Türkiye’nin acilen aşması gereken engel nedir diye sorsam ne yanıt verirsiniz?
Kimi enflasyon diyebilir, kimi gelir dağılımı, kimi hayat pahalılığı, kimi işsizlik, kimi üretimsizlik; kimi verimsizlik, kimi kutuplaşma, kimi yargıda adaletin olmaması, kimi keyfi yönetim, kimi eğitimdeki kalitesizlik kimi……
Liste uzayıp gider…
Halletmemiz gereken sorun nedir demiyorum aşmamız gereken engel diyorum… Çünkü bütün bu sorunları çözmek için öncelikle bir engeli aşmamız gerekir, bir engeli ortadan kaldırmamız gerekir…
Nedir o?
Parti devleti!..
Dün şöyle bir olay yaşandı. İstanbul Belediyesi (İBB) bir milyar harcayarak Elazığ’da Mesleki Teknik Anadolu Lisesi yaptırmış… CHP Genel Başkanı Özel’de açılışını yapmak için Elazığ’a gitmiş kurdeleyi kesmiş. Törene devleti temsilen kimse katılmamış. Ne vali ne kaymakam ne il milli eğitim müdürü ne ilçe milli eğitim müdürü hiç kimse!..
Neden?
Yaptıran kim olursa olsun okul devletin okulu değil mi? Okul milli eğitimin envanterine girmedi mi? Okula öğretmenleri bakanlık atamayacak mı? Okulu Milli Eğitim Bakanlığı’nın atadığı müdür yönetmeyecek mi? O müdür Elazığ Milli Eğitim Müdürü’nün emrinde değil mi?
Eeee…
Okul açıldı Vali Bey nerede? Milli Eğitim Müdürü nerede?
Neden okul açılışına katılmadılar?
Çünkü okulu açan rakip partinin genel başkanı… Vali bizden değil anlayışıyla gitmemiş…
Bizden değil!..
O okulu AKP’li belediye yaptırsaydı ön safta poz verirlerdi. Çünkü Vali kendini devletin valisi değil AKP’nin valisi olarak görüyor. Kaymakam AKP’nin kaymakamı gibi davranıyor. İl emniyet müdürleri de öyle… Milli eğitim müdürü, sağlık müdürü de aynı… Sokaktaki bekçi bile kendini AKP’nin bekçisi görüyor…
Devletin bütün organları, bütün kurumları, bütün kamu bankaları kendini böyle konumlandırdığı için AKP=Devlet, Devlet=AKP oldu…
Maalesef parti devleti olduk…
Maalesef diyorum çünkü bu durum onarılmaz sonuçlar doğuruyor. AKP karşıtıysan, AKP’yi eleştiriyorsan güvenlik/yargı/idari birimler tarafından hain damgası yiyorsun. Devletin bakışı değişiyor. Suçlu muamelesi görüyorsun…
Şimdi diyeceksiniz ki bu sistem bu düzen nasıl oluştu?
Siyaset bilimine göre; ideolojik partiler kendi gibi düşünen insanları kamunun önemli kurumlarına yerleştirerek devlet üzerine hakimiyet kurar. Bir süre sonra ideolojiye bağlılık partiye bağlılığı gerekli kılar. Partiye bağlılık devlete bağlılığın önüne geçer. Yasal olmayan, meşru olmayan fiili bir yapı oluşur. Parti, devletin kılcal damarlarına kadar girerek kendisiyle bütünleştirir…
Yöntem budur… Ama biz de böyle olmadı…
Peki nasıl oldu?
Biz parti devleti anlayışına 2017 yılındaki Anayasa değişikliğiyle geçtik. Referandumla geçtik. Bizim parti devleti anayasal, meşru. Cumhurbaşkanını hem devlet başkanı hem başbakan hem parti başkanı hem ülkenin tek hakimi ilan edince AKP ile devletin yapısı iç içe geçti…
AKP’nin çıkarlarını korumak, AKP’ye hizmet etmek devlete hizmet etmek anlamına geldi.
Şöyle düşünün vali kime bağlı?
Cumhurbaşkanı’na… Cumhurbaşkanı aynı zamanda AKP Genel Başkanı olunca valiler aynı zamanda AKP Genel Başkanı’na da bağlı olmuyor mu? Sadece valiler değil devletin bütün kadroları aynı zamanda AKP’ye de hizmet etmiş olmuyor mu?
Böyle davranan valileri, kaymakamları, üst düzey bürokratları, emniyet müdürlerini kınamıyorum… Çünkü Anayasa’da Türkiye’nin parti devleti olduğu açık açık yazıyor…
Partili cumhurbaşkanının rakip partinin genel başkanı ile sert polemiğe girdiğini, rakibini her gün sert dille eleştirdiğini düşünün. Vali, kaymakam, il milli eğitim müdürü o genel başkanın yaptığı açılışa gider mi?
Gitmez…
Elazığ’da bu yüzden gitmediler. Vali de Milli Eğitim Müdürü de CHP damgasını yerim diye korktu…
Parti devleti anlayışını Anayasamıza MHP lider Bahçeli soktu. Bu ucube yapıya, bu kutuplaştırmayı artıran yapıya, bu devleti partizan olmaya zorlayan yapıya kendisi son verdirmeli…