Netanyahu’dan yalnızlaşma itirafı, Erdoğan’dan ekonomik yaptırım çağrısı

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Katar operasyonu ardından gittiği İsrail’de Başbakan Binyamin Netanyahu’yla ortak basın toplantısında söyledikleriyle yangına körükle gitti.

Rubio’ya göre, Filistin Devletini tanıma girişimleri “Hamas’ı cesaretlendiriyordu”. Kendisi bu ziyaretiyle dahi Netanyahu’nun yayılmacı saldırganlığını cesaretlendiren Rubio zaten Filistin’i tanımış olan ülkelerden söz etmiyordu; zaten bu konu örneğin Avrupa Birliğini bölmüştü. Rubio, 23-27 Eylül’de New York’ta yapılacak Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda Filistin’i tanıma kararlarını duyuran, İngiltere, Fransa, Kanada, Avustralya, Belçika gibi yakın müttefiklerini kararlarından caydırmaya çalışıyordu.

Ama bunu yaparken dahi İsrail’in Katar’a Hamas liderlerini öldürme gerekçesiyle saldırısını haklı gösterme gayretindeydi.

İsrail yanlısı sermaye gücünün etkisine, manipülasyonlarına rağmen, özellikle Batı dünyasında halkın tepkisiyle hükümetler İsrail’e karşı tavır almaya başladıkça ABD İsrail’e destekte yalnızlaştığını, Netanyahu’da kendisini açıkça destekleyenin sadece ABD kaldığını görüyor.

Nitekim Netanyahu, Rubio ile toplantısında “ekonomik izolasyondan” yakınarak, İsrail ekonomisinin “kendine yetmesi gereğinden söz etti.

Katar’da yaptırım çağrısı

Aynı saatlerde, Rubio’nun bir sonraki durağı Katar’a destek için Doha’da toplanan İslam İşbirliği Örgütü ve Arap Birliği ortak toplantısında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da tam bu konuya girmişti. Konuşmasında “Soykırımcı İsrail’in” Filistin ve Filistinlilere yaptıklarının hesabını vermesi için “İsrail’in ekonomik olarak da sıkıştırılması gerektiğini” söyledi.

Bu sözlerinin muhatabıysa, doğrudan zengin Arap otokrasileriydi.

Saldırıya hedef olan Katar Emiri Şeyh Temim bin Sani, İsrail’in kendilerini aldattığı, niyetinin Hamas’la ateşkes filan değil, Arap dünyasını İsrail nüfuz bölgesi haline getirmeyi amaçladığını söyledi. Türkçemizde “Üsküdar’da sabah oldu, uyan da balığa çıkalım” diye bir deyim vardır.

Katar Emirinden, kendisi de Hamas-İsrail görüşmelerine aracılık eden Mısır Cumhurbaşkanı Abdül Fettah Sisi’ye, ondan Ürdün Kralı İkinci Abdullah ve Suudi veliahtı Muhammed bin Selman’a dek bütün Arap liderleri, aslında bütün İslam ülkeleri liderleri lafta aynı şeyi söylüyor ama iç icraata gelince ABD korkusu ağır basıyor.

Erdoğan’ın birlikte somut adımlar çağrısının da güçleri yalnızca kendi halklarına yeten Arap diktatörlerine etki edeceğini düşünmek saflık olur.

ABD, Netanyahu ve Arap diktatörler

Arap ülkeleri ABD’ye yaranmak için görünüşte İran’a karşı, dünyanın petrodolarını verip silahlar alıyorlar ama son Katar saldırısında Patriot hava savunma füzelerinin İsrail uçak ve füzelerini “tehdit” olarak görmediği ortaya çıktı. Yazılımlarında İsrail “tehdit” sayılmıyor.

Katar’daki ABD üssünden kalkan İngiliz uçağının, Katar’daki hedeflerini vuran İsrail uçaklarına havada yakıt ikmali yaparak yeniden Katar’daki üslerine döndüğü haberleri yalanlanmadı.

Peki, ABD’nin Ortadoğu’daki en büyük üssü ve CENTCOM karargâhı olan El Ubeyd’e ev sahipliği yapan Katar, İsrail’in ABD yardımıyla Arap dünyasını İsrail’in nüfuz bölgesine dönüştürmesine karşı söylemini eyleme dönüştürebilecek mi?

Ya Suudi Arabistan, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri? Ticari ilişkilerini keseceğini duyurup, İsrail’le 820 milyon dolarlık askeri malzeme satışı ihalesini iptal eden AB ve NATO üyesi İspanya’nın yanına yaklaşamıyorlar.

Erdoğan konuşmasında Türkiye’nin 1,5 yıl önce, İsrail, Gazze’de kendisine saldıran Hamas’a cevap vermenin çok ötesine geçip toptan imha siyasetine başladığında İsrail’le ilişkilerini kestiğini vurguladı. Ama bunun CHP’nin konuyu sürekli gündemde tutmasıyla üçüncü ülkeler üzerinden ticareti de içerip katı uygulanmaya başlaması şurada birkaç aydır.

İsrail’in Avrupa’da yalnızlaşması

Öte yandan Ankara, Netanyahu ve bakanlarının, şımarık “Nasıl olsa ABD arkamızda” çılgınlıklarıyla “Türkiye’yi de vururuz” sözlerini ciddiye alıyor. Katar saldırısı ABD’ye müttefik olmanın İsrail açısından bir ölçü olmadığını gösterdi.

İsrail’in 9 Eylül’de Katar saldırısının ertesi günü, 10 Eylül’de, Avrupa Birliğinin açık İsrail yanlısı Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen, AB’nin İsrail ile yürüttüğü “ikili desteği” ve Tel Aviv ile ortaklık anlaşmasının ticari kısımlarını da kısmen askıya almayı planladığını duyurdu; İsrail’in Gazze ve Yemen’de sivilleri öldürdüğünü de görüyorlardı artık.

13 Eylül’de BM’de yapılan Filistin’de iki devletli çözüme destek oylamasında 142 ülke olumlu oy kullandı. Karşı oy 10’da kaldı; ABD, İsrail, Arjantin, Macaristan, Paraguay ve Pasifikteki bazı ada devletleri karşı çıktı.

14 Eylül itibarıyla 17 Mayıs’ta yapılacak Eurovision şarkı yarışmasına, eğer İsrail katılacaksa katılmayacaklarını ilan eden Avrupa Yayın Birliği (EBU) üyesi ülke sayısı 6’ya yükseldi: İrlanda, İspanya, Hollanda, Belçika, Slovenya ve İzlanda.

Netanyahu’nun arkasında yalnızca ABD’nin kalmasından endişelenmesi boşuna değil.