Bürokrasi ve siyaset bu işin neresinde!

Ülkenin bir kara para cenneti haline getirildiğini her gün biraz daha fazla görüyoruz.

Her yerden fışkırıyor ve belki de bunca ekonomik krize rağmen, görünmeyen bir para ile ülkede refah varmış algısının nasıl oluştuğunu da gösteriyor.

Memlekette parlayan ve gelişen tüm işlerin arkasından bir kara para, bahis parası çıkıyor.

Son operasyon Papara adlı ödeme sistemine.

Papara’nın adını ilk olarak Trabzonspor’a, daha doğrusu Trabzonspor Stadı’na isim sponsoru oldukları zaman duydum, hatta şaşırdım, biraz da kendi cehaletime kızdım.

Zaman içinde oldukça hızlı büyüyen ve alanında en büyük oyuncu haline gelen bir şirket oldu.

Son zamanlarda ise bahis ödemelerinde kullanıldığı yolunda dedikodular konuşulur olmuştu.

Yasa dışı bahis şirketleri (Yasa içi olanı ne, onu da anlamakta zorlanıyorum ya), kazanan bahisçilerin paralarını ödemek ya da bahis ücretlerini tahsil etmek için Papara ve benzeri şirketlerde hesap açtırıyor ve buradan ödeme yapıyorlardı.

Bu ödeme sistemlerinden birine Erkan Kork’a yönelik operasyonda el konulmuştu. Aynı Erkan Kork bir de banka almış ve buna da BDDK’dan izin çıkarmıştı. Bu izinde BDDK Başkan yardımcısının düğününde taktığı takıların etkisi olduğu konuşuluyordu hep.

Papara ise sektörün en büyüğüydü.

Şimdi operasyonlar ona sıçradı.

Erkan Kork olayından sonra Papara’nın sahibine bu iddiaları sormuştum ve toplam işlemleri içinde bunun payının çok küçük olabileceğini ve bunu tespit etmek için de bir algoritma yazdıklarını söylemişti. Ona göre yasa dışı bahis parası tüm finans sektörünü kullanıyordu ve buna kamu bankaları da dahildi.

Şimdi Papara’ya da operasyon yapıldı ve kayyım atandı.

Beni şaşırtan bu operasyonlar değil.

Ben meseleye başka açıdan bakmaya çalışıyorum.

Bunlar, çok sıkı kontrol edildiğini zannettiğimiz ve pek çok “sözde bağımsız” kurumun denetiminde ve iznine tabii kuruluşlar.

Ve buralarda dönen paralar üç lira beş lira değil.

Milyarlarca dolar karşılığı meblağlar.

Tüm bunlar olurken, yani bu şirketler yasa dışı bahis organizasyonları tarafından kullanılırken, bu denetim kuruluşları nerede ve ne yapıyor?

Bu finans kurumlarına, hangi gizli el büyük bir kolaylıkla izin veriyor?

Tüm bunların denetlenmesini engelliyor ya da baştan savma yapılmasını sağlıyor?

Daha açık yazayım, bu şirketlerin arkasındaki siyasi ve bürokratik güç kim?

Öyle ya Türkiye’de çok güçlü bir iktidar var ve bu iktidarın haberi olmadan böylesine büyük paraların elden ele gezmesi mümkün değil.

Kim bu paraların gezmesine izin veriyor veya verdirtiyor?

Eğer iktidar bu işin parçası değilse, iktidarın bu trafiği görmesini engellemek için kimler iktidarın gözünü bağlıyor?

Bu haliyle bu operasyonlar bir “Temiz Eller Operasyonu”ndan daha çok bir rant paylaşım kavgasına benziyor.

Ya da iktidar içi güç savaşlarına.

Ama ne olursa olsun operasyonlar asla ve asla siyasete, bırakın siyaseti bürokrasiye bile uzanamıyor.

Ya da uzanmaya başladığı anda dosyalar sanki aniden kapatılıyor.

Öyle olmasa “Polatgiller” bugün kaldıkları yerden devam edebilir miydi?

İpin ucunu çekmeye kimse cesaret edemiyor. Çekenler büyük balık görürse hemen ipi bırakıyor!

Şunu da biliyoruz.

Daha başka ödeme sistemleri ve bu ödeme sistemleri ile toplanan paraları aklamak için kurulmuş şirketler de var.

Onlara ne zaman sıra gelecek!

Ya da gelecek mi!

Yoksa siyasetin izin verdiği ölçüde mi gelecek!

Yılan

Günün kıssasını mektep arkadaşım sevgili Ercüment Yağmur’dan aldım.

Aynen aktarıyorum:

“Anlatılır ki; yılanla aslan arkadaş olmuşlar. Birlikte gezer, birlikte yer içerlermiş. Bir gün ormanda avare dolaşırlarken yollarını bir ırmak kesmiş. Yılan eyvahlamış:

‘Amanın ben bu ırmaktan nasıl geçeceğim!’

