NATO zirvesinin gündemi: Trump’ı iki saat kızdırmadan salonda tutmak

NATO tarihinin en kısa sürecek ve sonunda en kısa açıklamasıyla bitecek zirvesine şahit olacağız.

Yaklaşık bir ay önce Brüksel’deki NATO karargâhında bir dizi Türk gazeteci ve akademisyene verilen brifingden çıkardığım sonuçlardan biri şu oldu:

İttifak ülkelerinin Hollanda’da bugün ve yarın yapılacak zirvedeki temel hedeflerinden biri ABD Başkanı Donald Trump’ın sabrını zorlamadan bir kaç saatliğine toplantı salonunda tutmak ve bu süre zarfında da tepesinin tasının atmasına yol açacak bir tartışmanın açılmasına izin vermemek.

Şaka yapmıyorum, sadece azıcık abartmış olabilirim ama o da azıcık.

Normal şartlarda NATO’cuların gönlünden geçen, önce kendi aralarında toplanmak, sonra Rusya’ya da gözdağı verecek şekilde NATO’nun Japonya, Avustralya gibi diğer müttefikleriyle ayrı toplantı yapmak, üstüne Ukrayna Devlet Başkanı ile de ayrı bir toplantıda buluşmaktı. Trump bu toplantı silsilesinde fenalık geçirir diye çareyi NATO’nun müttefiklerini ve Zelenski’yi salı akşamı Hollanda Kral ve Kraliçesi’nin vereceği akşam yemeğine davet etmekte bulmuşlar. 

Trump’a rağmen Rusya’ya “birliktelik” mesajı

Öte yandan daha önce de yazmıştım, ilk döneminde NATO zirvesine gelen Trump, sayfalar tutan sonuç bildirgesine isyan edince Genel Sekreter Mark Rutte, beş altı paragrafı geçmeyecek bir bildirge üzerinde çalışılmasını önermiş. Bildirgeyi kısa tutmanın bir amacı da, ne kadar az şey yazılırsa, Trump’a ya da başkalarına o kadar az itiraz etme imkanı tanınmış olacak. Toplantıda mümkün olduğunca tartışma yaşanmasın isteniyor, malum Trump’ın sağı solu belli olmuyor. 

Zira bu zirvenin temel hedeflerinden biri Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e, “Trump’ın zigzaglarına bakma, NATO’nun bir numaralı düşmanı sensin, bir şekilde ateşkes de olsa bir numaralı hasmımız olarak kalmaya devam edeceksin,” mesajı vermek. Tabii Trump nedeniyle de bu mesajı bir nevi örtülü vermek zorundalar.  Ama bu örtülü mesajın Rusya’nın gözünü ne kadar korkutacağı şüpheli.

NATO için Rusya “varoluşsal tehdit”

Biraz daha açayım.

Avrupa’da pek çok ülke, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasını, Avrupa’ya bir saldırı olarak görüyor ve ateşkes de olsa, Rusya’nın Ukrayna’da durmayacağı düşüncesinde.

Ucuz enerjiyi Rusya’dan, ucuz malları Çin’den alıp güvenlik konusunda da sırtını Amerika’ya dayayan Avrupa’nın bu sayede vatandaşlarının refahını arttırdığı güzel günler geride kaldı.

“Saatin sesini duyduk da daha yataktan kalkamadık”

Rusya’ya enerji bağımlılığını nispeten hızlıca azaltan Avrupa aşıl şoku, Trump’ın ikinci kez seçilmesinden sonra Putin’e gösterdiği teveccüh ve Trump’ın varisi Başkan Yardımcısı JD Vance’in “artık bize güvenmeyin” mesajlarıyla yaşadı. Üstüne bir de ABD ile yaşanan gümrük tarifeleri tartışmasını ekleyin. 

Ukrayna savaşının birinci yılında Avrupa Birliği’nin bir numaralı diplomatı “Saatin alarm sesini duyduk da daha yataktan kalkamadık” diyordu. İşte kimilerine göre bazı ülkeler hâlâ yataktan kalmak istemiyor.

