İki değerli insanın ardından: Altan Öymen ve Süreyya Serdengeçti

Altan Öymen ve Süreyya Serdengeçti Türkiye’nin ekonomik ve sosyal dönüşümünde, perde önü ve perde gerisinde önemli yer tutmuş, değerli insanlardı.

Altan Öymen’in 19 Temmuz’da vefat haberi ardından çok meslektaşı, arkadaşı yazdı. Ben özellikle biraz bekledim. Altan Abi’nin bana anlattığı, belki aktardığı demeliyim bazı bilgilerin vefatına duyulan hüzün dolu anma yazıları arasında kalmasını istemedim belki. Bir yandan da o bilgilerin başka nerelerden su yüzüne çıkacağını merak ediyordum.

Altan Abi için bugün yazmayı planlıyordum ki dün 26 Temmuz’da Fatih Özatay’dan bir telefon aldım.”Süreyya’yı az önce kaybettik” dedi; Süreyya Serdengeçti vefat etmişti. Çok hızlı gelişen bir lösemi türü, hastaneye yattığından bile haberim olmadan vefat haberi geldi, gerçekten çok üzüldüm.

“Yahu bunları çocuklara da anlatsak ya”

Altan Abi’nin fazla bilinmeyen gizli dünyasında aktardıklarını birkaç paragraf sonraya bırakıp acısı taze olan Süreyya Serdengeçti’yle başlayacağım.

Süreyya Serdengeçti, Türkiye’nin ekonomik krizden çıkış döneminde, 2001-2006 arasında Merkez Bankası Başkanıydı. Görevi sona erdikten sonra, o sıralarda yeni parlamaya başlayan TOBB-ETÜ üniversitesinde dersler vermeye ve TOBB’un düşünce kuruluşu TEPAV’da İstikrar Enstitüsü’nun başına geçmişti. Kendisiyle birlikte TCMB Para Politikası Kurulu üyesi Fatih Özatay da TEPAV’a gelmişti. TEPAV’ın kurucu başkanı Güven Sak’ın girişimiyle birkaç haftada bir Mezzaluna’da öğle yemeğinde buluşup siyaset, ekonomi, tarih, yeni çıkan kitaplar filan konuşuyorduk. Dördümüzün de yolu ODTÜ’den geçmişti; frekansımız tutuyordu.

Bir gün, böyle sıcak bir yaz günü, yemekler bitmiş kahvelere sıra gelmişken Süreyya “Yahu” dedi, “Ne güzel oluyor bu sohbetler. Bunları çocuklara da anlatabilsek keşke”. Güven’in gözleri parladı, öyle bir dönemdi. “Yapalım” dedi. Fatih “Ben varım” dedi. Ben o sıralarda Bilkent Uluslararası İlişkilerdeki “Uluslararası İlişkiler ve Medya” dersleri vermeyi yeni bırakmıştım; tek neden usandıran YÖK bürokrasisiydi. “Bürokrasiyi üstlenirsen varım” dedim.

Türkiye’nin ekonomik ve sosyal dönüşümü

Benim Hürriyet Daily News gazetesinin başına geçmek için İstanbul’a gidişime dek, 2008-2010 yıllarında TOBB-ETÜ’de “Türkiye’nin Ekonomik ve Sosyal Dönüşümü” derslerimiz böyle başladı. Üçüncü ve dördüncü sınıflara ve yüksek lisans öğrencilerine açık seçmeli derste, amfide öğrencilerin karşısına dördümüz birlikte çıkıyorduk. Forum usulü serbest tartışmaydı. Kısa sürede öğrencilerin en sevdiği ders statüsüne yükseldi. Dersin ağır Abisinin Süreyya Serdengeçti olduğunu söylememe, sanırım gerek yok.

İrtibatımız sonra da devam etti. Telefon ondan geldiyse, söze nasıl başlayacağını tahmin ederdim: “Yahu ne yapmaya çalışıyor bu adamlar?”

Yöneticilerin aslında doğruları yeterince bilmediği, doğruların onlara ısrarla anlatılması halinde yanlışların düzeleceği yolunda ilkesel bir aydın tutumunda ısrarlıydı. Nezaketi, mütevazılığı, binlerce kitaplık kütüphanesini özümsemiş bilge bir insandı. Eşi Çiğdem ve oğlu Deniz’in acısını paylaşıyorum.

Kendisine Abi dedirtmezdi, Süreyya, Türkiye’nin ekonomik ve sosyal dönüşümünün idari ve akademik tutarlılığa sahip gözlemcilerindendi. Altan abi ise Türkiye’nin ekonomik ve sosyal dönüşümün, son 75 senesinin gazeteci ve siyasetçi olarak aktörlerinden biri.

Altan Abi’nin geçmişinden bir sır

Altan Abi ile Radikal gazetesinde birlikte çalıştık. Muhabbetimiz onun ötesindeydi. Kızı Aslı Öymen ile zaten akrandık, arkadaştık, meslektaştık ama Altan Abiyle muhabbetimizin siyasi bir yönü de vardı. Güncel siyasetten söz etmiyorum, onun sık sık “Sen partiye girmelisin” diye beni CHP’ye çekmek istemesinden de söz etmiyorum.

