Türkiye Doğu-Batı sığınmacı hattının üzerinde Avrupa Birliği (AB) “surlarının” doğu kapısını tutuyor.
NATO üyesi Türkiye’nin kuzeyinde Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle başlayan savaş sürüyor.
Güneyinde İsrail’in Gazze’yi işgali, toptan yıkımı ve kırımı devam ediyor.
Türkiye’nin yine güney komşuları Suriye ve Irak’ta IŞİD ortaya çıktı ve yok edildi; yeniden hortlamaması önemli.
Suriye’de altı ay önce yarım yüzyıllık Esad hanedanının Baas diktatörlük rejimini devirdiğinde terörist olan Ahmet El Şara bugün devlet başkanı sıfatıyla Trump, Macron gibi liderler tarafından resmi muhatap kabul ediliyor ve Suriye’ye yönelik yaptırımlar kalkıyor.
Kırılgan da olsa nihayet güç belâ bir istikrar sağlanan Irak dünyanın önde gelen ham petrol ihracatçılarından.
Güneydoğusunda İran’ın Ortadoğu’daki kolları İsrail eliyle kesildi, ABD ve AB ile nükleer görüşmeler sürüyor.
Doğusunda Azerbaycan İsrail’in güvenilir müttefiki olarak öne çıkıyor, Ermenistan’la sorunlarını zor kullanarak da olsa çözdü, Batı için iki sorun odağı Rusya ile İran arasında bir denge odağına dönüştü.
Buna karşılık Erdoğan ancak zoraki hallerde kerhen işbirliği yapılan bir lider konumuna epeydir indirgenmiş vaziyette. Bu durumla, görüşü yahut arabuluculuğu aranan bir lider olmak arasında apaçık bir fark var.
Erdoğan aklın gereği yapması gerekenleri, atması gereken adımları ancak sıkıyı görünce, köşeye sıkışınca yapan ve atan bir lider haline geldi.
Örneğin, içeride geniş kitlelere hamasi söylemlerle “doktrin” olarak anlatılan “Mavi Vatan” sloganının altını dolduramadı ve çıkan ağır stratejik maliyeti görünce tornistan etti.
Libya’da geçici hükümetle imzalanan deniz yetki alanı anlaşmasını kendi dahil ağzına alan artık yok. Kiralanması gerekirken satın alınan araştırma gemileri artık ya rıhtıma bağlı ya Karadeniz’de geziyor.
Kıbrıs’ta işi doğrudan GKRY liderini muhatap almaya dek vardırdı.
Yunanistan’la diyalog yolu öncelenerek belki doğru yapılıyor, ancak daha dün “bir gece ansızın…” diye başlayan cümleler kuranın Erdoğan olduğunu hiç kimse unutmadı.
AB içinden Erdoğan’ın dalga boyunun uyuştuğu Orban türü otokratik eğilimli liderlerin aynı zamanda en katı İslâm ve yabancı düşmanları olduğunu ve bunun bir çelişki teşkil ettiğini herkes görüyor.
Sokaktaki insan, şayet Erdoğan “küresel” bir liderse, neden küresel kaynaklardan yatırım çekmekte ve küresel piyasa faizleriyle kredi bulmakta bu denli zorlanıyor diye soruyor.
Erdoğan çeyrek yüzyıla varan yöneticilik birikimine karşın bir türlü “İslâm âlemi” diye tümleşik bir devletler topluluğunun var olmadığını idrak etmekte de zorlanıyor.
Dolayısıyla, bazen “küresel liderlik” yerine kullanılan “ümmetin liderliği” iddiası da, giderek konsolide etmekte zorlandığı kendi tabanına yönelik bir başka hamasi slogandan öteye gidemiyor.
Nitekim, Müslüman Kardeşler (MK) zihniyetinin, yapılanmasının ve teşkilatının, nüfusunun ezici çoğunluğunun tıpkı bizim gibi Müslümanlardan oluştuğu yadsınamayacak Ürdün’de yasaklanmasını muhtemelen yüreği burkularak ve kaygıyla izliyordur.
Şimdi MK, Fransa’da da mercek altında. Bu ülkenin özelliği dünyada bizimki gibi laiklik ilkesi anayasasında yazılı ve yasalarla korunan ender cumhuriyetlerden olmasında. Fransa, MK sınamasını içeriden yıkıcı faaliyet, ayrılıkçılık, toplumsal uyum, ulusal birlik, bürokrasi ve sivil topluma sızma, demokratik altyapıyı kendi içinden çökertme gibi cumhuriyetçi kavramlarla tartışıyor.
Hatırlanacağı üzere, Erdoğan bir önceki dönemde “küresellik” iddiasında bulunmayı denediğinde de, organik Arap Baharı’nı sentetik biçimde kendine yontmaya kalkışmış, Ortadoğu’da “MK hegemonyası” kurulduğuna inandırılmış ve Mısır’da baltayı taşa vurmuştu.
Bu çuvallamanın ardından kapıldığı yukarıda değindiğim “Mavi Vatan” sloganı sebebiyle, Doğu Akdeniz’de toptan yalıtımla ve Yunanistan-İsrail-GKRY-Mısır cepheleşmesiyle yüzleşmişti.
Şimdi bir türlü gelmeyen yatırımları çekebilmek için olsa gerek, Araplara şirin görünmek adına Malazgirt gibi tarihimizin temel taşlarını revizyonist bir okumayla “Araplarla ortaklık” temeline oturtmaya çalışıyor ama aklınca bu yoldan gönüllerine girmeye çalıştığı Arap ülkeleri nezdinde dahi bu tutumunun istihza ile karşılandığının farkında değil.
