Dışişleri’nin DNA’sıyla oynamak

“İlk önce bir gözlem sürecinde bulunuyorum. Yani buranın gerçekten kurumsal olarak dokunulması gereken yerler ne? Geleneksel olarak sabit kalmış, kimliğini oluşturan omurga konular nelerdir? Hangisi devlet maslahatıyla uyuşuyor, hangisi kendisini fazla kutsarken devleti önemsemiyor? Onları yakından gözledikten sonra köklü bir reforma başlıyoruz. Dolayısıyla çok yoğun bir çalışma yapmamız gerekiyor, sistematik bir şekilde sürekli reform, sürekli kesintisiz bir değişim içerisinde olmamız gerekiyor.”

Yukarıdaki bu sözler, 20 Aralık 2023 tarihinde, “TBMM Bütçe ve Plan Komisyonu”nda Dışişleri Bakanlığı’nın bütçesinin görüşülmesi sırasında söz alan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’a ait. Geçtiğimiz ay koltuğunda iki yılını tamamlayan Bakan Fidan, bu süre zarfında belki Kıbrıs sorununu çözemedi, Türkiye’yi Avrupa Birliği’ne sokamadı ama “Dışişleri’nde sürekli reform, kesintisiz değişim” sözlerini ziyadesiyle yerine getirdi.

İşe geçen yıl 1 Mart’ta, Dışişleri Bakanlığı’nın teşkilat yapılanmasına ilişkin 1 no’lu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nde gerçekleştirilen köklü değişikliklerle başlanıldı. Bu çerçevede genel müdürlüklerin sayıları 14’ten 38’e çıkarılarak bir anlamda “genel müdür” seviyesinde masa sistemine geçildi. Ardından 6 Nisan’da sınav yönetmeliğinde yapılan değişikliklerle bakanlığa giriş kolaylaştırıldı. Sınavlarda geçer not 70’den 60’a çekildi. Yabancı dilden Türkçeye çeviri sınavı hepten kaldırıldı. Sınav Komisyonu’na Bakanlık dışından diğer kurumlardan temsilci alınmasına olanak tanındı. Son olarak da bu yıl 13 Haziran’da “Bakan oluru”yla yayınlanan bir yönerge ile kariyer memurlarının terfilerinde çok tartışılacak yeni esaslar getirildi.

Yeni terfi yönergesi neler getiriyor?

“Diplomatik Kariyer Memurlarının Şube Müdürlüğü, Daire Başkanlığı ve Diğer Unvanlara Terfi Usul ve Esaslarına İlişkin Yönerge” başlığı taşıyan yeni düzenleme, son dönemde senede iki kez açılan sınavlarla 100’ün üzerinde alınan diplomatları, “büyükelçi yapmadan nasıl eleriz?” felsefesine dayanıyor. “İhtiyaç var” gerekçesiyle giriş sınavlarında seviye düşürüp çok sayıda memur alınınca, böyle bir sonuçla karşılaşmak kaçınılmaz oluyor.

Harp okulundan mezun olan her subayın gönlünde nasıl general olmak yatarsa, Dışişleri Bakanlığı’na giren her kariyer memurunun hedefi de büyükelçi olabilmektir. Esasen Türkiye’nin en ciddi ve en zor sınavlarını geçerek bakanlığa alınan diplomatlar, başkatip olurken bir sınava daha tabi tutulurlar. Başkatiplik imtihanlarını başarıyla geçen herkes, belirli sürelerde hizmet verdikten sonra olumsuz sicil almadıkları veya çok büyük bir hata yapmadıkları takdirde, sırasıyla şube müdürü ve daire başkanlığına kadar yükselirler. Bu şekilde büyükelçilik beklentisi içerisinde, kariyerlerinin sonuna kadar özveriyle çalışmaya devam ederler.

Yeni yönerge ile Dışişleri’nde her kademede terfi ilke itibarıyla sözlü sınav (mülakat) esasına bağlanmış. Sınava girebilmek için önceden başvuruda bulunmak gerekiyor. Başvurular belirli puanlara dayandırılan kriterlere göre idare tarafından değerlendirilerek neticelendiriliyor. Bakanlığa yeni giren bir aday meslek memuru yeni yönerge uyarınca büyükelçi olana dek, meslek içi eğitim için katılacakları akademi sonundaki sınavlar da dahil edilirse, yanlış saymadıysam tam tamına yedi kez sınava girmek zorunda kalacak. Bu sınavların birinde takılıp kalınırsa, ilelebet kâtip veya şube müdürü kalma olasılığı da var. Büyükelçilik emeline erken bir aşamada veda edenlerden artık aynı verimi almak mümkün olmaz, şevkleri kırılır, yeni bir küskünler ordusu yaratılır.

Yeni yönergede getirilen yeniliklerden biri de, ikinci bir yabancı dil öğrenilmesinin, yüksek lisans ve doktora çalışmalarının, akademik yayın yapılmasının terfilerde dikkate alınarak teşvik edilmesi. İlk bakışta bu uygulamalar kulağa hoş geliyor. Ama diplomasi ve akademik kariyer iki ayrı kulvardır. Diplomatlık kapalı mekanlarda okuyup yazarak değil, usta çırak ilişkisi içerisinde alanda çalışarak, sorunlarla boğuşarak geliştirilir. Rahmetli büyükelçilerimden Kamran İnan, Cenevre’de Daimi Temsilcilik binasında dolaşırken, odasında oturan birini gördüğünde, “Üstadım, burada ne işiniz var? Siz hâlâ ‘kançılarya diplomasisi’nden kurtulamamışsınız” diye fırçalardı.

Olumlu uygulamalar da yok değil     

Aslında herhangi bir mevzuat değişikliğine gitmeden de uygulamada iyileştirmeler yapmak her zaman mümkün. Bakan Fidan’ın istikbal vaat eden iyi memurları genç yaşta başkonsolos yapmak veya medeni olarak nitelenen ülkelerdeki kalabalık dış temsilcilikler yerine, kendilerini gösterebilecekleri zor görev yerlerine atama, buna karşılık başkonsolosluklara mesleklerinin sonuna yaklaşan büyükelçileri tayin etme, aynı şekilde kadro yetersizliği nedeniyle merkezde evde oturmak zorunda bırakılan büyükelçileri yeniden aktif görevlere getirme tercihleri, zamanında Bakanlık komisyonu toplantılarında benim de savunduğum doğru uygulamalar. Hafta içerisinde tekemmül ettirilen meslek memurlarının son tayin kararnamesinde, büyükelçilerin başkonsolos atanması uygulamasına devam edildiği görülüyor.

Hakan Fidan’ın Dışişleri’ne yapabileceği en büyük iyilik ise hiç şüphesiz halen yedi ayrı yerde hizmet veren Bakanlığa yeni bir bina kazandırmak olacaktır. Bildiğim kadarıyla yılan hikayesine dönen bu projede hâlâ temel atılabilmiş değil.

Dışişleri Bakanlığı gerek çalışan personeli gerek teşkilat yapısı ve işleyişi itibarıyla diğer bakanlıklardan farklıdır. Başka bakanlık ve kurumlardan esinlenerek   gerçekleştirilen mevzuat değişiklikleri, korkarım Dışişleri’ne faydadan çok zarar getirebilir.