İstanbul İl Başkanlığına kayyum atanması, Meclis’teki komisyondan kalkması için CHP üzerindeki baskıyı muazzam artırırken bakın ne oldu?
MHP lideri Bahçeli, CHP’nin ağır abisi Hikmet Çetin’le genel merkezlerinde bir saat görüştü. Ve MHP, bu buluşmanın fotoğraflarını “samimi uğurlama” gibi manidar bir vurguyla paylaştı.
Aynı gün Bahçeli, bir de yazılı açıklamayla gidişatı değerlendirdi...
Terörsüz Türkiye sürecinde durağanlık yaşandığını, ayak diretildiğini, zamana oynandığını kabul ve tespit ediyordu.
Ayrıca sabotaj girişimlerinden, Meclis’teki komisyonun da görev alanı saptırılarak sabote edilmek istendiğinden söz ediyordu.
Ters giden şeyler olduğu, sürecin aksadığı ve oyalandığı sır değildi. Bahçeli'nin buna katılması, hızlandırılsın diye çıkışması da ilk değil.
Terörsüz Türkiye'nin doğasıyla çelişen, çatışan, ters düşen gelişmelere dikkat çekmesi ilk mi? O da ilk değil.
Hatırlarsanız... CHP'li belediyelere operasyonların uzamasını, iç cepheyi güçlendirme açısından sakıncalı görüp süratle, bir an önce tamamlanmasını istemişti. Sürece zarar vereceği, sabote edeceği endişesini yansıtıyordu.
Peki... Süreçteki aksama ve sabotaj denemeleriyle ilgili yalnızca CHP’yi, meslek kuruluşlarını, YPG’yi, Mazlum Abdi’yi, İsrail’i ve Amerika’yı anması, işaret etmesi sürpriz mi? Hiç değil.
MHP lideri, Kandil kadrolarının Suriye’ye kaydırılması gibi oyunlara kalkışılması ve Şam’la anlaşmazsa askeri seçeneğin devreye gireceği konularında YPG'yi uyarıyordu. Onun da şaşılacak yanı yok.
Gelelim, doldurulmayı bekleyen boşluklara...
Bahçeli’nin ifadesiyle barış tek kanatla uçmazdı. PKK'nın kendini feshetme kararı almasından sonra, sıra diğer kanadı takmaya, herkesi kapsayacak demokrasi ve hukuk reformlarına gelmişti.
Takıldı mı? Hayır. En azından başlandı mı? Hayır. İktidar elini çabuk tutuyor, acelesi var gibi mi? Yine hayır.
Ama Bahçeli hem ortada top çevrilmesinden rahatsız. Hem de bu rahatsızlığını iktidar ortağı AK Parti’yle, DEM’le, Öcalan’la, hatta Kandil’le doğrudan ilişkilendirmiyor.
O hâlde süreci aksatan, ağırdan alan, tıkayan, isteksiz ve inançsız görünen tek siyasi aktör CHP mi?
Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu'nun adına Demokrasi'yi ekleten ve muhalif baskıya rağmen komisyona katılan CHP, demokrasi ve hukuk adımlarına başlanmasını geciktiriyor, sabote ediyor olabilir mi?
Olamazsa görünüşte ona yöneltilen okların muhatabı CHP değil, başkasıdır.
CHP'Yİ MASADAN KALKMAYA ZORLAYAN SÜRECİ İSTEMİYOR
Biliyorum, Bahçeli'nin her defasında CHP'ye demedik bırakmamasından dolayı bazılarının artık böyle çıkarsamaları duymaya bile tahammülü yok. Fazla iyimser, saflık ya da enayi yerine koyma derecesinde zorlama bir yorum ve çok yanıltıcı bir okuma gibi geliyor. Zorlarına gittiği için onları suçlayamayız da...
Fakat Bahçeli daha önce de CHP'ye kendi kendini bitirdiğini söylüyordu, son açıklamasındaki yüklenmeleri yeni değil.
En son nisanda, CHP'nin mağduru oynayamayacağını, zaten kendi kendini tüketen bir fiili kayyum ve vesayet altında yönetildiğini söylediğinde... CHP'ye kayyum atanma ihtimalini 'doğru da, mümkün de değil' diye kesinkes reddetmişti.
Kayyum tantanalarına o kadar kızmıştı ki... Bu ihtimali dillendirenleri, 'bir kaşık suda fırtına kopararak halkı aldatıp yanıltan, içlerine yuvalanmış şeytanlar' olarak tanımlamıştı.
Nisan ayındaydı, o günden bugüne ne değişti?
Barış tek kanatla uçmaz ama kayyumla hiç uçamaz.
CHP masadan kalkar, Komisyon dağılır, süreç sabote olursa kim sorumlu tutulacak bu durumda?
DEM’den çekilecek kayyumların kendisine atanmasına rıza değil de tepki gösterdiği için CHP mi?
Demokratik katılım kanalları dağdakilere açılırken ana muhalefete kapatılıyor, diye masadan kalkarsa CHP mi süreci bozmuş sayılacak?
Bahçeli, CHP'nin komisyona katılmasını gerekli görüyordu. Orada kalmasını da. CHP'yi masadan kalkmaya kim zorluyorsa süreci sabote eden de o olmalı.