Aslan keyifle homurdanarak: ‘Ah be dostum. Biz aslanlar yüzmek biliriz. Sen merak etme. Süzül sırtıma yeter.’

Yılan, aslanın sırtına süzülüverip çöreklenmiş.

Aslan ise, taşı kayayı yoklaya yoklaya ırmağa girip, o azman patilerini kayık küreği gibi sallaya sallaya yüzmeye başlamış.

Irmağı ortalamışlar ki, yılanın yılanlığı tutmuş. Aslanın boynuna sarılıp sıkmaya başlamış.

Aslan önceleri, ‘Dostum yılan bana şaka yapıyor olmalı’ diye düşünmüş.

Az zaman sonra yılanın işi ciddiye bindirdiğini anlamış. Boğazı iyice sıkılan aslan, güç bela nefes almaya başlayınca:

‘Ah yılan dostum. Anlaşıldı, sen beni boğup öldürmek istiyorsun. İyi, canın sağ olsun. Ama şu tatlı yüzünü son bir kez olsun görmeme izin ver. Ondan sonra boğ, öldür; sen bilirsin.’ demiş.

Sinsi yılan bu yakarışa dayanamayıp suratını aslanın mağara gibi ağzının ortasına uzatmış. Aslan da bir hamle ile yılanın kafasını bir kapışta kapmış. Yılan can acısıyla kıvrım kıvrım olmuş. Ama kelleyi aslanın dişleri arasından kurtaramamış. Aslan kıyıya vardığında, belini büke doğrulta, büke doğrulta kuyruğunu titrete titrete can veren hain yılanı, ırmağın kenarına şöyle bir serip uzatmış. Sonra da karşısına geçip:

‘Yılan oğlu yılan, aha böyle dosdoğru bir dostluk isterim ben adamdan. Öyle eğri büğrü arkadaşlık istemem.’ demiş.”

Ercüment’in hikaye böyle.

Siz yılanın da, aslanın da yerine istediğinizi koyun.

Hatta belki aslanın yerine iki yılan bile koyabilirsiniz.

Biri büyük, biri küçük.

Görevden almakla konu kapandı mı!

YÖK’ün belirlediği, Reisi Cumhur’un atadığı bir rektöre maaşı yetmemiş olmalı ki, üniversite döner sermayesinden kendine 1 milyon 200 bin TL ekstra maaş bağlamış ve bu maaşı yıllarca almış.

En sonunda bu rezalete dayanamayanların ihbarı ile pislik ortaya dökülmüş ve rektör görevden alınmış.

Üniversite Çankırı Karatekin Üniversitesi, rektör de Harun Çiftçi.

Adam soyadına uygun davranmış ve üniversiteyi babasının çiftliğine çevirmiş.

Şaşırtıcı mı!

Değil.

Üniversiteler boşu boşuna bu hale gelmedi.

Üniversite niteliği olmayan üniversiteler kurar, bu üniversitelerin başına da bilim ile, eğitim ile alakası olmayan, tek özelliği partiye bağlılık olan hödükleri atarsanız sonuç bu olur.

Neyse ki bu herif iktidarın yandaşlara karşı hayli geniş olan tahammül sınırlarını aşınca görevden alınmış.

Peki, görevden alınınca iş bitiyor, konu kapanıyor mu!

Bu adamın yıllar boyu aldığı haksız ücretler ne olacak!

Yetkisini kötüye kullanarak haksız kazanç sağlama suçu ne olacak!

Bu aldığı ücretlerin iadesi istenecek mi!

SGK, gariban bir emekliye üç kuruş fazla ödeme yapsa ve bunu yıllar sonra fark etse bile parayı faiziyle geri istiyor.

Bu sözde rektörden bu para tahsil edilmeyecek mi!

Görevi kötüye kullanmaktan bir dava açılmayacak mı!

Görevden almakla konu kapanacak mı!

AKP’li olunca işler böyle mi oluyor!

Onlar’a teşekkür

Timur Soykan, Murat Ağırel, Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan ve tabii Şule Aydın, haftanın iki günü YouTube’da harikalar yaratıyorlar.

Gazeteciliğin unutulduğu bir ortamda, pazartesi ve perşembe akşamları yeni yeni dosyalar açıyor, eski dosyalarındaki gelişmeleri müthiş bir fikri takiple yeniden önümüze koyuyorlar.

Tüm Türkiye’ye haftalar boyunca konuşulacak muazzam malzemeler veriyorlar.

Hafta içi her gün ayrı ayrı videolarla da anlattıkları dosyaları pekiştiriyor ve gelişmeleri paylaşıyorlar.

Türkiye’nin olması gereken gündemini ve gerçekleri öğrenmek için artık başka bir şey izlememe gerek kalmadı.

Gazetecilik yaptıkları için bu 5 gazeteciyle çok teşekkür ediyorum. 

NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

Çıkar birlikteliklerinin daha büyük çıkarlara kadar sürdüğünü unutmadığımız zaman.