2023 Yerel Seçimleri öncesi AKP’nin ve ortağı MHP’nin meydanlardaki vaatleri neydi, hatırlıyor musunuz!
Ben net hatırlıyorum.
“Ana muhalefet partisi, terör örgütü yandaşları ile el eleydi. CHP iktidar olursa terör örgütü ile pazarlık yapacaktı. Öcalan siyasi bir aktöre dönüşecekti. Demirtaş serbest bırakılacaktı. İşte bu yüzden seçmen oyunu AKP’ye vermeliydi. Evet, ekonomide sorun olabilirdi ama terörle mücadele ve teröristlerle pazarlık yapılmaması ekonomik sorunlardan daha önemliydi. Vatanını seven herkes teröristlerle asla pazarlık etmeyecek AKP’ye veya MHP’ye oy vermeliydi.”
İktidar, 2023 yılındaki seçimlerin propaganda dönemini sırf bunu söyleyerek geçirdi.
Söylem de tuttu.
Anadolu’nun milliyetçi seçmeni de, Çubuk’un inek hırsızı da bu söyleme inanarak AKP-MHP koalisyonuna ve bu koalisyonun ortak adayına oy verdi.
O günün vaatleri arasında ne yeni bir Anayasa vardı, ne de Öcalan’a özgürlük ya da terör örgütü ile pazarlık.
Hele Anayasa konusunda, muhalefet Anayasa’yı değiştireceğini söylerken, AKP ve MHP olabilecek en iyi Anayasa ile yönetildiğimizi ve Anayasa’ya dokundurtmayacaklarını söylüyorlardı.
Seçimin üzerinden 2 sene geçti ve geldiğimiz noktada iktidar ortakları kendilerine seçim kazandıran söylemin tam aksi bir eylem içindeler.
Terör örgütü ile pazarlığı bırakın, terör örgütü yöneticilerinin aşağılama ve tehditlerine göz yumuluyor, teröristlerin anılması için yapılan törenlere izin vermek istemeyen valiler görevden alınıyor, binlerce teröriste af getirmek için yasal düzenlemeler hazırlandığını iktidar yanlısı gazeteci görünümlü tetikçiler halka duyuruyor.
Diğer yandan da Anayasa’yı değiştirmek için her türlü kirli pazarlığın yapıldığını duyuyoruz. AKP temsilcileri ilk 4 madde dahil her şeyiyle yeni bir Anayasa’dan söz ediyorlar.
Şunu söyleyeyim.
Anayasa’nın ilk dört maddesinin değişmesi hariç her şey konuşulabilir.
Af dahil her şey TBMM’nin yetkisindedir.
Ancak bunu konuşmaya hakkı olmayan iki parti var ise bunların biri AKP, diğeri ise MHP’dir.
Çünkü bugün yapmak istediklerinin tam aksini söyleyerek kazandıkları iktidarı, söylediklerinin tam tersini yapmak için kullanamazlar.
Terör örgütü ile pazarlık yapılmasını engellemek, Öcalan’ı serbest bıraktırmamak için aldıkları oylar ile terör örgütü ile pazarlık yapamazlar, terör örgütü mensuplarına özgürlük veremezler.
Bunu yapacaklar ise eğer, önce tekrar millete gitmeleri gerekir.
“Ya biz o gün önümüzü görememişiz. Ne yapacağımızı bilememişiz. Şimdi karar verdik, aslında o gün size yanlış şeyler söylemiş, sizi kandırmışız. O gün söylediklerimizin tam tersini yapmamız gereği hasıl oldu. Bu kez tam tersini yapmak için bize onay verir misiniz?” diye halka, seçmene sormaları gerekir.
Bunun en iyi ve en doğru yolu bir erken seçimdir.
Ama iktidarın bir erken seçimden korktuğunu, bir erken seçimin kabusları olduğunu biliyoruz.
Asla ve asla erken seçime gitmeyecekler.
Ama en azından terör örgütü ile pazarlığı ve affı sormak için bir referanduma gitmeleri şart.
Keza yeni Anayasa için de, TBMM’de 400 oyu satın alsalar bile halka sormadan yeni bir Anayasa yapma yetkileri yok.
Halktan bu konuda hiçbir yetki almadılar çünkü.
Yasak yasaya dayanmalı
Onlar TV ekibinden Barış Terkoğlu’ndan öğrendik belediyeye ait her yerden Ekrem İmamoğlu fotoğraflarının kaldırıldığını.
Talimat gelmiş savcılıktan, “Tüm fotoğraflar ve afişler kaldırılacak” diye.
