Gelinen aşamada Filistin’de İsrail-Hamas ateşkesinden PKK’nın silah bırakıp siyasete entegrasyon projesine, Suriye’nin toprak bütünlüğüne dek Ortadoğu’daki sorunlar birbirine bağlantılı halde. Fotoğraf, MİT Başkanı Kalın ve Dışişleri Bakanı Fidan, Milli Savunma bakanı Güler’i ziyaretlerinden.
Birleşmiş Milletler bünyesinde 30 Haziran’da yayınlanan Filistin sorununa iki devletli çözüm bildirisinde Hamas’ın 7 Ekim 2023 saldırısında sivilleri öldürmesi, İsrail’inse o tarihten bu yana yürüttüğü askeri operasyonlar birlikte kınandı. Hem kınama hem de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “kurtuluş savaşçıları” olarak övdüğü Hamas’tan silahlarını Filistin Yönetimine teslim etmesinin istediği bildirideki asli imzacılardan birinin Türkiye olması medyada eleştirilere neden oldu.
Gerçi Türkiye, tam Hamas saldırısının olduğu gün, henüz İsrail vurmaya başlamadan önce Hamas saldırılarında sivillerin de öldürüldüğünü kınamıştı ama sonra İsrail saldırıları kadın, çocuk, hastane, okul demeden herkesi, her şeyi yakıp yıkmaya vardıkça Türkiye’nin tepki dozu yükselmişti.
Tam da Bogota yalpası üzerine
Ama aynı günlerde muhalefet Türkiye’nin neden 15-16 Temmuz’da İsrail’e karşı daha sert tutum öngören Bogota Bildirisini neden imzalamadığını tartışıyordu. CHP lideri Özgür Özel, Erdoğan hükümetini ABD ve İsrail’i kızdırmamak için imza atmaktan çekindiğini öne sürdü.
Dışişleri Bakanlığının, BM Deniz Hukuku Sözleşmesine (UNCLOS) Türkiye taraf olmadığı, dolayısıyla Akdeniz’de Mısır ve Yunanistan’a açık vermemek için imza atmadığı gerekçesi, birkaç yandaş yorumcu dışında kimseyi ikna etmedi. Nitekim tepkiler üzerine Dışişleri bu defa, imzaların tamamlanması için 20 Eylül’e dek süre tanınan Bogota Bildirgesini (Türkçe kısaltmasıyla) BMDHS’ye atıfta bulunan 2’inci ve 3’üncü maddelerine şerh koyarak imzalayıverdi.
Zaten yıllardır uygulama buydu. Türk diplomatları önlerine imza gerektiren bir metin geldiğinde üç noktaya bakarlardı:
1- Ermeni soykırımı iddiasının kabulü,
2- Kıbrıs Rum Cumhuriyetinin tanınması,
3- UNCLOS üzerinden Akdeniz ve Ege’de egemenlik hakları.
Soru, bunun neden aynı gün yapılmadığı.
Neden, imzanın “Atmadım ama sor bakalım neden atmadım” deyip muhalefeti cehaletle suçladıktan sonra atılması.
Yalpa budur. (*)
BM’de Hamas uzlaşması
Nitekim Türkiye 29-30 Temmuz’da Nev York’ta BM Genel Merkezindeki Filistin konferansında imza attığı bildiriye de “oy açıklaması” şeklinde bir şerh koydu.
BM bünyesinde Fransa ve Suudi Arabistan’ın sponsorluğunda üç gün süren ve sadece ABD ile İsrail’in katılmadığı konferans sonunda yayınlanan bildirinin imzacıları şunlar oldu: Türkiye, Fransa, Suudi Arabistan, Brezilya, Kanada, Mısır, Endonezya, İrlanda, İtalya, Japonya, Ürdün, Meksika, Norveç, Katar, Senegal, İspanya, İngiltere, Avrupa Birliği ve Arap Birliği.
Bu bildiriyle ilk kez Arap Birliği, Hamas’ın sivil İsraillilere şiddet kullanmasını Avrupa Birliği de ilk defa İsrail’in Filistinlilere orantısız şiddet kullanımını kınamış oldu.
Başka türlü söylersek;
1- İlk kez ABD dışındaki Batı dünyası temsilcileri İsrail’i,
2- İlk kez Müslüman dünya da Hamas’ı kınamış oldu.
