Otoriter liderlerin dünyanın dört bir tarafında yükselişine tanık olunduğu artık herkes tarafından kabul görüyor da, deneyimli gözlemciler ve kıdemli akademisyenler bile yeni liderleri değerlendirmede ciddi bir yanlışa düşmekten kendilerini alamıyorlar…
Değerlendirmelerinde yeni liderlerin eskilerden bir temel farkını hala anlamış görünmüyorlar…
Eski liderlerin en önemli özelliği, kararlar alır ve politika belirlerken tarihin kendilerini nasıl değerlendireceği endişesiyle hareket etmeleriydi; yeni liderler ise kendileri hakkında ne düşünüleceğine zerre kadar önem vermiyorlar…
Sözlerinin -hatta yine kendileri tarafından- ertesi gün yalanlanmasına, vaatlerinin boş çıkmasına bile…
Önemsedikleri tek şey, yaşadıkları dönemin ülke insanları tarafından, iktidara gelmelerini ve orada kalmalarını sağlayacak kadar beğenilmek…
Geri kalan insanlar ve gelecek nesiller umurlarında değil…
İktidara gelmek ve özellikle de orada kalmak için yapmayacakları yok…
Akla ilk gelen örnekler, benim de bu yazıyı yazmama sebep olan iki günümüz lideri: Donald Trump ile Benjamin Netanyahu…
ABD başkanı Trump geçen haftanın üç gününü Körfez ülkelerinde geçirdi. Uğradığı Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’nde her türlü şirinliği sergilemekten geri durmadı. Bölgeye dönük vaatlerinde o kadar ileri gitti ki, gezisi sona ermeden Filistin Devleti’ni tanıyacakları vaadinde bulunacağı bile ileri sürülebildi.
Dünya medyasına bakarsanız, Arap ülkelerinde verdiği sıcak mesajlar Netanyahu’nun dışlanması anlamına geliyordu.
Riyad’da konuştuğu platformda yer alan beş Arap ülkesinin liderleri ile onlara refakat edenler, vaatlerindeki cömertlikten etkilenerek, Trump’ı dakikalarca ayakta alkışladılar.
Trump’ın Arap liderlerin hoşuna gidecek konuşmasından Netanyahu’nun zerre rahatsızlık duyduğunu sanmıyorum.
Aralarında ‘iyi polis - kötü polis’ anlaşması olmasa bile, biri diğerinin zaman zaman farklı oyunlarla karşısında bulunanları oyaladığını bilecek kadar birbirinden emin liderler onlar…
Yine de bazılarını kandırabildikleri yazılarından anlaşılıyor.
Trump bölgeden ayrılır ayrılmaz, ordusuna, Gazze’yi Filistinliler’den boşaltmakla sonuçlanacak karadan saldırı emrini verdi Netanyahu…
Filistinlileri Gazze’den tamamen temizleme amaçlı operasyonun adı ‘Gideon’un Savaş Arabaları’…
Gideon da nereden çıktı?
İncil’den…
Hem Musevilerin kutsal kitabı olan Eski Ahid’te hem de Hıristiyanların İncil’inde hikayesi anlatılır Gideon’un… Yahudileri tehdit eden bir yabancı kavmin saldırısından korumak için ortaya atılmış biridir.
Daha az askere sahip olmakla beraber kendilerini güçlü gösterecek sesler çıkarıp ışık görüntüleri sergileyerek gece saldırısı gerçekleştirmiş ve böylece kalabalık düşman ordusunu kaçırtmayı başarmıştı Gideon…
İyi de, Gazze’ye topyekün saldırıya ‘Gideon’un Savaş Arabaları’ adını vermek, kendi tarihlerinde yaşanmışlığa ters düşmüyor mu?
Ha’aretz gazetesinin İbranice baskısında Nitza Ben-Dov ile İngilizce nüshasında Odeh Bisharat, bu çarpıklığa işaretten kendilerini alamamışlar.
Bisharat’ın yazısının girişini aktarayım:
“Kutsal kitapta zikredilen Gideon’un ordusunda savaş arabaları yoktu, daha kalabalık olan, karşı tarafın komutanı Sisera’nın ordusuydu. Kutsal kitaptan benzerlik çıkaracaksak, günümüzdeki Gideon ellerinde doğru dürüst silah bulunmayan Filistinliler, Sisera da, hadi Amerika desteğini anmayalım, emrinde tanklar ve uçaklar bulunan İsrail Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir oluyor.”
Aynı yazıdan bir cümle de şu: “Ülkede yaşayan bir Yahudi iseniz, 53 bin Filistinli’nin ölümünden siz de sorumlusunuz.”
Netanyahu’nun Gazze’de yaşayan Filistinlileri “Ya ölmek ya da kaçmak” tercihleri karşısında bırakmayı amaçlayan ‘Gideon’un Savaş Arabaları’ adıyla başlattığı topyekün kara saldırısı, ABD’den herhangi bir tepki gördü mü?
Birkaç gün öncesine kadar karşılarında gülücükler dağıttığı ve bu sayede kendilerinden trilyonlarca dolarlık taahhütler almakla övündüğü Arap liderlere, halklarına dönüp, “Görüyorsunuz, Filistin Devleti’ni tanımasına ramak kaldı” tesellisini aktarmalarını sağlayacak manevralara girişmiş Donald Trump’tan?
Trump o geziden ülkesinin kasasına girecek trilyon dolarlık taahhütlerle dönmedi sadece, kendi kesesini doldurmayı da ihmal etmedi.
Üstelik, o arada, huzuruna getirilen Suriye’nin yeni devlet başkanı Ahmet el-Şaraa’dan İsrail ile yakınlaşıp ‘İbrahim Mutabakatı’na katılma sözü de aldı.
Körfez ülkelerine daha önce de hem ABD’den hem de öteki Batı ülkelerinden devlet ve hükümet başkanları ziyaretlerde bulunmuş, çeşitli konular yanında Filistin’i de konuşmuşlardı.
Trump kadar ikiyüzlülüğü ertesi gün anlaşılacak umursamazlıkta davranan çıkmış mıydı, hatırlamıyorum.
Yeni dünyanın yeni liderleri Trump ve Netanyahu böyle işte…