Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, İsrail ile köprüleri atma pahasına, kırılma yaratacak bir hamle yaptı ve Filistin devletini Eylül ayında Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nda tanıyacağını açıkladı.
Kıta Avrupa’sının en büyük iki ülkesinden biri olan Fransa’nın Cumhurbaşkanı’nın bu ilanı BM kürsüsünden yapacak olmasının sembolik değeri ise çok yüksek. Kararının arkasında iç siyasi hesapların ne kadar payı vardır bilinmez ama Macron bu kararından dönmezse ‘Filistin devletini tanımış Cumhurbaşkanı’ olarak tarihe geçecek. ‘Dönmezse’ diyoruz çünkü hem iç hem dış cephede tepkileri/tehditleri göğüslemek zorunda…
İsrail’in okları
İsrail Başbakanı Nethanyahu ilk tepkisini “Filistin devletini tanımak terörü ödüllendirir” sözleriyle verdi. Nethanyahu’nun bundan sonra Macron’u hedef alacağını söylemek yanlış olmaz.
Sahadaki sıkıntıyı çekecek olan da ilk etapta Fransa’nın Tel Aviv’deki Büyükelçisi Frederic Journes olacak. Tanıma kararı sonrası Kudüs’e atanması beklenen başkonsolosun da kolay bir hayatı olmayacağı açık. Çifte vatandaşlıkla İsrail’de yaşayan Fransızların da tepkilerle karşılaşması muhtemel.
Ekim 2014’te İsveç Filistin’i tanıma kararı aldıktan sonra, Başkonsolos, konsolosluk personeli ve İsveç yardım kuruluşları pek çok kısıtlama ile karşılaşmıştı.
Mayıs 2024’te İspanya Filistin’i tanıma kararı alınca, İsrail İspanya’nın Tel Aviv’deki temsilciliği ile Kudüs’teki bağlantısını kesmeye, Kudüs’teki İspanyol Konsolosluğu’nun Batı Şeria’daki Filistinliler’e hizmet vermesini de yasaklamaya çalışmıştı.
Sürecin dini boyutu
Fransa’nın şöyle bir farklı konumu da var. Fransa’nın Kudüs Başkonsolosluğu Osmanlı döneminde Hristiyan hacılara yardımcı olmak için açılmıştı. O dönem Başkonsolos olan isim bürokrat kimliğiyle aynı anda ruhani görev üstlenen dünyadaki tek Fransız vatandaşıydı.
Bugün Kudüs’teki kiliselerde ayinleri din adamları yönetiyor olsa da Fransız Başkonsolos gelmeden programları başlatmama geleneğine bağlı. Bu az bilinen ama Fransa açısından çok önemli bir boyut. Eğer İsrail göreve gelebilecek Fransız başkonsolosunu kısıtlarsa, krizin bir de dini boyutu olacak.
Macron yandaş arayacak
Bugün yaklaşık 66 milyon nüfusa sahip Fransa’da 440 bin Yahudi yaşıyor. Buna karşılık Müslüman nüfus 7 milyon. Ağırlıkla banliyölerde yaşanan, seçme hakkını ise yeni elde etmiş bu grubun sayısı azımsanamaz. 2027 seçimlerine giderken Filistin’e destek veren partilerin oylarının artma ihtimali olduğundan dengeler hassas. Tanıma kararı sonrası sokakların karışması ve ya karıştırılması ise en büyük endişe. İsrail Dışişleri Bakanı’nın ‘Umarız Paris sokaklarını koruyabilirler’ sözü tehdit niteliğinde.
Macron ise sadece içerideki değil, dışarıdan gelen tepkileri de göğüslemek zorunda. Bu yüzden iki ay içinde kendisi ile hareket edecek ülkeler arayacak. Birleşik Krallık bu bağlamda en önemli kale. Filistin’de Yahudi devleti kurulmasına destek sözü veren Balfour Deklarasyonu’nun fikir babası olan Britanya’nın bu kararı verip vermeyeceği merak konusu. Almanya ise Yahudilere karşı ‘tarihi bagajı’ olduğu için bu adımı atmaya mesafeli…
Umut ışığı
Bugün BM’ye üye 193 ülkeden 148’i Filistin’i tanıyor. Fransa geri adım atmazsa bu 149’a çıkarabilir ama Filistin’in BM’ye ‘tam üye’ olabilmesi için önünde hâlâ uzun bir yol var. 2015’te Filistin bayrağı ‘üye olmayan gözlemci devlet statüsü’ ile diğer ülke bayraklarının yanına çekildiğinde, BM bahçesindeki o törende ben de vardım. Fransa’nın o dönemki Dışişleri Bakanı Laurent Fabius da oradaydı. Eski BM Genel Sekreteri Ban ki Moon yaptığı konuşmada ‘Bugün Filistinliler için umut günü’ demişti. On yıl sonra Fransa ‘tanıma’ kararını hayata geçirse bile Filistinliler hala -topraklarının işgal altında olduğunu pek çok kararıyla teyit eden- BM’ye tam üye olabilmenin hayaliyle yaşıyor. O ışık hiç sönmeyecek.