Eğer bir iktidar, yükseliş umudunu muhalefetin düşüşüne bağladıysa...
Orada siyasi yarış, kimin daha çok yükseleceği değil, kimin daha az düşeceği üzerinedir.
İktidar, böyle bir durumda seçim kazanıyor görünebilir ama aslında kazanan yoktur. Bir parti daha yavaş düşüyordur, diğeri daha hızlı. Birlikte kaybederler, ülkeyi de milleti de kendileriyle beraber aşağı çekerek.
AK Parti, iktidarının başlarında Türkiye kazanacaksa seçim kaybetmeye razıydı. Kazanmak için Türkiye'ye kaybettirmeye değil.
Sonra slogan değişti, 'AK Parti kaybederse Türkiye kaybeder' propagandasına dönüldü.
"Esenyurt düşerse Kudüs düşer" dahi dendi.
Ama 'CHP düşerse Türkiye düşer' demek, şimdiye dek kimsenin aklına gelmemişti. AK Partili kardeşlerim benden duymuş olmasın, yaparsa onlar yapabilirdi bunu.
CHP'nin kaderini Türkiye'nin kaderiyle bir görme hissiyatı, CHP'li olmayanlara bile yayılıyorsa bu başarıda kendi paylarını hafife almasınlar.
Şunu düşünsünler; niye giderek daha çok insan, Türkiye'de demokrasinin, hukukun geleceğini CHP'nin geleceğiyle ilişkilendiriyor. CHP'ye ne olacağıyla Türkiye'ye ne olacağı arasında bir bağ kurma fikri nereden çıktı?
Önceki gün CHP'li Fikri Sağlar'ın X paylaşımı, şu sözle bitiyordu: "CHP düşerse Türkiye düşer."
Fakat bu hissiyatı yeşertmeyi, büyütmeyi CHP kendi başına başaramazdı.
Ayrıca... Ülkeyi, milleti fakirleştiren belirsizliğin seçimlere etkisi, siyasi sonuçları da var.
SİYASİ BELİRSİZLİK HALKI FAKİRLEŞTİRİR
İstanbul İl Başkanlığına kayyum atanmasıyla başlayan fırtına, CHP Genel Başkanlığına kadar sıçrayacak mı? Kurultay davası 15’inde görülüyor; iptal mi çıkar, ertelenir mi, kayyum mu gelir, yoksa çağrı heyeti mi atanır… Muhalefetin ana gövdesi belirsizliğe sürükleniyor.
İyi de belirsizlik kime yarar?
Siyasi çekişmeyi mahkemelik yapar, rakibinizi adliye kapılarında kendi iç sorunlarıyla meşgul eder, enerjisini orada tüketirseniz size zaman kazandırır. Peki başka?
Siyaset kurumunu milletin gözünde topyekûn yıpratmaz mı, sanıyorsnuz.
Bir ülkede ana muhalefet, 'kurultay iptal mi olacak, kayyum mu atanacak, çağrı heyeti mi gelecek' diye tartışılıyorsa... O ülkenin demokratik hayatı normalleşemez.
Muhalefetin iç düzenine mahkemeler yön verirken milletin siyasete güveninin arttığı nerede görülmüş?
Üstelik belirsizlik sadece CHP’ye değil, ülkeye de maliyet üretir. Ekonomiye pahalıya patlar, o da millete bedel ödetir, daha da fakirleştirir.
Piyasaların en sevmediği şey belirsizliktir. Yatırımcı ve esnaf öngörü, vatandaş huzur ister.
Siz, ana muhalefeti aylarca 'kayyum mu, heyet mi, iptal mi' labirentine hapsederseniz siyaset, çözüm kapısı görülmekten çıkar, milletin inancı kalmaz.
İsterseniz Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek'e sorun. Öngörülebilirliği artırmadan ekonomide güven ve istikrar sağlanamayacağını her fırsatta söylüyor.
Şimşek, Nisan 2025’te Financial Times’a ne demişti:
"Hukukun üstünlüğü, fiyat istikrarının sağlanması, öngörülebilirliğin artırılması ve yatırım ortamının iyileştirilmesinden yanayım. Bunlar kulağıma müzik gibi geliyor."
Siyasi belirsizlik ve keyfi yönetim var, hukuki öngörülebilirlik yoksa enflasyonla mücadeleyi de, yatırım çekmeyi de, ekonomik istikrarı da unutun.
Ülkeyi yönetenler biliyor ki belirsizlik ekonomiye de, halka da en ağır faturayı çıkarıyor.
O hâlde millet kaybederken iktidar gerçekten kazanır mı?
CHP’nin içine düşürüldüğü belirsizlik sadece CHP’yi değil, siyaseti ve ülkeyi topyekûn ipotek altına alıyor.
Bugünkü krizin bedelini en ağır ödeyen taraf, CHP olabilir. Ama millet de huzur ve ekonomik istikrar olarak kaybediyor.
Sorunun cevabı açık: İktidara avantaj sağlar gibi görünse de belirsizlik, bumerang gibidir, kimseye yaramaz. Ne CHP’ye ne iktidara ne de Türkiye'ye.