‘CHP komisyona girsin mi, girmesin mi?' kadar Kürt sorunu hakkında bütünlüklü bir söylem gerekli değil mi?

CHP komisyona girsin mi girmesin mi? Ana tartışma konusu bu. Hangi komisyon? İktidarın büyük ortağının ‘terörsüz Türkiye’ diye formüle ettiği, MHP’nin ‘Kardeşlik ve Dayanışma Komisyonu’ olarak son şeklini vermeye çalıştığı, CHP’nin ‘Toplumsal Barış Adalet ve Demokratik Mutabakat’ komisyonu olarak nitelendirdiği Meclis’te başlayacak 'süreç’. Özü PKK’nın silah bırakması, feshi ve ardından gidilecek yeni yol. Bu yolun ‘eve dönüş yasası’ adı altında formüle edilecek kısmı ki ister istemez Terörle Mücadele Kanunu’nu da değiştirecek bir bölüm de olacak belki de yapılacak en önemli düzenlemelerden.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel üç konunun altını özellikle çiziyor. Nitelikli çoğunluk aranacağının Meclis Başkanı’nca ifadesi. Komisyonun-sürecin anayasa yapım tartışmaları dışında tutulması. Ve ‘CHP bugünkü demokratik-hukuksal negatif durumun, belediye başkanlarının tutukluluk hallerine bakarak ‘komisyonda olunmasın’ diyenlere karşı ‘CHP’nin olduğu değil olmadığı komisyondan korksun herkes’ söylemi.

Bu noktada T24 Genel Yayın Koordinatörü-Ankara Temsilcisi Gökçer Tahincioğlu ile Ceren Bala Teke'nin Özel ile dün yaptığı önemli söyleşiden bir bölümü aktarayım:

"Tarihte bazen kritik dönemeçler olur, kırılma anları olur. Orada tarihin doğru yerinde yer alıyor musunuz? Sosyal Demokrat bir parti CHP. Örgüt silah bırakacağını açıklamış. Belli ki yaklaşık bir buçuk yıldır örgütle devletin bir takım yetkilileri de bu konuyla ilgili görüşmüşler. Ve bu işin bir yasal zemininin oluşması lazım. Bunun için parlamentoya önemli bir görev düşüyor. Ve biz de yıllardır böyle bir iş yapılacaksa parlamentoda yapılsın ve Kürt sorunu çözülecekse parlamentoda çözülsün, demokratikleşme çerçevesinde çözülsün demişiz. Şimdi bu noktada kategorik olarak bu komisyona girmemek CHP'nin tarihsel tutarlılığını heba eder, reddeder."

(Soldan sağa) T24 Genel Yayın Koordinatörü-Ankara Temsilcisi Gökçer Tahincioğlu, CHP Genel Başkanı Özgür Özel ve T24 Muhabiri Ceren Bala Teke 

Bu noktadan devamla öncelikle CHP’nin komisyonda yer almamasına dair yönetim üzerindeki baskıya dair birkaç söz. İktidarın, özellikle AKP kanadının oluşturmak istediği Kürt seçmenle CHP arasında ayrım yaratmak üzerine kurulan, ayrım yaratılmak istenen düzen var. 22 Ekim’de iktidar ortağı Devlet Bahçeli’nin çağrısından 8 gün sonra Esenyurt Belediyesi’ne yapılan ilk operasyon da 19 Mart’ta Ekrem İmamoğlu ve etrafındakilere karşı yapılan-büyüyen operasyon da süreci en zorlayan birkaç konudan biri haline geldi. Bu noktaları görmezden gelerek ortaya konulan itirazlara-çekincelere doğrudan karşı çıkmak yanlış olur.

