ABD’nin Ankara büyükelçisinin takma adı: Tom “Phantom” Barrack

ABD Başkanı Donald Trump’ın müttefiklerini küçüksemek, hasımlarına ise saygı duymak gibi bir tavrı var. İlk döneminde anlı şanlı Almanya Başbakanı Angela Merkel’i Oval Ofis’te ağırlarken elini sıkmamışlığı, ikinci döneminde ise Amerika’nın kadim dostu Kanada liderine vali muamelesi çektiği herkesin malumu. Rusya’nın acımasız liderinden Kuzey Kore’nin egzantrik liderine, en hasından diktatör ve otokratlara özel bir saygı duyuyor.

Böyle bir liderin atadığı büyükelçilerin de elbet hafif tertip kendisi gibi olmasına şaşırmamak gerek.

Ankara’ya gönderdiği büyükelçisi de alışageldiğimiz kariyer diplomat elçilere benzemiyor. Öte yandan yeni elçinin geçmişteki siyasi atama profilleriyle de pek alakası yok. 

Genelde siyasi atamalar, seçim kampanyasına yüklü bağış yapmış, yükünü tutmuş, büyükelçiliğin sefasını sürüp, asıl işleri iki numaraya, yani elçi müsteşara bırakan milyarder iş insanlarından seçilir.

Mayıs ortasında Ankara’da görevine başlayan Tom Barrack ise milyarder bir iş insanı olsa da farklı bir profil sergiliyor. Aslında Ankara büyükelçiliği, ikinci tercihi. İlk tercihinin Ortadoğu özel temsilcisi olarak atanmak olduğu söyleniyor. Görevine resmen başlamasından bu yana geçen bir buçuk aylık performansına baktığınızda, odağında sadece Ortadoğu oluğunu görmek zor değil. Açıklamalarında da Ortadoğu’ya dair özel bir vizyona sahip olduğunun ipuçlarını veriyor.

Ankara’da gözler ABD büyükelçisini arıyor

Zaten Ankara’da ara ki bulasın. Avrupa Birliği büyükelçilerinin kendisine yaptığı birden fazla yemek davetine icabet etmeyen Barrack’ın tavrı Trump’ın Avrupalılara bakışını andırıyor. Ve Trump gibi iş bitirici olma hevesinde. 

“Ankara’nın diplomatik resepsiyonlarında Avrupalı diplomat çetesiyle bol laf üretip diplomatçılık oynayana kadar arada iki iş bitiririm” diyor sanki. 

ABD’nin ulusal gün resepsiyonu İran-İsrail savaşına denk gelince, olası protestolardan çekinerek, büyükelçinin bir nevi Ankara camiasıyla topluca tanışması anlamına gelecek davet ertelendi. Davet 17 Haziran’da idi. Barrack’ın çok üzüldüğünü, “iptal mi etsek” dendiğinde düşünmeden onay verdiğine eminim. Zira soluğu ertesi gün Suriye’de aldı. 18 Haziran’da Şam’dan şöyle bir paylaşım yaptı:

“TecoreNetworks ekibiyle dün (yani 17 Haziran’da) tanışmak harika oldu. ABD Başkanı’nın yaptırımların kaldırılması emrini vermesi üzerine Suriye-Amerikan iş dünyası ülkeye geri akıyor. Suriye’nin telekomünikasyon altyapısını tekrar kurmak tüm Suriyelilerin tarihi kültürlerinin yenilenmesi ve canlanması için hayati. Kaos yerine ticaret!”

Bir Amerikalı tanıdığım “cep telefonu satmakla meşgul,” derken, başkaları bu durumu  “Suriye’nin ayağa kalkması için çalışıyor,” diye yorumlayabilir.

Özel uçaklı büyükelçi

Rivayet o ki; Ankara’ya gelince büyükelçiliğin uçağı nerede diye sormuş. Açıkçası bunun abartılı olduğunu düşünüyorum. Ama Ankara’daki diplomasi/dedikodu kulvarlarında dolananları yansıtmak açısından yazmakta bir sakınca görmedim. Her hal ve karda, bir buçuk ayda, o da bir kaç kez olmak üzere, Ürdün’e, Suudi Arabistan’a, Katar’a, Lübnan’a ve artık sayısını bilemediğim kadar çok kez Suriye’ye ve sanırım arada Amerika’ya da gitti. Ve tabii tüm bu seyahatleri bu kadar kısa sürede yapmasını, Ankara’ya uğradığı nadir zamanlarda Etimesgut’taki Türk Hava Kuvvetlerine ait havalimanında tuttuğu özel uçağına borçlu.  Diyeceksiniz, “adam uçağını diplomasi için seferber etmiş.”

ABD elçisinin takma adı

Artık, Ankara’da görünmediğinden mi yoksa özel uçağını çağrıştırmasından mı bir Avrupalı diplomat kendisine Tom “Phantom” Barrack, takma ismini layık görmüş. Malum, Phatom Türkçe hayalet demek ve tabii Amerikan yapımı savaş uçakları da bu ismi kullanıyor.

Her halükârda, ertelenen ulusal gün daveti yapılacak mı emin değilim. Sefir bey şu aralar Alaçatı kıyılarını tavaf ediyor.