2014 zirvesinde -ki o yıl Rusya Kırım’a saldırdı- NATO’nun öncelikleri, kriz yönetimi, terör, göç, iklim kriziyle mücadele gibi konulardı. 10 yıl sonra, kolektif savunma ve caydırıcılık yeniden ön plana çıkmış durumda. Avrupa’nın genel ruh hali, “Savaşta değiliz ama barışta da değiliz” diye özetlenebilir.

İlginç değil mi? Çünkü gerek hükümetlerin çizgisi gerekse de kamuoyu tartışmaları açısından baktığımızda Rusya konusunda Türkiye ile diğer NATO müttefiklerinin büyük çoğunluğu arasında ciddi bir makas var. Rusya’yla tarihte pek çok savaşa girmiş, Suriye’den Libya’ya halen bölgesel rekabet içinde olan Türkiye’de kamuoyunun Rusya kaynaklı tehdit algısı Avrupa’dakinden çok farklı. 

Bu anlamda Trump Amerika’sıyla Erdoğan Türkiye’si ortaklaşırken, bu ikiliye biraz İtalya ve İspanya da katılıyor.

Detaya inmek gerekirse, 2014 zirvesinde daha o tarihte ABD’den gelen 'kendi savunmanızı kendiniz üstlenin' çağrıları doğrultusunda üye ülkeler savunma bütçelerini GSMH’nın yüzde 2’sine çıkarma sözü vermişti. 2025 zirvesinde bu oranın yüzde 5’e çıkması öngörülüyor. Yüzde 3,5’i doğrudan savunma, yüzde 1,5’in ise savunmaya katkıda bulunacak yol, köprü yapımı gibi altyapıya ayrılması hedefleniyor. "Hadi tankı ürettik, Avrupa’nın bir köşesinden diğerine gidemiyorsa, ne manası var" deniyor. 

Bu kadar yüksek bir sıçramayı, hem Rusya “tehdit algılamasına” hem de "Trump korkusuna" bağlamak gerekiyor.

Çok büyük ihtimal bu rakamlar zirvede telaffuz edilecekse de zirve öncesinde bu orana hangi süre içinde varılacağına dair tartışma yaşandı. Polonya ve Baltık ülkeleri gibi Rusya’nın komşuları 2030 diyor. Daha gönülsüz olanlar 2035 derken, 2032 diyenler de var.

Hangi tarih verilirse verilsin hele de Rusya ile Ukrayna arasında bir ateşkes sağlanması durumunda bu oranlara ulaşılması çok gerçekçi durmuyor.

Belçika yüzde 1 küsürlerdeyken, yüzde 2’ye daha yeni çıktı. Savunma sanayiinde sıçrama yapan Türkiye bile yüzde 2’ye 2024’te ulaştı. 32 ülkeden yüzde 2’yi tutturan ülke sayısı 23.

İtalya, İspanya, Belçika gibi Rusya’ya coğrafi olarak uzak olan ülkeler ayak sürse de yüzde 5 oranı telaffuz edilecek. 

Öte yandan, Trump itiraz edeceği için, sonuç bildirgesinde ne Rusya’nın NATO için varoluşsal bir tehdit olduğuna ne de Ukrayna’nın NATO üyeliğine kapının açık olduğuna dair kesin bir ifade görmek mümkün olacak. NATO’cular, “İttifakın stratejik konsept belgesinde, Rusya’yı 1 numaralı düşman ilan ettik, Washington zirvesinde de Ukrayna’ya selam çaktık; bunlar hâlâ geçerli, illa hatırlatmasak da olur” diye kıvırıyorlar.

Türkiye’de yüzde yüzde 5 için sıfır tartışma

Kimi Avrupa ülkesinde yüzde 5 oranına ciddi isyan var. Savunma payının artması, sağlık, eğitim gibi alanlarda kısıntı yapılması anlamına geliyor. Türkiye gibi ekonomik sorunlarla boğuşan bir ülkede yüzde 5’le ilgili tartışma sıfır düzeyinde.

Varsa yoksa Erdoğan Trump’la ne ara görüşecek, kaç dakika görüşecek, birbirlerine ne övgüler düzecekler… Bunlar konuşulacak.