Suriye işleri yine zora girdi. Süreç de ona bağlı. Gözler ABD elçisinde

Yeni Suriye’de eskisinde olmayan İsrail unsuru da PKK unsuruna ek olarak devrede. Ankara rahatsız. Suriye işleri zora giriyor. Bu durum “Terörsüz Türkiye” sürecini de olumsuz etkiliyor. Lübnan’da gazetecilere hakaret edfecek kadar sinirleri yıpranan ABD elçisi Barrack ise kilit rolde.

Suriye’de işlerin Ahmed Şara yönetimindeki yeni rejime rağmen yine zora girdiğini, hatta Beşar Esad döneminden daha zora girdiğini söyleyen, şu aralar Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’a yaylım ateşi açan CHP’nin Genel Başkan Yardımcısı Namık Tan değil. Fidan’ın ta kendisi.

Yoksa Fidan’ın 25 Ağustos’ta Cidde’deki basın toplantısındaki şu sözlerini, bu kadar ılımlı söyler miydi bilemem ama pekâlâ Tan da söyleyebilirdi. Fidan sözleri şöyleydi:

• “(Esad’ın devrilip Şara’nın geldiği) 8 Aralık’tan hemen sonra da söylemiştik. Suriye’de bir dönem bitti, bir dönem başladı ama daha kolay bir dönem başlamadı. Meydan okuması çok daha yüksek. Sorun alanları çok daha belirginleşmiş, net bir dönem başladı. Burada Türkiye’nin sorumluluğu yüksek.”

Dışişleri Bakanı bu sözlerle sadece Suriye’deki durumu giderek zora girdiğini söylemekle kalmıyor. Aynı zamanda Türkiye’nin sorumluluğunu vurgulayarak, Ankara’nın Suriye politikasında da yeni bir ayara ihtiyaç duyulduğunu söylüyor.

Türkiye’nin ve ABD’nin öncelikleri

Esad döneminde Türkiye açısından Suriye işlerinin önemli unsuru, PKK’nın ABD desteğiyle büyüyen Suriye uzantılarının SDG etiketi altında Türkiye sınırlarında bağımsızlık ya da Irak’ta olduğu gibi özerklik elde etmesiydi.

Şimdi buna İsrail’in yayılmacı saldırganlığı ve Suriye’nin parçalanması için sadece Kürtleri değil, Dürzileri, Alevileri ve Sünni Müslüman olmayan bütün grupları kışkırtması, askeri destek vadetmesi eklendi.

Bu durumdan cesaret alan SDG, 10 Mart’ta Şam’la imzaladığı bütünleşme anlaşmasına uymayacağını açıkça söyleyip özerklik talebine döndü.

Bölgedeki dış politika önceliği İsrail’in öncelikleri paralelinde olan ABD’de bu süreçte dilini değiştirmeye başladı. ABD Başkanının Suriye Özel Temsilcisi (aynı zamanda da Ankara Büyükelçisi) olan Tom Barrack’ın, “Federasyon olmasa da kültürel çeşitlilik” diye ne idüğü belirsiz beyanı bu değişimi gösteriyor.

SDG Başkanı Mazlum Abdi, ABD helikopterleriyle Şam’a taşınıp Şara ve diğer yetkililerle görüştürülüyor. Bu arada, ABD birliklerinin, Suriye’deki askeri varlığı (bırakın Trump’ın dediği gibi azaltmak) takviye etmek amacıyla Irak’ın Batısındaki Ayn el-Esad üssünden Suriye’ye geçtikleri bildiriliyor.

Zora giren yalnız Suriye değil

Suriye’de işlerin daha önce hesapta olmayan İsrail etkisiyle daha da zora girmesi Türkiye’yi iç dengeler bakımından da etkiliyor. Örneğin, “Terörsüz Türkiye” sürecini de olumsuz etkiliyor.

SDG’nin şimdi yan çizdiği 10 Mart anlaşması öncesi PKK lideri Abdullah Öcalan’ın MHP lideri Devlet Bahçeli’nin çağrısına cevaben 27 Şubat’ta yaptığı örgütü fesih ve silah bırakma çağrısının koşullarının değiştiği sinyalleri veriyor PKK.

Örneğin, TBMM’de kurulan ve “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi” gibi eklektik bir isim verilen Komisyona Öcalan’ın dahil edilmesinden, şu anda Öcalan’ın da istemediği bildirilen serbest bırakılmasına dek talepler üzerinden DEM Partiye baskı kuruluyor.

Örneğin, 11 Temmuz’daki simgesel silah imha töreni ardından ne olup bittiğine dair kamuoyuna bilgi verilmiyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, Bahçeli’nin, Fidan’ın Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler’in ısrarla “Bağlantılı bütün birimler silah bırakmalı” demesine rağmen, bırakalım Suriye’deki PKK yapısının “Bizi ilgilendirmiyor” demesini bir yana, Kandil de bu koşula aldırmadığını belli ediyor.

Yani, Erdoğan-Bahçeli imzalı “Terörsüz Türkiye” süreci de Suriye işleriyle zora giriyor.

Ümidimiz Barrack’a mı kaldı?

Şöyle iki adım geriye çekilip manzaraya geniş açıdan bakıldığında, işleri içerden görmeyen bir gözlemci şu soruları dahi:

– Acaba olan bitenler ABD ve Rusya arasında adı konmamış bir Suriye-Ukrayna pazarlığının parçası mı?

– Acaba, Erdoğan yönetimi ve Trump yönetimi, Türkiye’nin Kürt sorununa silahsız, PKK’sız çözüm için üzerine düşeni yapması karşılığında Suriye’de Kürt federasyonu kurulmaması işini mi üstlendi?

– Böyle bir “Bölge valiliği” mantığıyla mı, ABD’nin Ankara Büyükelçiliği gibi kendi başına ağırlığı olan bir göreve atanan Barrack’a aynı zamanda Suriye özel elçiliği görevi verdi Trump?

– Türkiye’nin Azerbaycan arabuluculuğuyla Suriye’de İsrail’le “çatışmasızlık hattı” mutabakatına varması böyle bir projenin parçası olabilir mi?

– Son olarak Lübnan’da gazetecilere hayvani ve medeniyetsiz diye hakaret edecek kadar sinirlerinin bozulduğu anlaşılan Barrack geciktikçe, Suriye’de (artık başka isimle de olsa) PKK etkisinde bir Kürt federasyonu ihtimali artıyor, Terörsüz Türkiye projesinin başarı ihtimali azalıyor mu?

Kılıç kından çıkar mı?

Erdoğan 26 Ağustos Malazgirt konuşmasında “Kılıç kından çıkarsa kelama yer kalmaz” dedi. Bu hem gerekirse askeri operasyon hem de (bir gün önce Fidan’ın söylediği gibi) zora düşen Suriye siyasetinde yeni bir ayara geçişi ima ediyordu.

Benzeri imaları daha önce Fidan ve Güler de yapmıştı, bu tür tehditlerin tekrarlandıkça etkisinin yıprandığını unutmadan sormak gerekiyor: Türkiye’nin hem kendi iç barışı hem de dış güvenliği açısından atacağı yeni adımlar varsa, bunlar sinirleri yıpranan bir Amerikalı diplomatın Suriye performansına mı bağlı?