Ancak şu bir gerçek. ‘Barış’ı-‘çözüm’ü arayan süreç sadece Türkiye ile sınırlanabilecek bir alan değil. Başta Suriye bölgesel bir sorunun gidiş hattından bahsediliyor. Üstelik işin Suriye tarafında başta ABD, Fransa uluslararası güçler var. Türkiye özellikle Suriye’deki Kürtlerle doğrudan (Dolaylı temas olduğuna dair haberler-söyleşiler var) bir teması gerçekleştirerek konunun en önemli aktörlerinden biri olarak söz söyleyen ülkelerden biri olmalı. Şu an alanda gözüken; ABD’nin desteğiyle Suriye’de yönetimi ele geçiren (Hâlâ desteklenen) Ahmed Şara’nın Türkiye tarafından da açıkça desteklendiği. Mart’ta Alevi katliamı, bu ay Dürzi katliamına engel olamamış (Bu cümlemi iyi niyetli bulanlar olabilir)  bir isimden bahsediyoruz. Şara’nın yönettiği bir ülkede ‘azınlıkta kalan grupların kendini güvende hissetmesi ne kadar mümkün? Peki bu süreçte Türkiye işi ABD ya da Fransa’ya bırakmadan hemen sınırındaki gruplarla doğrudan görüşemez mi? (Daha önce 2013-2015arasında yaptığı gibi?)

Tekrar dönelim CHP’ye. Sınır içi ve sınırı aşan, çözülmesi gereken, çözüldüğü zaman hem içeriyi hem dışarıyı farklılaştıracak bir konuda CHP’nin denklem dışında kalması mümkün mü? Özgür Özel bugüne kadar partisine yapılan tüm hamlelere karşı sert bir muhalefet yaparken bu konuyu öneminden dolayı ayrı bir yere koydu. Genel anlamda destekledi. Bazen ‘Diyarbakır’da demokrasi İstanbul’da otokrasi’ diyerek şaşırtsa da (hangi demokrasi meşru bir soru) varlığıyla bugüne kadar önemli bir denge unsuru oldu. Ekrem İmamoğlu da genel anlamda kendi durumuyla sorunun çözümün ayrı tutan açıklamalarda bulundu.

Ancak özellikle komisyonun çalışmaya başlamasıyla birlikte yeni bir döneme girilecek. Demokrasi ve hukukun elbette kapsandığı, başta Suriye dış politikayı da yakından ilgilendirecek bir yeni tartışma dönemi. Bu dönemde CHP’nin kamuoyu ile paylaştığı ‘Kürt sorununa ve Suriye’de olanlara dair bütünlüklü görüş ve önerileri’, durduğu zemini kamuoyuyla paylaşması önemli olacak. Bugün CHP’nin 81 il başkanına, hatta milletvekillerine hatta MYK üyelerine hatta ‘yeni transferlerine’ sorun ya da paylaşımlarına bakın bu konuda çok farklı bir dil-bakış  görülüyor.

Elbette bunu ‘doğruyu arama yönündeki görüş farklılıkları olarak da’ değerlendirebiliriz. Ancak temelde ortaklaşacak ‘kurumsal bir tutum belgesinin de ‘ ortaya konması-açıklanması iyi olacaktır. 1989’daki devrimci Kürt raporu benzeri bir çıkış CHP’yi ‘iktidarı takip eden değil’, sorunu, aktörleri, çözümü, geleceği gören, anlatan, savunan, öncü bir noktaya taşıyabilir. CHP’nin Dış Politikadan Sorumlu Genel başkan Yardımcısı Namık Tan’ın T24’te yazdığı yazıda özellikle SDG ve Suriye’de silahların teslimi ile ilgili vurguları kamuoyunda pek tartışılmayan farklı bir bakışı da gösteriyor:

