Gümrük Birliği mi serbest ticaret mi? Boris Johnson: “Çıkın artık.”

AB ile Gümrük Birliği anlaşması mevcut koşullarla Türkiye için kaldıraçtan çok kelepçe olmaya başladı. Ufukta güncelleme de görünmüyor. Fotoğrafta Mehmet Öğütçü, İngiltere eski Başbakanı Boris Johnson ile Hesap Uzmanları Vakfı panelinde konuşup soruları yanıtlarken görünüyor.

Türkiye’nin 1996’dan bu yana Avrupa Birliği (AB) ile yürüttüğü Gümrük Birliği, zamanında devrim niteliğinde bir adım olarak görülmüştü. Çok katkısı oldu sanayi dönüşümüne ve AB ile bütünleşmeye. Ancak aradan geçen 29 yıl, bu anlaşmanın Türkiye için artık bir kaldıraçtan çok bir kelepçe haline geldiğini açıkça ortaya koyuyor. Bugün Türkiye, AB tam üyesi olmadan Gümrük Birliği’nin tüm yükümlülüklerine boyun eğiyor, ancak karşılığında karar alma mekanizmalarına katılamıyor.

AB ne üyelik veriyor ne Gümrük Birliği’ni tarım, hizmetler ve de yeni ticaret dinamiklerini de içerecek şekilde modernize etmeye yanaşıyor. “Hep bana hep bana” diyor.

Bu koşullarda artık şu soruyu sormanın zamanı geldi: Türkiye, küresel ticaret stratejisinde yeni bir paradigma değişikliğine hazırlanmalı mı?

Gümrük Birliğinin başka örneği yok

30 Mayıs’ta İstanbul’da Hesap Uzmanları Vakfı (HUV) toplantıları çerçevesinde gerçekleştirdiğimiz sohbette Dünya Ticaret Örgütü’nün eski Genel Direktörü Roberto Azevêdo, bu soruya çarpıcı bir perspektif kazandırdı: “Türkiye’nin Gümrük Birliği gibi tek taraflı bağlı olduğu başka bir ülke örneği yok. Dünyada benzerini görmedim. Brezilya adına Mercosur anlaşmalarını yürütürken Türkiye ile müzakere etmek için önce Brüksel’in onayını almak zorundaydık. Bence gözden geçirilmeli”

Türkiye, tam üye olmadığı bir kulübün kurallarına uymakla yükümlü, ama karar masasında sandalyesi yok. Üstelik gerçekten de bu sistem, dijital ticaret, hizmet sektörü, kamu alımları ve tarım gibi 21. yüzyılın kilit alanlarını kapsamıyor. Diğer yandan AB tarafında herhangi bir güncelleme için siyasi irade de görünmüyor.

Boris Johnson: “Çıkın artık!”

İngiltere eski Başbakanı Boris Johnson, panelden sonraki sohbetimizde daha da ileri gitti:

“Türkiye’nin AB ile sınırlı kalması artık gerçekçi değil. Türkiye, Afrika’dan Balkanlar’a, Asya’dan Kafkasya’ya kadar uzanan etkili bir oyuncu. AB ile ticaret elbette önemli ama kendi küresel oyun planınızı da yazmalısınız.” Hatta BRICS’e üyelik sorusuna da şaka yollu cevap verdi: “Bırakın BRİCS’i de siz asıl Brits’e katılın.”

Öyle de oluyor zaten. Johnson’un verdiği son bilgiye göre, Türkiye ile Birleşik Krallık arasında Temmuz 2025’te imzalanması beklenen Serbest Ticaret Anlaşması (STA) yalnızca sanayi ürünlerini değil, tarım, hizmetler, dijital ekonomi, kamu alımları

gibi stratejik alanları da kapsayacak. Bu, Türkiye’nin Gümrük Birliği dışında örnek alınacak ilk kapsamlı ve eşitlikçi STA modeli olabilir.

Rakamlarla gerçekler

• Türkiye’nin 2023 yılı dış ticaret hacmi: 616 milyar dolar

• AB ile toplam ticaret: 186 milyar dolar (yüzde 30)

• Ancak ihracatın yarıdan fazlası hâlâ Avrupa’ya bağımlı.

• Türkiye, AB ile hiçbir serbest ticaret anlaşması yapamıyor; AB’nin STA yaptığı ülkeler otomatik olarak Türkiye’ye açılıyor, ama tersi geçerli değil.

Bu durum, Türk ürünlerinin üçüncü pazarlarda rekabet dezavantajı yaşamasına neden oluyor. Aynı zamanda Türkiye’nin hizmet sektörü, e-ticaret ve teknoloji transferleri gibi alanlarda büyümesini sınırlıyor.

Yeni bir ticaret haritası mümkün mü?

Türkiye’nin artık yeni nesil bir ticaret stratejisine geçmesi gerekiyor. Bu strateji bence 4 ayak üzerine kurulabilir:

1- Gümrük Birliği’ne açıklık getirmek

• Ya tam üyelik ya da kontrollü bir çıkış.

• Mevcut haliyle devam etmek artan stratejik maliyettir.

2- Yeni Nesil Serbest Ticaret Anlaşmaları

• Birleşik Krallık, Körfez Ülkeleri, ASEAN, Mercosur, ABD, Hindistan, Meksika gibi güçlerle STA.

• Yalnızca sanayi değil, dijital ve yeşil ekonomi de dahil edilmeli.

3- Afrika ve Orta Asya Açılımı

• Türkiye’nin yatırım bankacılığı, enerji ve altyapı kabiliyeti buralarda avantaja çevrilebilir.

4- Küresel Tedarik Zinciri Stratejisi

• Çin-ABD ayrışması, friend-shoring, near-shoring gibi eğilimler Türkiye için fırsattır.

• Türkiye, bölgesel üretim ve lojistik üssü olma hedefini güncellemelidir.

Yeni kurallar koymanın zamanı

Türkiye’nin kaderi artık tek yönlü anlaşmalarda değil. Gümrük Birliği’nin yerini çok kutuplu, esnek ve Türkiye merkezli bir ticaret diplomasisi almalıdır. Bu, yalnızca ekonomik kazanç değil, jeopolitik itibar da getirecektir.

Artık sadece kural uygulayan değil, kural koyan bir Türkiye için yeni dünya ticaret düzeninde akıllı, uzun vadeli yansımaları düşünülmüş taze bir hamle yapma zamanı geliyor. Tabii ki diplomatlar, sanayiciler, tüccarlar, çiftçiler, bankacılar, teknoloji devleri ile oturup konuşarak ortak bir anlayış geliştirerek…