Ortadoğu’dan NATO’ya sürpriz ve gerilim beklentileri

Alfred Hitchkok, 1962’de François Truffaut ile yaptığı radyo söyleşisinde, “sürpriz” ile “gerilim” arasında nasıl bir fark olduğunu anlatmış: “Gerilim ile sürpriz arasındaki fark çok basit. Sizinle konuşuyoruz. Önümüzdeki masanın altında belki bir bomba var, sohbetimizin bir özelliği yok, bir şey de olmuyor, sonra…birden… bom…Patlama… İzleyiciler için sürpriz… öncesinde olağan bir sahne gösterildi, ilginç bir yanı yoktu.”

Sürprizle gerilimin farkı

Söyleşi şöyle devam ediyor: “Şimdi de gerilimi inceleyelim. Bu kere bomba masanın altında, izleyiciler bunu biliyor, muhtemelen katilin oraya bombayı koyduğunu da gördü… bomba bir saat içinde patlayacak… patlamasına on beş dakika kaldı, dekorun içinde bir saat var: ilk sahnede gördüğümüz sohbet birden çok daha ilginç hale geliyor, çünkü izleyiciler sahnenin içinde. Birincisinde, izleyicilere patlamanın olduğu sırada on beş saniyelik bir sürpriz yaşatıldı. İkincisinde ise onlara on beş dakikalık bir gerilim sunuyoruz.”

Hitchkok’un anlattığının güncel yanı yok değil. Son iki yıl içinde Orta Doğu’da hangi olaylar bizim için sürpriz oluşturdu, hangilerinde gerilimi yaşadık, biraz düşününce ayrımı yapmak güç olmasa gerek. Bir yandan İsrail’in Lübnan’da Hizbullah’ın çağrı cihazlarını patlatması diğer yandan ABD B-2’lerinin GBU-57 ile İran’da Fordo’yu vurmasını anımsayalım.

“Stratejik Sürpriz”

“Stratejik Sürpriz” başlıklı, Bruno Tertrais ile Olivier Deboussy imzalı bir makalede (Commentaire dergisinin Kış 2008/2009 sayısı) ise 11 Eylül 2001 El Kaide saldırılarından yalnızca birkaç hafta önce meslektaşlarını ikaz ettiğine atıfla “stratejik sürpriz” kavramı irdelenmekteydi. Akıl hocası Albert Wohlsetter gibi Pearl Harbor’un yarattığı travmanın etkisi altında kalmış ABD Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz’in, “sürprizler o kadar sık olmaya başladı ki, bizi hala hayrete düşürmesine hayret etmek gerekiyor” sözleri var. Makalede stratejik sürpriz kavramının Fransa’da pek fazla kullanılmamakla beraber esasen kapsamının temelde bir yenilik taşımadığını, yeni olanın stratejik sürprizin siyasi ve askeri ortamın yapısal unsurlarından biri haline gelmesi olduğu belirtilmekteydi.

“Devrimci sürpriz politikası”

Profesör Timur Kuran, project-syndicate.org sitesinde yayınlanan 8 Şubat 2011 tarihli ve “Devrimci sürpriz politikası” başlıklı bir makalesinde, Arap Baharı etrafında gelişen olayları analiz etmişti. Arap dünyasında gösterilerin kıvılcımını yakan Muhammed Buazizi isimli üniversite mezunu Tunuslu seyyar satıcının 17 Aralık 2010’da kendini yakarak intihar girişimine atıfla başlayan makale, başkaldırıların en deneyimli gözlemciler için dahi nasıl bir sürpriz olduğuna vurguluyordu.Siyasi belirsizliğin gerisinde yatan mekanizmaların yalnızca Arap dünyasına özgü olmadığını, baskının yurttaşların siyasal tercihlerini açıkça ifade etmelerini engelleyen her yerde beklenmedik ayaklanmaların olanaklı olduğu belirtilmekteydi.

Eski ve yeni Arap yöneticilerinin halkın memnuniyetsizliğini hafifletmek için gerekli reformları uygulamaya geçirecekleri, bir yandan sempati kazanmak için baskıyı azaltacakları, diğer yandan gösterilerin kontrol dışına çıkmaması için baskıyı arttıracakları, sonuçta ne yaparlarsa yapsınlar, onların – ve dünyanın geri kalan kısmının da artık sürprizler beklemeleri gerektiğinin altı çizilmekteydi.

XXI. Yüzyılın ikinci çeyreğine girerken

Bir yandan 11 Eylül terör saldırıları, diğer yandan Arap Baharı… XXI. Yüzyılın ilk çeyreğinin önemli kesitleri. Yıllar geçmekte. Etkileri hala tartışılmakta. Günümüze geldiğimizde, kısa bir zaman diliminde o denli çok gelişme yaşandı ki, insan takip etmekte zorlanmakta. Salt Nisan ayından bugüne baktığımızda Hindistan ile Pakistan arasında “dört gün savaşı” oldu, İsrail – İran arasında “on iki gün savaşı” yaşandı, Rusya -Ukrayna savaşı ise üç yıldır sürmekte…

Yirminci yüzyılın en uzun savaşı unvanını 8 yıl süren “Irak-İran savaşı” taşıyordu. Bırakın bu yüzyılın geri kalan kısmını, önümüzdeki günlerde ve haftalarda ne gibi sürprizler yaşayacağımızı bilmemiz zor. Esasen birçok önemli sorunun yanıtını vermekte bu nedenle de zorlanıyoruz. Bakarsınız bir sürpriz olur, yanılırız diye düşünüyoruz. Örneğin “Rusya, Avrupa için tehdit mi?”, “ABD’nin Avrupa’ya bakışındaki değişim kalıcı mı?”, “Tarife savaşları daha da alevlenir mi? gibi soruları diplomatların kullanmayı sevdikleri “yapıcı muğlaklık” anlayışı içinde bırakmak insana daha doğru geliyor.