‘Suriye’nin gerçekleri ortada: Şara’nın alternatifi yok. Buna karşılık İslamcılardan en çok cihatçılıktan pragmatikliğe dönüşmeleri beklenebileceği ama demokratlaşmalarının beklenemeyeceği açık. Dolayısıyla, bu yeni Suriye devletinin güncel rüşeym aşamasında Arap Aleviler, Dürziler, Hristiyanlar, Kürtler gibi azınlıklar hatta düpedüz sekülerler de kendilerini güvende hissedemez ve hissetmiyorlar da.  Bu topluluklardan Arap Aleviler batıda kıyıda, Dürziler güneybatıda İsrail sınırında, Kürtler de kuzeydoğuda Türkiye sınırında gerektiğinde kendilerini Şam’a karşı savunabilecek durumda kalmak ve belirli birer bölgenin iç güvenliğinde ve yaşantısında yine kendileri doğrudan egemen olmak eğilimindeler. Durum bu iken SDG’nin üzerine baskı yapılarak silahlarını Şam’a teslim etmesi, gidip asker yazılıp Suriye’nin çeşitli yerlerinde görev üstlenmesi, en azından Dürzilerin edindiği düzeyde bir özerklikten aşağısına razı olması herhalde ne akılcı ne gerçekçi beklentiler. SDG yahut YPG/YPJ açısından da dümdüz sınır boyundan Türkiye’ye saldırmak veya orada Türkiye’ye yönelik bir tehdit oluşturarak bulunmak bir seçenek değil.’

Namık Tan’ın yazısındaki olasılık ve tespitlere partisi içinden nasıl bir bakış var bilmiyorum. Ancak CHP içinde birbirine paralel ya da karşıt Kürt sorunu çözümü-Suriye’deki yeni döneme dair beklentiler uzatılan mikrofonlara verilen demeçlerden, yazılan yazılardan, CHP’nin ana hatlardaki görüşünü aktardığı bir metne dönüşürse daha anlamlı-anlaşılır olur. Özellikle 19 Mart sonrası sokağın da sesini-gücünü arkasına alarak sağlam bir savunma hattı-dili kuran CHP’nin, belki de artık Kürt sorunundan dış politikaya, güvenliğe ekonomiye dair hedef ve analizlerin yer aldığı metinleri-sözleri-umutları ortaya koyması gerekiyor. Tabii eskinin sloganlarına sığınarak değil. Yeni bir dili kurarak.

Not: T24’teki Özgür Özel söyleşisi yeni bir tartışma başlatabilir. CHP Genel Başkanı Özgür Özel T24’e Son ana kadar İmamoğlu’nun adaylığını zorlayacaklarını açıkladı. Ancak tutuklama öncesi "Takımda iki forvet var İmamoğlu-Yavaş” derken şimdi “İmamoğlu aday olamazsa o gün dönülüp bakılır kim kazanacak” diyor. Doğrudan Yavaş’ı dışlamasa da erken de olsa farklı bir çıkış yaptığını not etmek gerekir

Murat Sabuncu kimdir? 

Murat Sabuncu İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi bölümünü bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi'nde İşletmecilik Sertifikası programını tamamladı. İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde Medya ve İletişim Sistemleri konusunda yüksek lisans yaptı.

Dergi, gazete, radyo, televizyon, internet haber sitelerinde muhabirlik, editörlük, yayın koordinatörlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı yaptı.

En uzun süre Milliyet gazetesinde çalıştı. Tempo dergisinde genel yayın yönetmenliği, Fortune dergisinde kurucu yönetmenlik yaptı. Skytürk 360'da ekonomiden politikaya değişik programlar hazırladı, sundu. Halk TV'de yorumculuk yaptı. 

Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni oldu, ikinci ayında tutuklanıp Silivri Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. Hapsedildiği cezaevinde 1,5 yıl tutuklu kaldı. 

T24'te köşe yazarlığı, yapıyor. 2016 yılından beri pasaportu ve sürekli basın kartı verilmiyor. Yargıtay'ın iki kere verdiği beraat kararına rağmen 7,5 yıl hapis cezası talebi içeren dosyası, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda bekliyor.

Bölgeden tanıklıklarını ve izlenimlerini "Gazze: Mahsuscuktan Bir Aşk Hikâyesi" adıyla yayımlanan kitabında paylaştı. Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti "En İyi Köşe Yazısı" ödülü ve Ayşenur Zarakolu Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülü sahibi. Sorbonne'da hukuk doktorası yapan avukat oğlu, Nuri isimli bir kedisi var.