Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın Özgür Özel’in genel başkan seçildiği CHP 38. Olağan Kurultayı’na ilişkin soruşturmasının ardından açtığı dava Adliye’nin AKP iktidarının elinde bir siyasi mücadele silahına dönüşmesinin yeni bir örneği.
İsimleri uzun uzun tekrarlamayacağım, T24 muhabiri Asuman Aranca’nın konuyla ilgili haberini bu bağlantıdan okuyabilirsiniz.
12 sanık hakkında Siyasi Partiler Kanunu’na muhalefet suçlamasıyla 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası ve siyaset yasağı isteniyor.
Bu kişiler, savcının iddiasına göre “oylamaya hile karıştırmışlar.”
CHP’nin 38. Olağan Kurultayı sırasında Kemal Kılıçdaroğlu’nu destekleyen delegelere, Özgür Özel’i desteklemeleri için birtakım menfaatler verildiği ve bazı vaatlerde bulunulduğu iddia ediliyor.
Savcılığın Ekrem İmamoğlu da dahil 12 kişi hakkında üç yıla kadar hapis ve siyasi yasak istemesinin dayanağı olan Siyasi Partiler Kanunu’nun 112. Maddesi şöyle:
“Madde 112 – Önseçimler ile siyasi parti kongrelerinin seçimleri ve kararları için yapılan oylamalarla, her kademedeki her çeşit parti görevlileri ve yedeklerinin seçimi için yapılan oylamalara ve bu oylamaların sayım ve dökümüne hile karıştıranlar, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılırlar.”
“Sayım ve döküme hile karıştırılması” savcılığın iddiasında yok. Demek ki Kurultay bu açıdan normal geçmiş.
Savcılığın iddiası, bazı delegelere “Özgür Özel’i desteklemeleri için birtakım menfaatler verilmesi ve bazı vaatlerde bulunulması.”
Savcılık bunu “oylamaya hile karıştırmak” olarak niteliyor.
İlginç bir durum: Bundan sonra oy istemek için kömür ya da erzak kolisi dağıtmak seçime hile karıştırmak mı kabul edilecek?
Parti, sendika, dernek kongrelerinde delegelere çanta, çakmak vermek filan oylamaya hile karıştırmak mı olacak?
Mesela AKP’nin 8. Kongresi'nde 1607 delegeye, her birinin değeri 4 bin 200 lira olan ve kadranında Erdoğan imzası bulunan saatler dağıtılmıştı.
Erdoğan oylamaya hile mi karıştırmış oldu?
Siyasi partilerin kongrelerine katılan delegelere, eğer yarışmalı bir kongre ise adayların çeşitli vaatlerde bulunması demokratik gelenekler arasında.
Bu vaatlerin ahlâki kabul edilemeyecek olanları da vardır. Para karşılığı oy satmak, seçimden sonrası için bazı ekonomik çıkar vaatleri sunmak gibi.
Ahlaâki değildir ama oylamaya hile karıştırıldı anlamına da gelmez.
Sözlük anlamında “hile” böyle bir şey değil.
Bir kişiyi aldatmak, yanıltmak için yapılan oyun ya da çıkar elde etmek için, değerli bir şeyin içine değersiz bir şey katma anlamına geliyor ki dava konusu iddia buna uymuyor.
Hileden bahsediyorsak, “aldatma kastı” aramamız gerekir.
Bu olayda aldatmaya yönelik bir kast yok, “iknaya yönelik çıkar temini” hile olarak tanımlanmaz.
Tekrarlıyorum, ahlâki değildir ama hukuken bir sorun yaratmaz.
Rüşvet, ihtilas ve irtikap, tanımları gereği iddia edilen bu suça uymuyor.
Fıkıh kavramı olarak “hile”, yanlış bir kanaat uyandırarak veya mevcut bir hatalı fikrin devamını sağlayarak yanıltmaktır; ki o da bu iddiaya uymuyor.
Böyle bakarsak iktidar medyasının yayınlarının önemli bölümü fıkıhta hile sayılır, çünkü yanlış kanaat uyandırarak yanıltmayı hedefliyorlar.
Laf aramızda, bizzat iktidar sahiplerinin bazı konularda söyleyip, ettikleri de fıkıhta “hile” sayılır ama bunun için dava açmamız da gerekmiyor.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın iddianamesini okudum, eklerini göremedim.
Şunu söyleyebilirim ki müddeinin, iddiasını ispatlayacak bir ifade dışında kanıt da bulamadım.
Dikkat ettiyseniz, Amerikan filmlerindeki hâkimler ya da savcılar böyle bir kanıtla işlem yapmak isteyecek polise “senin sözüne karşı, onun sözü” uyarısı yaparlar.
Ceza hukukunda lafla peynir gemisi yürümez.
Audiatur et altera pars, “Diğer tarafı da dinleyelim” anlamına gelir ki antik Roma’dan beri iyi hukukçular bunu akıllarından hiç çıkarmazlar.