Bu hem İsrail hem Hamas’ın sivilleri öldürmesinin BM zemininde kınamakta birleşilen ve Filistin Devletinin otoritesine atıfta bulunan ilk metindir. BM Güvenlik Konseyi’nin diğer iki daimi üyesi Rusya ve Çin’in de (konferansa katılmalarına rağmen) imza atmamaları da kaydedilmeli.
“Ateşkes garantörü” modeli
Türkiye’nin bildirinin 11’inci maddesinde, Hamas’ın silah bırakıp Mahmud Abbas yönetimindeki Filistin Devletinin kontrolüne devretmesi çağrısına şerh niyetine koyduğu “oy açıklaması” ise şöyle:
• “On yıllardır süregelen İsrail uygulamaları dikkate alındığında, Filistinli silahlı grupların silah bırakması; ancak bağımsız, egemen ve bütünlüğü haiz bir Filistin devletinin 1967 sınırları temelinde mümkündür ve başkenti Doğu Kudüs olacak şekilde ya da uzlaşı süreci kapsamında Filistinli gruplar arasında varılacak bir anlaşmaya dayanarak kurulması şartına bağlı olmalıdır.”
İngiltere, Fransa gibi İsrail’e destek veren BM Güvenlik Konseyi daimi üyelerinin bu Konferans süresinde Filistin Devletini tanıma kararlarını ilan etmeleri de uluslararası camiada İsrail’in saldırganlığına karşı yükselen tepkinin göstergesi.
Yine de metinde “Filistin Devletinin toprakları” değil, “Filistinlilere ait topraklar” deniyor. Oraya vermek içinse ilk adım İsrail ile Hamas arasında ateşkesin sağlanması. Türkiye, BM bünyesinde bir ateşkes garantörlük mekanizması kurulmasını önererek, buraya katılacağını, Filistinlilerin saldırmayacağını sağlayabileceğini, ABD’nin de aynısını İsrail için sağlaması gerektiğini söylüyor.
Hamas ve PKK’nın silah bırakması
Türkiye, Hamas’ı İsrail’le ateşkese, Filistin Yönetimi ile uzlaşmaya ve koşulların sağlanmasıyla silah bırakmaya ikna edebilir mi? Son aylarda hem Dışişleri Bakanı Hakan Fidan hem MİT Başkanı İbrahim kalın üzerinden sıklaşan temasların ana konusu bu zaten.
Filistin’de ABD’nin iki devletli çözüme ikna olması ve İsrail’i buna zorlamasıyla Hamas ve benzeri grupların silah bırakması süreçleri paralel. Nitekim Türkiye’de MHP lideri Devlet Bahçeli’nin çağrısıyla PKK lideri Abdullah Öcalan’ın örgütünden silah bırakıp yasal siyasete dönmesini istediği günlerde, ABD Başkanı Donald Trump’ın Ortadoğu Özel temsilcisi Steve Witkoff, Hamas’ın silah bırakması halinde Filistin siyasetinde yer alabileceğini söylemişti.
PKK’nın silah bırakıp siyasete entegrasyonu için atılan adımlar bu nedenle sadece Türkiye için değil, tüm Ortadoğu coğrafyası için önemli.
Türkiye’deyse tek demokrasi sorunu -belki en büyüğü olan- Kürt sorunu ve PKK sorunu değil. O nedenle gözler CHP ve DEM Parti’nin haftaya çalışmaya başlayacak TBMM Komisyonuna bu yönde yapacağı etkide.
NOT:
(*) Bu durumu sadece siyasi atamalarla açıklamak yetersiz kalıyor. Nitekim Nev York’taki Filistin Konferansında Türkiye’yi temsil eden Bakan Yardımcısı, MİT’ten geldiği için siyasi atama sayılan Nuh Yılmaz, ama Bogota Konferansında Türkiye’yi temsil eden Bakan Yardımcısı da Dışişlerinin iş başındaki en kıdemli diplomatlarından olan Levent Gümrükçü idi.
Burada belki ayrı bir yazıda etraflıca tartışmak gereken sistemik bir sorun var. Türkiye’nin zaten kriz yaşadığı İsrail’de, soyunma kabinlerindeki çoluk çocuğu dikizleyip görüntü alırken suçüstü yakalanan bir sübyancıyı “Diplomat değil, geçici görevli” diye, hatta 15 Temmuz gazisi kontenjanından diye savunmak zorunda kalması acı.