol oynar. Ancak bu kez hükûmete duyulan tepkinin de seçimlerde etkin olabileceği konuşuluyor. Ankara’nın tercihiyle başbakanlık koltuğuna oturan Ünal Üstel göreve geldiğinden beri adada skandalların (sahte ilaç reçetesi, sahte okul diploması) ardı arkası kesilmiyor.
CTP’den federasyon müzakeresine farklı yaklaşım
Gelelim, adayların Kıbrıs sorununun çözüm sürecine yaklaşımına.
Ersin Tatar, beklenebileceği gibi Ankara’nın “iki devletli çözüm” çizgisinde. Tufan Erhürman ise, hem Tatar hem hükûmetten hazzetmeyen adalı bir tanıdığımın ifadesiyle “ama o da federasyoncu!”
Erhürman’ın liderliğini yaptığı CTP öteden beri müzakere masasında kalma, federasyonu konuşma taraftarıdır.
Buna karşın Erhürman’ın savunduğu çizgide çok ciddi bir farklılık var.
CTP’nin şartsız masaya oturup federasyonu konuşma pozisyonu, sanki Rumlar çözüm istiyormuş varsayımına dayandığı için fazlaca nahif bulunur.
Ancak Rumların Annan planını reddetmeleri CTP için bir uyandırma alarmı görevi gördü. Referandumdan sonra Rumların ayak sürümelerinin de CTP açısından göz açıcı olduğu anlaşılıyor.
Erhürman: Geçmişten ders aldık
Türkiye’den gelen bir grup gazeteci ile buluşan Erhürman “2004 referandumunda, 2009 Talat-Hristofyas görüşmelerinde, 2017 Crans Montana’da bütün çabamıza rağmen sonuç alamadık. Demek ki bir yerde hata var. Yıllardır aynı masaya oturup aynı hayal kırıklığını yaşadıktan sonra, artık ders çıkarmak zorundayız. 'Neden böyle oldu, bu defa ne yaparsak böyle olmaz' sorularının cevabını bulmak zorundayız,” dedi.
CTP’nin masaya oturmak için belirlediği dört ilkeden bence en kritik olan ikisine dikkat çekeyim.
-Müzakerelerin uçu açık olmayacak; takvimli olacak.
-Görüşmelerin başarısızlıkla sonuçlanması durumunda statükoya dönüş olmayacak.
Erhürman, “Biz baştan güvence altına alınmasını istiyoruz: Bu defa Rum liderliği kaçarsa, bugünkü statükoya geri dönülmeyecek. Bunu baştan teyit etmeden masaya oturmayacağız” dedi.
CTP 2020’de Akıncı’nın Ankara ile atışmasından da ders çıkarmış olabilir. Zira CTP lideri Ankara’yla ilişkiler konusunda dikkatli bir üslup kullanıyor. “Ben hiçbir zaman Ankara ile kavga etmedim” şeklinde konuştu Erhürman.
İşin ilginci bir grup onu “solcu/federasyoncu” yani Ankara karşıtı bir çizgide olmakla suçlarken bir başka grup da Ankara’ya karşı yeterince dik durmamakla eleştiriyor.
Tatar kazanırsa en çok Rumlar mı sevinir?
KKTC’deki seçimler elbet Rum kesiminde daha yakından izleniyor. Benim tahminim Rum Yönetimi Tatar’ın kazanmasını ister. Hatta sırf “milliyetçi” damarlar kabarsın diye provokatif adımlar bile atmalarından şüphe ederim.
Ramform Hyperion adlı Norveç bayraklı geminin, Ada'nın güneyine gelerek faaliyete başlamasına KKTC ve Ankara hafta sonunda tepki gösterdi. Rumların zamanlaması düşündürücü.
Rumların neden Tatar’ın kazanmasını (elbet içten içe) isteyeceklerine gelince...
Kanımca Ankara ve KKTC Cumhurbaşkanı iki devletli çözüm dedikçe Rumlar zil takıp oynuyorlar. Böylece federasyon ya da çözüm istemeyen tarafın asıl onlar olduğunu güzelce maskeliyorlar. Çünkü mevcut durumun devamı Rum tarafının işine geliyor.
Son dönemde KKTC üzerinde baskıyı da artırdılar. Kimi müteahhitlerin tutuklanması adada inşaat sektörüne ciddi darbe vurdu.
CTP’nin savunduğu şartlı masaya oturma ise Rumların elini zora sokar.
Ankara gerçekte ne istiyor?
Tabii iktidarın da Kıbrıs’ta tam olarak ne hedeflediğini, asıl gündemini de iyi okumak gerekiyor.
Kıbrıs Türkü’nü umursamadıklarını maalesef her hareketleriyle ortaya koyuyorlar.
2024’te Erdoğan Kıbrıs Rum Kesimi lideri ile konuşurken Hakan Fidan’ın da eşlik ettiği kahve sohbetine Kıbrıslı Türkler uzaktan bakmak durumunda kaldı.
Ankara artık iki devlet dışında bir şey konuşmayız, derken; Fidan bir yılda iki kez BM gözetiminde tarafların katılımıyla Kıbrıs konulu toplantıya katıldı; bu masada iki devletli çözümün konuşulduğunu sanmıyorum.
Nihâyetinde, bize kötü kokular olarak yansıyan ama kimilerinin ceplerinin dolmasına neden olan adadaki karanlık düzenin devamı bazıları için asıl öncelikli mesele olsa gerek.