Temmuz ayında birkaç hafta ülke gündemine ara verip döndükten sonra fark ediyorum ki son haftalarda neyi nasıl tartışacağımıza yön veren biri olmuş; Amerika Bileşik Devletleri’nin Ankara Büyükelçisi Thomas J. Barrack. Maşallah Sayın Büyükelçi, daha Türkiye’ye adımını atmadan başladığı ‘Ortadoğu aforizmaları’ serisini el arttırarak devam ettirmekte bir beis görmüyor. Bir de açıklamaları hep zaman ayarlı; verdiği söyleşileri izlerken Türkiye içindeki ya da Suriye’deki ve hatta İsrail-İran-Hamas hattındaki gelişmelerin aslında bir süre sonra nereye evrileceğine dair anahtarlar bıraktığı izlenimine kapılmamız doğal.
Oysa ben Barrack’ın üç aylık sahne performansının, Washington kulislerinden aldığım bilgiler ve ABD’nin Trump’a rağmen devam eden dış politika öncelikleri üzerinden sağlamasını yapınca şunu görüyorum; Barrack aslında mütemadiyen sis bombası atıyor. Hem dikkatleri bir alana çekiyor hem de o alanda ülkesinin asıl gündemini perdeleyecek kafa karışıklığını yaratıyor.
Malumunuz, Thomas Barrack Ankara’ya 5 Mayıs 2025 tarihinde ‘ABD’nin Türkiye Büyükelçisi’ olarak ayak bastı, hatta ABD Senatosu’ndan görev onayını da bu sıfat için aldı. Ancak Ankara’ya gelişinden sadece iki hafta sonra öğrendik ki yolda görev alanı genişlemiş ve yakın dostu ABD Başkanı Donald Trump’ın Suriye Özel Temsilciği şapkasını da takıvermişti. Zaten o gün bugündür mesaisinin büyük bölümünü Ankara’dan ziyade Riyad, Şam ve Beyrut’ta yaptı. Geçen haftayı da Paris’te Esad sonrası Suriye’nin iki başat aktörü olan HTŞ ile YPG’nin arasını bulmaya çalışarak geçirdi. Zira HTŞ öncülüğünde kurulan Geçici Şam Yönetimi’nin tüm Suriye’yi barış içinde yönetme iddiası bahar aylarındaki Alevi katliamlarının ardından son haftalarda Süveyda’da Dürzileri hedef alan operasyonlarla birlikte epey sakatlandı. Batı bloğu şu aşamada Aralık 2024’ten beri yatırım yaptığı ve kendince bir noktaya getirdiği Ahmed El Şara liderliğindeki geçici hükümeti gözden çıkarma niyetinde olmadığı için ‘yarı tehdit yarı teşvik’ diplomasisiyle durumu kontrol altına almaya çalışıyor.
Yol arkadaşı, fikirdaşı ve bir süredir patronu olan Donald Trump gibi Thomas Barrack da aslen bir iş insanı olduğu için diplomatik pazarlıkların kalbine ticari çıkarları ve ortaklıkları yerleştirmeyi iyi biliyor. Barrack 1 Ağustos’ta X hesabından yaptığı paylaşımla bakın kaç tuşa aynı anda basıverdi:
“Suriye için hayati önem taşıyan doğal gaz girişimine tam finansman desteği sağlayan Katar'a içten teşekkürlerimi sunarım. 2 Ağustos itibarıyla Azerbaycan'da tedarik edilip Türkiye üzerinden dağıtılacak olan doğal gaz, 5 milyon eve 800 MV enerji sağlayacak. Katar ortaklık ve dostlukta liderliğini dikkat çekici bir şekilde gösterdi.”
Thomas Barrack, ismi geçen tüm ülkeleri ve liderlerini tek bir hamlede ABD’nin Suriye gündeminin arkasına nasıl toplayabildiklerini de teşhir etmiş oluyor aslında bu mesajıyla. ABD’nin 8 Temmuz 2025’e kadar -yani sadece 27 gün önceye kadar- terör örgütleri listesinde tuttuğu HTŞ’nin lideri ve bugün Suriye’nin Geçici Devlet Başkanı Ahmed El Şara ve tayfasının hangi araçlarla ehlileştirildiğini, hangi metotlarla hizada tutulmaya çalışıldığını da bu mesajdan anlayabiliriz.
Ahmed Şara
Hazır Büyükelçi Thomas Barrack’ın yoğurt yiyişinden bahsediyoruz, Suriye’den Türkiye’ye doğalgaz akışını başlatan anlaşmanın bir tarafı olmayan ama Trump ABD’sinin Suriye gündeminin ana aktörü olan Suudi Arabistan’la ilişkisini atlamayalım. Barrack’ın Trump’ın ilk başkanlık döneminde, Suudi Arabistan'a nükleer teknoloji transferi sağlanması konusunda başta Trump’ın damadı Jared Kushner olmak üzere yönetimin etkili isimleri üzerinde baskı kurmaya çalıştığı ortaya çıkmıştı. Hatta ABD Kongresi’nin Temsilciler Meclisi Denetim Komitesi tarafından 2019’da hazırlanan bir raporda, Barrack’ın ABD'nin Orta Doğu Özel Temsilcisi ve Birleşik Arap Emirlikleri'ne (BAE) Büyükelçi olmak için bizzat Trump ile de görüştüğü, bu görüşmeler sırasında da Suudi Arabistan'a herhangi bir kısıtlama olmadan nükleer teknoloji transferi sağlanması konusunda kendisini ikna etmeye çalıştığı iddialarına yer verilmişti. Sonrasında Barrack, Suudi Arabistan ile ilişkisinden dolayı değil ama Suudi Arabistan’ın ekürisi Birleşik Arap Emirlikleri ile ilişkisinden dolayı ülkesi ABD’de yargılandı. Sonuçta Thomas Barrack mahkemede aklandı ve 2017’den beri hayalini kurduğu ‘büyükelçi’ sıfatına dostunun ikinci başkanlık döneminde kavuştu.
