Milletimizin gönüllü iradesi
40 yıldan bu yana sınırlarımız içinde ve dışında terör eylemleri gerçekleştiren PKK terör örgütünün 13 Mayıs’ta kendini feshetme ve silahlarını teslim etme kararı alması, şayet milletimizin tamamının gönüllü iradesine mazhar olarak uygulanırsa, bu karar ülkemizde toplumsal barış ve huzurun yeniden kazanılabilmesi umutlarını beraberinde getiriyor.
Bu kararın gerçek yaşamda ne ifade ettiği hakkında yorumlarda bulunmak için zaman tabi henüz erken sayılır. Muhtevası hakkında sağlıklı bir değerlendirme yapılması ancak uygulanmada belli bir yol alındıktan sonra daha kolay olabilir. Ancak hemen belirtilmesi gereken bir sakıncası bu kararın daha bugünden önemli olumsuzluklar barındırdığı gerçeğidir.
Lozan Barış Antlaşması
Bunların başında kararın Lozan’ı tartışmaya açması geliyor.
24 Temmuz 1923 ‘te imzalanan Lozan Barış Antlaşması, Türk milletinin, I. Dünya savaşının Galip Devletlerine karşı, büyük ıstırap ve fedakarlıklarla kazanılan İstiklal Savaşımız sonucunda elde edilen tarihi bir diplomatik zaferdir. Bu ıstırap ve fedakarlıklar tüm Türk devlet adamları ve halkının hafızlarında tazeliğini hala muhafaza ediyor. Lozan Antlaşması, Türkiye Cumhuriyeti’nin bu günkü sınırlarıyla, Karadeniz’den Ege’ye kadar uzanan, Doğu ve Güney Anadolu’yu içine alan bağımsız ve egemen bir devlet olarak tanınmasını sağlayan kurucu antlaşmamızdır.
Bu antlaşma İtilaf Devletleri'nin, I Dünya Savaşı'ndan sonra Türkiye ile eşit koşullarda imzaladığı tek barış antlaşmasıdır.
Bilindiği gibi Osmanlı İmparatorluğu, I Dünya Savaşında İttifak Devletleri grubuna dahil olması sebebiyle mağlup devletler arasında sayılmıştır. Lozan Antlaşması, Gazi Mustafa Kemal’in öncülüğünde, Erzurum ve Sivas’ta, yurdun her köşesinden gelen temsilcilerle gerçekleştirilen Kongreler ve Ankara’da toplanan TBMM’nin iradesiyle kurulan Meclis Hükümeti’ni temsilen İsmet İnönü’nün diplomatik çabalarıyla, İtilaf devletleri temsilcileriyle, zaman zaman kesintiye uğrayan, uzun ve zorlu müzakereler sonucu hayata geçirilmiştir. Dolaylı olarak, Lozan Antlaşması I. Dünya Savaşı Galip Devletlerinin, I Dünya Savaşından sonra Osmanlı imparatorluğu ardılı bağımsız ve egemen Türkiye ile eşit koşullarda imzaladığı tek Barış Antlaşmasıdır. Lozan Barış Antlaşması aynı zamanda 1936 yılında Boğazlar üzerinde Türkiye'nin egemenlik haklarını yeniden tanıyan Montrö Anlaşmasının akdedilmesinin yolunu açmıştır.
Lozan Antlaşması, 1936’da imzalanan Montrö Anlaşması ile birlikte halen tüm dünyada hassas güvenlik dengelerin korunmasının teminatıdır.
Lozan Antlaşması, aradan geçen 100 yıla rağmen güncelliğini, bugün XXI. yüzyılda, her zamandan daha fazla hissettiren çok önemli bir Devletler Hukuku belgesidir.
Aynı yaşamsal önem Montrö Antlaşması için de geçerlidir. Her iki antlaşma da, dün olduğu gibi bugün de, sırf Orta Doğu’da bölgesel çapta değil, fakat küresel düzeyde de, barış ve güvenliğin son derece hassas dengelerinin korunmasının teminatını oluşturmayı sürdürüyor.
Çin’in yükselmesi, Doğu Akdeniz, Orta Doğu ve Doğu Avrupa’da kanlı savaşların dünya güvenliği üzerindeki tehdidini sona erdirmedi.
Çeyrek yüz yıl önce insanlık XXI. yüzyıla doğru ilerlerken, dünyadaki diplomatik gelişmelerin ve diplomatik rekabetin yoğunluğunun, uzak doğunun (ve dünyanın) dev ülkesi Çin’deki siyasi, askeri, ekonomik ve yüksek teknolojik hamlelerinin belirginleşmeye başlaması sebebiyle Doğu Akdeniz ve Orta Doğu’dan Güney Doğu Asya’ya kayacağı görüşü hakim olmaya başlamıştı.
Bu görüş geçerliğini korumayı sürdürüyor. Bununla beraber, Doğu Akdeniz, Orta Doğu ve Doğu Avrupa’daki siyasi gerginlikler, kanlı çatışmalar, devam eden savaşlar, ABD, NATO ve Batı Avrupa’nın siyasi, güvenlik ve diplomatik enerjisini inhisarına almaya devam ediyor. Ve başta ABD olmak üzere Batı dünyası, gözlerini kendi “mahallesinden”, yani Akdeniz, Orta Doğu, Doğu Avrupa ve Rusya’dan kaldırıp, Çin, Hindistan ve Şanghay İşbirliği Örgütü, BRİCS ve Global Güney gibi rakip dev gruplaşmaların yer aldığı “karşı mahallenin” açtığı yaman rekabete tam kapasiteyle yöneltemiyor. Batı dünyası şayet bu kapasiteye daha ilerdeki yıllarda kavuşacaksa, bunu ancak Türkiye’nin Lozan ve Montrö Antlaşmalarıyla sahip olduğu siyasi ve diplomatik gücü koruması sayesinde başarabilir.