Peki, sürpriz nedir?

“Sürpriz” sözcüğünü sık kullanıyoruz ama üzerine düşündüğümüzü söylemek zor. Kavram olarak “sürpriz” hakkında beni düşünmeye sevk eden bir kitabı yeni bitirdim: Natalie Depraz’ın “Sürpriz – Düşüncede Kriz” başlıklı kitabı (Nisan 2024, Seuil yayınevi). Oldukça ilgi çekici bir kitap. İnsan yaşamında sürprizin yerini irdeliyor. Sürprizin ne olduğunu ne olmadığını anlatıyor. Sürprizin siyasetinden bahseden bir bölüm de içeriyor. Profesör Timur Kuran’ın makalesine, Hitchkok’un tarifine atfı bu kitapta gördüm.

Kitap çok geniş bir yelpazeyi ele alıyor. Adam Smith’in, ölümünden sonra 1795’de yayınlanan bir konferansında, doğanın ve fiziki dünyanın harikulade duygu paletini önce tasvir ettiği, “şahane”, “sürpriz” ve hayranlık” gibi sözcükleri çoğu zaman karıştırabildiğimizi, bu sözcüklerin bir bakıma benzer duyguları tarif edebildiğini ama başka açılardan birbirinden ayrı ve farklı olduğunu, beklenmeyenin sürpriz oluşturduğunu, büyük ve güzel karşısında hayranlık, yeni ve özgün olan karşısında kalındığında ise şahane sözcüğüne başvurulabildiğini söylediğine de atıf yapılmakta. Adam Smith’in bu ayırımını son zamanlarda kullanabileceğimiz iç açıcı pek bir örnek bulamadım doğrusu… İnsan ilişkilerinde sürprize, psikolojik boyuta da kitapta geniş yer verilmiş. Hepimizin yaşamında var olan, iyi ve kötü sürprizlerin yarattığı duygular, bıraktığı izler.

“Siyasette sürpriz”

Kitabın bu başlığı taşıyan bölümünde irdelenen “sürpriz siyaseti” ise oldukça çarpıcı ve anlamlı. Tepeden aşağı yaşatılan sürprizleri bir kenara bırakmış yazar. Otoriter ve baskıcı rejimlerin yaptıklarına değil, aşağıdan yukarı yaratılabilen sürprizlere yer vermiş. Tepeden kumanda edilen, kurumsal ve yerleştirilmiş sürpriz siyasetinin, aslında sürprizle bir alakası olmadığını, çünkü otoriter bir şekilde programlandığını ifade etmiş.

Bu nedenle esas aşağıdan yukarıya gelişen, “biz” duygusunun özünde var olan ve siyasi sürprizi oluşturan dinamiğe eğilmiş. İnsan topluluğunun ve siyasi topluluğun sosyal güçlerinin, derin anlamıyla sivil toplumun- medeni ve yurttaş- böyle bir dinamiği nasıl inşa ettiğini ve böyle bir dinamikten nasıl beslendiğini ve etkilendiğini ele almış. Ayrıca çoklu krizler döneminde yaşadığımız bir ortamı hatırlatmış, krizlerin kronik hale geldiğini, yaratıcı dinamiğin gelişmesinin bu nedenle daha zor olabildiğini, krizlerin yılgınlığa yol açabildiğini de belirtmiş.

Yoğun gündeme farklı bakış

Lahey’deki NATO Zirvesi tamamlandı. İttifak dayanışması bakımından olumlu kararlar alındı. Zirveye bir yıl sonra Türkiye ev sahipliği yapacak. Öte yandan, Lahey’den hemen sonra Brüksel’de bir AB Zirvesi gerçekleşti. Zirve fazla dikkati çekmedi; çarpıcı sonuçlarla parlamak AB Zirvelerinin zaten temel özelliği değil. AB’den sürpriz beklemek zor. Bölgesel ve küresel gündem her zamankine göre daha dolu. Bu yoğunluk içinde dikkati çeken başka gelişmeler de olmakta. Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın Türkiye ziyaretinin ülkesinde yarattığı tartışma böylesi bir kritik gündemde sürpriz oldu.

Türkiye dahil birçok ülkenin iç ve dış politika bağlamında önemli gelişmeler yaşanmakta. Bir önceki yazımda altını çizdiğim üzere aslında bunlar ayrı fragmanlar değil. Zor bir dünyada yaşıyoruz; sorunlar, beklentiler artmış durumda.

Gelişmeleri izlerken yeni gerilim ve sürprizlere hazırlıklı olalım.