Dönelim gelelim işin şu ana kadar anlattıklarımla hiç alakası yokmuş gibi duran Suudi Arabistan boyutuna. Onu da bize omurgası YPG üzerine oturan Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) Komutanı Mazlum Abdi özetlesin:
“Suriye hükümetiyle iletişim kanallarımız her gün açık. Şam da Kürtlerin kültürel ve anadil haklarını tanımaya istekli. 10 Mart'ta imzalanan entegrasyon anlaşmasına bağlıyız ama anlaşmanın şartlarının hayata geçirilmesi zaman alacak. SDG, Suriye Savunma Bakanlığı'na daha geniş kapsamlı birleşme sürecinin parçası olarak dahil olacak. Bakanlığa 100 bin silahlı personelin entegre edilmesi önemli bir girişim. Suriye'nin iki ayrı ordusu değil, tek ve merkezi bir askeri gücü olacak. Bu süreçte Türkiye'nin herhangi bir rolü yok. Suudi Arabistan özellikle Suriye’ye yönelik yaptırımların kaldırılmasında oynadığı etkin rol sayesinde, gelecekte arabulucu olarak yapıcı bir pozisyon üstlenebilir.”
Mazlum Abdi’nin Suudi haber kanalı Al Hadath'a verdiği bu demeci bizler Barzanilere yakın Rudaw’ın 29 Temmuz’da geçtiği haber sayesinde öğreniyoruz. Yani Abdi bu cümleleri 19 Temmuz’da Büyükelçi Thomas Barrack ile yaptığı görüşmeden sonra kuruyor. Suudlara özel bir rol atfediyor ve bunun devam eden ABD himayesi altında yapıyor. Bu arada Barrack söz konusu görüşmeyi X hesabından, Türkiye’de hesabına erişim engeli olan Mazlum Abdi’yi etiketleyerek duyurmuş olduğu da yine atlanmaması gereken bir detay.
Tüm bunlar olurken Thomas Barrack araya bir de Ankara’nın yüreğini soğutacak “SDG dediğiniz, YPG’dir. YPG, PKK’nın bir türevidir. SDG artık makul olmalı. SDG ya makul olur ya da alternatif gündeme gelir. Onlara, bir devlet içinde kendi bağımsız yönetimlerini kurma hakkını borçlu değiliz” açıklaması da sıkıştırmayı da ihmâl etmedi. Çünkü hegemonik güç olmak bunu gerektirir; gerektiğinde nalına gerektiğinde mıhına vuracaksın.
Tam bu noktada anılması gereken bir beyan daha var ki nedense DEM Parti’yi telaşla “Heyetimizce açıklananlar dışında hiçbir görüşme notu veya belgeye itibar edilmemelidir” diye açıklama yapmak zorunda bıraktı. Benim sosyal medyada izlediğim görüntülerde Abdullah Öcalan’ın kardeşi Mehmet Öcalan İmralı’da yaptıkları son görüşmeye dair şu sözleri söylüyor: “Başkan Apo net konuştu. Rojava asla silah bırakmayacak. Bu görüşmeler devletin kaydı altında.”
Kafalarınız yeterince karışmadıysa Temmuz 2025 seçkimize bir de son olarak Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’nin Rojavalı kaynaklarına dayandırarak geçtiği haberi ekleyeyim; “Şam ile müzakerelerde tatmin edici siyasi kazanımlar elde edilmemesi halinde Türkiye’ye yakınlaşma ve ‘Misak-ı Milli’ye katılmak dahil yeni bir pozisyon alma seçeneği masada tutuluyor.”
Zemin kaygan, parametreler değişken, pazarlıklar çetin… Dolayısıyla yakın zamanda “Yok artık!” dedirtecek daha çok şey duyacağız belli ki. Taraflar birbirinden kıl kopartmak için beklenmedik tuşlara dahi basabilirmiş gibi yapacak!
Suriye’de ve komşularında kimin hangi formülü tutacak ancak epey ilerde görebileceğiz. Gelecekte kimi nerede göreceğimize dönük zihin egzersizleri yapmaya çalıştığımda aklıma, Amerikalı bir yetkilinin Esad devrildikten kısa bir süre sonraki bir sohbetimizde kurduğu şu cümle düşüyor: “Bu kafa kesen cihatçılara Suriye ordusu nasıl teslim edilecek? Suriye’nin Savunma Bakanı bunlardan biri değil, Mazlum Abdi olmalı.” Bahsettiği kişi zaten halihazırda kimilerine göre 50 binlik kendisine göre ise 100 binlik bir orduyu yönetiyor!
Bu vesileyle Silivri’deki meslektaşım Fatih Altaylı’ya da selam etmiş olayım. Geçen hafta içeriden gönderdiği mektuplardan birinde Abdi’nin bir gün Suriye’de ‘devlet başkanı’ yapılabileceği tahminini dile getirmiş. Mazlum Abdi, Kobani’nin Suriye protokolünde birinci sıraya oturması ABD’nin tahayyül ettiği ‘âdem-i merkeziyetçi’ modelin sahneye konulmasını zora sokar. O nedenle de bana kalırsa Mazlum Abdi’ye biraz daha arka planda ama daha kritik bir rol için gömlek dikiliyor.