Diplomat camiasına soğuk bakan Barrack’ın şükür ki basınla arası iyi. 

Zaten yaptığı ilk açıklamalardan birinde Batı’yı, satır arasında Fransa-İngiltere liderliğindeki Avrupa’yı yermesi de Avrupalı diplomatların gözünden kaçmamıştır.

25 Mayıs’taki sosyal medya paylaşımını bir hatırlatayım:

“Bir yüzyıl önce Batı’nın (bölgeye) dayattığı, haritalar, manda rejimleri, kalemle çizilmiş sınırlar ve yabancı yönetimi olmuştur. Sykes-Picot, Suriye’yi ve daha geniş anlamda bölgeyi barış değil, emperyal amaçlar için bölmüştür. Bu hata nesillere mal olmuştur. Bunu bir daha tekrarlamayacağız. Batı müdahaleciliği dönemi kapanmıştır. Gelecek, ortaklıklar ve diplomasiyi temel alan bölgesel çözümlere dayanacaktır.”

Mesele şu ki; bir yüzyıl önce Batı’nın yaptığını, yakın geçmişte Amerikan yönetimleri yapmaya kalkıştı ve arkasında Irak’tan Afganistan’a tam anlamıyla bir enkaz bıraktı. Ama bu saptamaya karşı Tom Barrack ABD Başkanı Trump’ın mayıs ortasında Suudi Arabistan ziyareti sırasında yaptığı açıklamaya işaret edebilir. Zira Trump geçmişteki neo-con yönetimlerin bölgeye yaptığı müdahaleleri yerden yere vurarak, artık bölgenin kaderini bölge ülkeleri belirleyecek minvalinde bir açıklama yaptı.

Aynı ziyarette Trump, Suriye’ye yaptırımları kaldırdığını da açıkladı. Bu bence Türk dış politikası açısından son yıllardaki en kritik kararlardan birini oluşturuyor. Ak Parti iktidarının kendi eliyle yarattığı Suriye batağından çıkmak için çok önemli bir fırsat. ABD’nin Ankara büyükelçisinin de işi sıkı tutmak için, uygulamayı hızlandırma adına Suriye’de çokça vakit geçirmesi de olumlu bir gelişmedir. Bir Batılı büyükelçinin söylediği gibi Ankara’da vakit geçirmektense Suriye’yi istikrara kavuşturmayla meşgul olması ilk bakışta kötü bir durum değil. Tabii gerçek amaç oysa...

Öte yandan Trump’a çok yakın olması nedeniyle Barrack’ın Washington’u Türkiye’nin beklentileri doğrultusunda yönlendirme potansiyelini de hafife almamak gerekir.

Barrack’ın Trump’la örtüşen Ortadoğu vizyonu bu aşamada “savaşma seviş” mottosunu andıran, ticaretle her şeyin düzelebileceğini düşündürten bir kıvamda. Uygulaması nasıl olacak göreceğiz.

Sedat Ergin’in Oksijen’deki makalesinde Barrack’ın Osmanlı geçmişinden, kariyeri sırasında Körfez ülkeleriyle akçeli işleri nedeniyle uğradığı adli soruşturmalara dair ayrıntıları bulabilirsiniz.

Barrack’ın vizyonunda ticaretin T’si var demokrasinin D’si yok mu?

Geçmişteki Amerikan yönetimlerinin Türkiye’deki demokratik geri gidiş konusunda aldıkları tavır zaman zaman frenleyici etki yapmıştır. Kendi ülkesinde bile demokrasinin D’sini anmayan Trump’tan benzer bir tavır beklememek tabii ki anlamsız. 

Geciktirdiği Anıtkabir ziyaretini, anı defterine yazdığı mesajla telafi etmeye çalışsa da Barrack’ın Türkiye vizyonunu demokrasinin D’sinin bile konu edilmediği Ortadoğu’yla sınırlamasının son derece sağlıksız bir duruş olacağını vurgulamak gerek. 

Eğer odak sadece Ortadoğu ise, Türkiye’nin Ortadoğu’ya istikrar ihraç etmesinin, bölgenin hayrına bir rol oynamasının yolu, bu ülkenin aynı zamanda Avrupalı, demokratik kimliğini muhafaza etmesinden geçtiğini unutmamak gerek. 

Eğer muhalif cenahta; “Bırakın Batı kimliğini, demokrasiyi, biz çoktan Ortadoğu ülkesi olduk” diyenler varsa, bugün CHP’nin vermekte olduğu epik mücadeleye saygısızlık ederler, ki CHP de gücünü Türkiye’nin demokratik bir ülke olma potansiyeline inananlardan almakta.

“Juri dışarda”

Malum, Amerika’da mahkemelerde kararları jüri alır. İngilizcede de “the jury is out” şeklinde bir deyim vardır. Mahkeme salonunun dışına çıkan jürinin henüz karar vermediğine atfen, herhangi bir konuda değerlendirmenin sürdüğü manasında kullanılan bir deyim. 

Cumhuriyetimiz içerde en hayati sınamasından geçerken ABD’nin Osmanlı yadigarı büyükelçisi Tom Barrack’ı, yaptıkları ve elbet yapmadıklarıyla değerlendirebilmek için önyargıyı pekiştirmek değil, somut veri biriktirmek gerekecek. İzlemeye devam.