Erdoğan zihniyetinin benzer bir dışa vurumuna, TBMM Başkanı Kurtulmuş’un ta 16. yüzyıldaki Yavuz Sultan Selim-Şah İsmail savaşımının yanlış ve ayrıştırıcı tarih anlatısına dönüştürüldüğü talihsiz değil bilinçsiz açıklamasında da tanıklık ettik.
Ahiren Erdoğan hep rulet masası gibi gördüğü ve büyük voli vurmak peşinde koştuğu anlaşılan diplomasinin küresel oyun alanında bu defa bütün taşlarını Trump’a kendini beğendirme karesine sürmek çabasında.
Trump ise üç gün turlayıp geldiği üç Körfez ülkesinden kimi hesaplamalara göre beş trilyon ABD doları tutarına varan silâh satış anlaşmalarını ve doğrudan yatırım sözlerini cebine koyup, dostu Erdoğan’a havadan el sallayarak Vaşington’a döndü. Herhalde Körfez’de Türkiye’de yatırıma ayıracak kaynaklar da böylece kuruyup tükendi.
Erdoğan ise o arada Maliye Bakanı veya daha doğrusu para politikaları sekreteri Şimşek’i Katar’a göndermiş ama onu hafiften de olsa eleştirmeye yeltendiği cihetle farkında olmadan “lèse-majesté” (“hükümdara hakaret”) suçu işleyen Katar Ulusal Bankası (QNB) Genel Müdürüne yurt dışına çıkış yasağı koydurmuş ve beş yılla yargılatılmasına girişmişti.
Bu arada, Netanyahu’nun İsrailli Gazze’yi toptan işgale başladı ve Gazze şeridini “askeri tampon bölgeler” adı altında dilimleyerek sömürgeleştiriyor; kıyıdan karadan ve Mısır sınırından çevreleyerek tamamen yalıtarak devasa bir toplama kampına dönüştürüyor.
Erdoğan ise kameralar karşısında esip savurduğu İsrail’le Azerbaycan üzerinden perde gerisi uzlaşı arayışında olduğu gibi Azerbaycan’da yürütülen teknik/askeri müzakerelerle “Palmira Hattı” üzerinden ulusal birliğini ve toprak bütünlüğünü dilinden düşürmediği komşu Suriye’yi İsrail’le karşılıklı etki alanlarına bölmek uğraşında.
Diplomasideki yeri yahut diplomatik etkinliğe katkısı hayli tartışmalı olduğu kadar, AKP-MHP eliyle başlatılan yeni süreç anlatısıyla da çelişen “soydaşlık” kavramı üzerinden yanlış ayakla açılım yapılan Orta Asya Türk cumhuriyetlerinin, zaten tanıdıkları GKRY ile diplomatik ilişki de kurmaları ve Türkiye’yi Kıbrıs’ta “işgalci” olarak nitelemeleri de küresel lider Erdoğan’a nasip oldu.
Erdoğan’ın küresel liderliği, AB’ye vizesiz seyahat bir yana yurttaşların ister iş insanı ister öğrenci ister akademisyen veya sanatçı olsunlar, Schengen vizesine başvurmakta dahi zorlanmaları karşısında nedense apansız akamete uğruyor.
Zira, Avrupa Parlamentosu’nun 7 Mayıs 2025 tarihinde 387 olumlu oya karşı 74 olumsuz ve 188 çekimser oyla kabul edilen 2023-2024 Türkiye Raporu’nda yer alan bazı veriler, Erdoğan’ın hangi alanlarda küresel liderliğe oynadığını kanıtlar nitelikte.
Söz konusu rapora göre, Türkiye, basın hürriyeti açısından 180 ülke arasında 158. sırada.
Ülkemizde hapishanelerin nüfusu 2005-2023 döneminde yüzde 439 artmış ve kurucularından olduğumuz Avrupa Konseyi üyesi ülkelerinin tamamının cezaevi nüfusunun üçte biri ülkemizde.
Kadın-erkek eşitsizliğinde 146 ülke arasında 127. sıraya gerilemişiz.
AİHM’ye intikal etmiş davaların yüzde 36’sı yine Türkiye’den.
İşte bu alanlarda Erdoğan’ın “küresel lider” olduğu gerçeği gerçekten de yadsınamaz.
Küresel liderlik bir yana, Erdoğan’ın esasen yaptığı, Türkiye’nin küresel olabilecek ağırlığını, imkân ve kabiliyetini, potansiyelini israf etmek, boşa harcamak, heba etmek, har vurup harman savurmak.
Düşünün: Erdoğan’la bu kadar “küresel liderlik” olabiliyorsa, onun başta olmayacağı bir Türkiye neleri başarabilir?
Her yeni sertlik hamlesiyle gençlerimizin geleceğinden çalan Erdoğan’ın pilot koltuğunda oturduğu Cumhuriyetimiz, hem demokrasisi hem ekonomisiyle bir burgu hareketi çizerek düşüyor.
Koltuklarında 85 milyonu aşkın sayıda yurttaşımızın yolculuk ettiği bu ortak uçağın burnunun yeniden havaya kaldırılmasının tek yolu ise 19 Mart sivil darbesinin püskürtülerek, adayımızı yanımızda sandığı önümüzde görmekten geçiyor.
Türkiye’nin birinci partisi CHP her hafta düzenlediği çifte mitinglerle toplumdaki bu değişim enerjisinin açığa çıkmasına ve kurtuluş gününe doğru akmasına öncülük ediyor. Mutlaka başaracağız, hep birlikte ve emin olun kısa zamanda başaracağız.