Ateş çemberi

Rus ve Ukrayna heyetleri arasında gerçekleşen, ikinci Dolmabahçe buluşması beklediğim gibi yine göstermelik bir görüşme oldu. Buluşma öncesinde Ukrayna, Rusya içlerine geniş çaplı bir saldırı gerçekleştirdi. Bu tür harekâtlar, masaya eli güçlü oturmak için yapılır. Yine de Ukrayna’nın bu aşamada, böyle bir harekâta kalkışması akıllıca olmamıştır. Ukrayna’nın bu saldırıyı kendi aklına uyarak yaptığı da kuşkuludur. Ukrayna hâlâ, onu Rusya ile çatıştıran emperyalist güçlerin oyuncağı olmaya devam ediyor. Batı, Ukrayna’nın felaketi pahasına bu savaşı sürdürerek Rusya’yı zayıflatma planını uyguluyor.

TÜRKİYE'NİN ROLÜ

Dışişleri Bakanı Fidan’ın, Moskova’da Putin ve Lavrov; Kiev’de Zelenski ve Sibiha ile yaptığı temasların amacının, Rusya-Ukrayna buluşmasının İstanbul’da ve olanaklı ise devlet başkanları düzeyinde yapılmasını sağlayarak Erdoğan’a “dünya lideri” görüntüsü vermek olduğu anlaşılıyor. Fidan, Türkiye’nin “kolaylaştırıcı” olduğunu söylüyor ama bu doğru bir tanımlama değil. Türkiye, AB’nin sürmesi için çaba gösterdiği bu çatışmada, Ukrayna ile Rusya arasında “arabulucu” veya “kolaylaştırıcı” olmak için gerekli niteliklere sahip değildir. Fidan, diplomasinin bu temel gerçeğini öğrenmemiş olamaz. Devletler güçlerini ve yeteneklerini iyi bilmek zorundadır. Sahip olmadıkları güçleri olduğunu varsayarak hareket ederlerse itibar yitirirler. Dolmabahçe buluşmasındaki masa düzeni ve masada MİT başkanının da yer alması ise sözün bittiği yerdir.

ATEŞ ÇEMBERİ

Türkiye’yi yönetenlerin, her defasında düş kırıklığına uğradıkları görüntü peşinde koşarken ülkeyi çok yakından ilgilendiren ve başımıza çorap ören gelişmelere ayıracak zaman bulamadıkları görülüyor. Sadece son birkaç gün içinde, İsrail’in Suriye’de gerçekleştirdiği saldırılar; işgal altında tuttuğu Batı Şeria, Ramallah’ta Mahmut Abbas ile yapılacak toplantıya katılacak Arap ülkeleri dışişleri bakanlarına izin vermemesi; SDG elebaşısı Mazlum Abdi’nin, Suriye’de federal bir yapı peşinde oldukları beyanı, Türkiye için tehlike çanlarının giderek daha şiddetle çaldığını gösteriyor.

ABD-İran nükleer anlaşma görüşmeleri sürerken Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın (UAEA), İran’ın nükleer programını hızlandırdığını, yakında nükleer silah yapmaya yetecek kadar zenginleştirilmiş uranyuma sahip olacağını açıklaması bana 90’lı yılları anımsattı. O yıllarda İsrail, İran’ın -sonradan doğru olmadığı anlaşılacak olan- nükleer silah yapmak üzere olduğu propagandasını yayıyordu. İsrail’in bugün ABD ile İran arasında nükleer anlaşma görüşmesi yapılmasından bile rahatsız olduğunu görmek için Ortadoğu uzmanı olmaya gerek yoktur. İsrail’in hemen üzerine atladığı UAEA raporu, 90’lı yılların bir tekrarı izlenimini veriyor. İran’ın nükleer silaha sahip olması Türkiye’nin çıkarına uygun değildir ama Irak’a yapıldığı gibi düzmece raporlarla İran’a da saldırılarak, Ortadoğu’da bir denge unsuru olan İran etkisizleştirilip İsrail’in hatta Sünni Arap ülkelerinin meydanı boş bulmaları da Türkiye’nin lehine değildir.

AVRUPA SAVUNMA FONU, 'CASUS BELLİ' VE PATRİKHANE

Türkiye’nin kuzeybatısında, Avrupa’da; kuzeyinde Rusya’da; güneyinde Suriye’de ve Ortadoğu’da bunlar olurken batısında, Ege’de de başka gelişmeler oluyor.

Yunanistan, AB kurallarını ileri sürerek Ege ve Doğu Akdeniz deniz alanları konusunda Türkiye’nin çıkarlarını olumsuz etkileyecek adımlar atıyor. Tam üyelikten söz bile etmeyerek askerlerimizi AB-Avrupa savunmasına tahsis etmeye razı olarak yararlanmayı beklediğimiz, Avrupa Savunma Fonu’ndan (SAFE) pay alabilmemiz için Ege Denizi’nde karasularını 6 milin üzerine çıkarmasını “casus belli-savaş nedeni” sayacağımıza ilişkin kararımızı geri almamızı şart koşuyor. Tam da bu sırada İznik Konsili tartışmaları gündeme geliyor. Yunanistan Genelkurmay Başkanı Dimitrios Hupis, İstanbul’da Fener Rum patriğini ziyaret edip ona, Trakya ve İstanbul’u Yunanistan sınırları içinde gösteren bir harita armağan ediyor! Her gün etrafımızda Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğini etkileyebilecek yeni bir gelişme oluyor ama bizim onlara ayıracak zamanımız yok. Çok meşgulüz.

Turpun büyüğü, ahtapotun kolları, emri hak vaki oluncaya kadar iktidarda kalmak, yolcu değil hancı olmak; dünya liderliğimize tanıklık edecek fotoğraf karelerine girebilmek ve daha nice önemli işimiz var.