Harvard ve Boğaziçi’nde yaşananlar neden benzer?

Boğaziçi Üniversitesi’ne Cumhurbaşkanı’nın tartışmalı rektör atamasının üzerinden beş yıl geçmiş. İlk atanan rektör Melih Bulu arayı bulabileceğini düşündü, kaybetti. Çünkü Cumhurbaşkanı arayı bulmak istemiyor. Aldığı kararlarının bedeli ne olursa olsun uygulanmasını istiyor. Rıza ile ilgilenmiyor. Daha sonra atanan Naci İnci tam olarak bunu yaptı. Öğrencilerin, akademisyenlerin itirazı umurunda değil. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ne görmek istediğini biliyor, üniversiteyi dozerle yönetiyor.

Boğaziçi akademisyenleri tam 1062 gündür her sabah rektörlüğün önünde protesto gösterisi yapıyor.

***

Boğaziçi’nde yaşananlar ile Amerikan üniversitesi Harvard’da yaşananlar arasında paralellik var.

ABD’de İçişleri Bakanlığı, Harvard Üniversitesi’nin yabancı öğrenci kabul etme iznini kaldırdı. Gerekçe olarak da üniversite yönetiminin yetkililere yabancı öğrencilerle ilgili istenen bilgileri vermemesi gösterildi. İçişleri Bakanlığı özellikle Filistin yanlısı gösterilere katılan öğrencilerle ilgili bilgi toplamak, edebildiklerini sınırdışı etmek istiyor. Aslında işin ilginç tarafı, Trump’ın Cumhuriyetçi Partisi’ni şekillendiren MAGA hareketinin içinde hiç olmadığı kadar Anti-Semit, İsrail karşıtı var. Trump yönetiminin bu öğrencilere takma nedeni, Amerikan sağının Filistin yanlısı gösterileri, sol ilerici “woke” hareketiyle özdeşleştirmesi var. Amerikan sağı, uluslararası öğrenciler yüzünden Amerika’nın öz çocuklarına iyi üniversitelerde yer kalmadığını düşünüyor. “Yabancı öğrencilere verilen burslar madem bizim çocuklara aksın. Bu öğrenciler dünyanın dört bir yanından geliyor, Amerikan düşmanlığı yapıyor, solculuk oynuyorlar” diye kızıyor.

Öbür taraf ise dünyanın en akıllı, en iyi öğrencilerinin ABD’de öğrenim görmek için yarıştığını, sonrasında da dünyanın en parlak zihinlerinin ABD’de kaldığını, ABD ekonomisine ciddi katkıda bulunduğunu söylüyor. Çok kültürlü çok sesli bir Amerika’yı kazanım olarak görüyor. Harvard’da olan bu iki dünyanın çatışması.

***

Bizde iktidar Boğaziçi’ni ilerici özgürlükçü dünyanın sembolü olarak görüyor. Bu dünyanın savunduğu özgürlüklerin kendi varlığına tehdit oluşturduğunu düşünüyor. “Ya onlar ya biz” psikolojisinde davranıyor. Kadınlar özgürleşirse, LGBTİ bireyler daha görünür olursa, toplum sola çekerse, “bildiğimiz dünya elimizden kayar gider” diye görüyorlar.

Kültür savaşının tam göbeğine üniversitelerin oturması anlaşılabilir. Kültür savaşlarının önümüzdeki dönemde siyasetin ana belirleyicilerinden olmayı sürdüreceği anlaşılıyor.