Belediye görevlileri de kaldırmışlar.
Şunu peşin peşin söyleyeyim.
Seçimle gelmiş yöneticilerin dağda taşta, önüme çıkan her duvarda, yolda, köprüde fotoğrafını görmekten çok sıkılmış biriyim.
Dünyanın hiçbir medeni, demokratik, halkına saygılı ülkesinde böyle bir şey göremezsiniz.
Fransa’da, Almanya’da, İsviçre’de, Avrupa’nın hiçbir yerinde yoktur böyle bir şey.
İspanyollar krallarının fotoğrafını bile asmazlar dört bir yana, hatta hiçbir yere asmazlar.
Bu sadece Amerikalı petrol milyarderinin tarif ettiği ülkelerde olur.
Mesela Suriye’nin dört bir yanı Hafız Esad’ın ve oğlunun fotoğrafları ile doluydu. Hatta sırf Suriye’nin değil, Lübnan’ın bile caddelerinde Hafız’ın ve Beşar’ın abisinin dev posterleri ile karşılaşırdınız.
Ya da Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan gibi ülkelerde. Eskiden Çin’de.
Seçilmiş yöneticilerin fotoğraflarının bolluğu, bana göre demokrasinin azlığının işaretidir.
Hiç sevmem.
Ama bu fotoğraflarının kullanımının “kişiye özel” yasaklanması da en az olması kadar demokrasi ve hukuk ya da adalet yokluğu demek.
Bir savcılık, hiçbir mahkeme kararı olmadan seçilmiş bir yöneticinin fotoğraflarının kaldırılmasını, indirilmesini talep edemez.
Çünkü bunu emreden, buna imkan veren bir yasa yok.
Yasalardan kaynaklanmayan bir yetki olamaz, olmayan bir yetki kullanılamaz.
Ekrem İmamoğlu mahkum olmuş bir terör örgütü üyesi değil.
Dahası, mahkum olmuş da değil.
Hani mahkum olsa en azından “suçu ve suçluyu övmek” diye bir kılıfa sokup belki yasaklamaya çalışabilirsin ama mevcut durumda bu bile söz konusu değil.
Dahası, Cumhurbaşkanı Erdoğan 2002 seçimleri öncesi mahkumiyeti dolayısıyla siyasi yasaklı olmasına rağmen dağ taş Erdoğan fotoğrafları ile doluydu.
Hiçbir savcı da kalkıp “Bu fotoğrafları indirin” demiyordu.
Bugün her tarafta terör örgütü liderliğinden müebbet hapse mahkum olmuş Abdullah Öcalan’ın fotoğrafları, posterleri serbestçe sallanırken, henüz davası bile açılmamış ve terör suçundan mahkum olmayı bırakın, yargılanmayan İmamoğlu’nun fotoğrafları yasaklanamaz.
Bu yasal dayanağı olmayan talimata uyan belediye yöneticisi kim ise büyük hata yapmış.
Ama tabii yine de bu yasal olmayan talep CHP’ye iyi bir propaganda imkanı da sağlamış oldu.
Başka zaman kimin aklına gelirdi Boğaz’daki köprülere İmamoğlu posteri asmak.
Kiminin yanağı, kiminin ağzı
Fenerbahçe Basketbol Takımı ikinci kez Avrupa’nın en prestijli basketbol turnuvasının şampiyonu oldu.
Kutluyoruz.
Yıllar önce “Fenerbahçe artık kendini bir basketbol kulübü gibi konumlandırmaya başladı” dememdeki haklılık da bir kez daha ortaya çıktı.
Fenerbahçe bu başarısını kutlarken yine çok ilginç bir şey yaptı ve kendi başarısını konuşacağına, Galatasaray’ı konuştu.
Yöneticisinden sporcusuna kadar hepsinin kutlama mesajlarında Galatasaray’a bir gönderme vardı.
Olabilir, bunu da eleştirmiyorum.
Ancak takım kaptanı “Biz yanağımızı okşattırmadan kupa alıyoruz” derken zannederim aynı dakikalarda soyunma odasının üzerindeki bir başka odada Başkanlarının bir siyasetçinin, AKP’li bakanın elinden baklava yediğinden herhalde habersizdi.
Bilseydi herhalde bu cümleyi kurmazdı.
Bu arada şunu da söyleyeyim.
Galatasaray Başkanı’nın yanağını okşatmasına da en ağır tepkiyi ben göstermiştim.
NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
Her şeyi kontrol etmeye çalışanların hiçbir şeyi kontrol edemeyeceğini anladığımız zaman.