1940’lardan bugünlere dek bir tarihçi titizliğiyle yazdığı tanıklıklarda kıyısından çok az değinip geçtiği derin siyasetten söz ediyorum.

Altan Abi’nin geçmişte “komünizme meylettiğini” bir konuşmasına dayanarak Atila Aşut, Birgün’de yazmış; 2010’da Ankara’da Çağdaş Sanatlar Merkezindeki bir konuşmasını şöyle aktarmıştı:

• “Ben gençliğimde komünistliğe iyice meyletmiştim… Ondan sonra Cumhuriyet Halk Partisi’ne üye olmak suretiyle de herhalde sol fikirler bu partinin içinde yeşerebilir hevesine kapıldım. Biraz çocukça şeyler ama CHP’yi komünist yapmak gibi bir merakım da vardı. Komünistliği olmasa da solculuğu Halk Partisi içinde geliştirmek hedefini kendi kendime koydum. O yolda ilerledi mi ilerlemedi mi Türkiye?” 

Altan Abi’nin bana aktardıkları buradan başlıyor.

Altan Öymen, Behice Boran, Enver Gökçe

İkinci Dünya Savaş sonrası Türkiye’de komünist ve sosyalist hareketlerin merkezindeki isimler arasında Behice Boran vardır; daha sonra Türkiye İşçi Partisinin (TİP) efsanevi lideri olacaktır.

Boran, Zekeriya ve Sabiha Sertel, Niyazi-Mediha Berkes, Pertev Naili Boratav aynı kuşaktan. Ankara’da Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih, Coğrafya Fakültesinde (DTCF) öğretim üyeleri. Türkiye Barışseverler Cemiyeti, Türkiye Gençler Cemiyeti gibi dernekler kuruluyor. İkinci Dünya savaşını Sovyetler Birliğinin kazanmasıyla dünyaya barış geleceğine inanan, artık dünyada faşizmin yer tutamayacağına inanan gençler oralarda bir araya geliyor. O dönem yasadışı olan Türkiye Komünist Partisinin (TKP) gençler arasında sempatizan ve üye kazanma faaliyeti de bu dönem alttan alta canlanmış durumdadır.

Altan Abi Ankara Üniversitesinin Siyasal Bilgiler Fakültesinde (SBF) okumakta ve kendi deyişiyle “komünistliğe meyletmektedir” ama gençlik yapılanmasının merkezi de DTCF’dir. Altan Abi’nin “hücre demeyelim ama düzenli görüşürdük” dediği toplantılar. İlhan Başgöz de aynı çevreden.

– Aidat verir miydiniz Abi?

– Verirdik.

– Kim topluyordu aidatları?

Sürpriz bir isim veriyor, o da DTCF’den: şair Enver Gökçe. Bildirileri, yayınları getirenin de o olduğunu söylüyor gülümseyerek.

Komünistlikten sosyal demokratlığa

Gökçe o grubun sorumlusu, araları 12 yaş. Pertev Naili’nin öğrencisi. 1948’de Türkiye Gençler Derneğinin kurucusu, o yüzden 3 ay hapis yatmışlığı var, sonra 1951 “komünist tevkifatında” daha da yatacak, işkenceler görecek. Türkiye’nin hiç bitmeyen çalkantılarının başka bir zemine taşındığı yıllar.

Altan Öymen, üniversiteyle birlikte gazeteciliğe de başlamış; 1950’de Ulus gazetesi parlamento muhabiri olarak. CHP’nin 14 Mayıs seçimlerini kaybedip Demokrat Partinin iktidara gelişiyle zaten gidip CHP’ye üye olmuş. “Komünistliği olmasa da solculuğu Halk Partisi içinde geliştirmek” gibi bir hedef var önünde. Yaş 18-19.

Altan Abi’nin bu anılarını benimle paylaşmasının bena belki de ayrı bir değer verdiğinin işareti olduğunu şimdi daha iyi anlıyorum.

Yaşam öyküsünün gerisini biliyorsunuz, çok yazıldı. Sola çekmek istediği CHP’ye Genel Başkan dahi oldu. CHP’nin katı devletçilikten, artık ne kadar olabiliyorsa artık sosyal demokratlığa kayışında, Bülent Ecevit gibi, gençliğinde komünistliğe meyletmiş bu dürüst insanın da payı olmuştur elbette.

Bu yazı, Türkiye’nin ekonomik ve sosyal dönüşümü çerçevesinde çok değer verdiğim iki insanı Altan Öymen ile Süreyya Serdengeçti’yi birlikte anmamı sağladı. İkisine de Allah’tan rahmet diliyorum.

Bitirmeden, benim eski lisana merakımı bildiğinden takılmak için ağdalı eski Türkçe hitapları kullanmayı, bana öğretmeyi severdi.

Birini burada anmak isterim:

– İhtiramâtı kadîmemi tecdid ederim, efendim.

Yani, öteden beri var olan saygılarımı yeniden sunarım.

Yanıtı:

– Aynı hissiyatla meşbuyum, efendim.

Yani, aynı duygularla doluyum.