Silahlar bırakılırken dillere demokrasi vurgusu hakim olmalıydı

Yarım yüzyıla yakın bir süre, elde silah, devlet güçlerine karşı kanlı bir savaş yürütmüş bir örgütün, kongre yaparak kendisini feshetme kararı almasının, silahlarını bırakmaya hazırlanmasının ülke insanları tarafından sevinçle karşılanması beklenir.

Nitekim öyle de oldu.

Geçen yıl Ekim ayında başlayan sürecin, örgütün feshi kararıyla ilgili ilk bölümü, bu yıl Mayıs ayı sona ermeden nihayetlendi. PKK resmen yok artık. Bundan sonraki aşamada, örgüt militanlarının silahlarını teslim etmeleri bekleniyor.

Keşke bu kararı alırlarken, henüz sürecin ilk aşamasında olunduğunun bilinciyle, başka yönlere çekilebilecek ifadelere sahip bir metinle kamuoyu önüne çıkılmasaydı.

ÖRGÜTLERİN DE KAMUOYLARI VAR

Daha önce başka ülkelerde yaşanmış benzer süreçlerden biliyoruz; silahlı örgütler yenildiklerini kabul ederek ortalıktan çekilmiyor, sahadan galip ayrıldıklarını düşündürecek bir havayı tercih ediyorlar.

Teröre başvuran silahlı örgütlerin de ikna etme ihtiyacı duydukları kendi kamuoyları bulunuyor…

Yayımlanan fesih karar metnine bu gözle yaklaşmakta yarar var.

Ben de öyle yaklaşıyorum.

Metindeki ‘Lozan’ ve 1924 Anayasası ile ilgili bölümlere takılmam da sebepsiz değil: Metni kaleme alanların derdi “Lozan zafer mi, hezimet mi?” türünden bir tartışma başlatmak değil herhalde. O dokundurmalar örgütün -daha doğrusu Abdullah Öcalan’ın- 40 binden fazla insanın canını alan silahlı mücadelesini dayandırdığı tarih tezi ile ilgili.

Konuya ilişkin yorumlarda Öcalan’ın 2012 tarihli ‘Kürt Sorunu ve Demokratik Ulus Çözümü’ kitabından söz ediliyor; ancak tarihe ilişkin tezleri, Cumhuriyet’in 71. yılında yazılmış ‘Sömürgeci Cumhuriyet Kirli ve Suçludur’ kitabında yer alıyor.

Kongre’den çıkan metnin rahatsız edici bölümlerinin çözümü için esas bakılması gereken kitap o.

Eğer ‘Terörsüz Türkiye’ sürecinin bundan sonraki aşamalarını olumsuz etkileyecekse, Lozan ve 2024 Anayasası ile ilgili dokundurmalar gözardı edilebilir. Daha ilk aşamada gözlere sokulan dokundurmalar, daha önemli gelişmelere sahne olunacak bundan sonraki aşamalarda çıkartılacak başka zorlayıcı sürprizlerin habercisi değilse tabii…

Rahatsızlığımın bir sebebi de şu: Silahlı bir örgütten, silahları bırakıp kendini feshetmesi sırasında, yapılanın gerekçelerinin açıklanması amacıyla kaleme alınmış metinde, demokrasi sözcüğünün sıkça geçmesini beklerdim. Beklentim karşılanmış değil.

MADALYONUN TERS TARAFI

‘Terörsüz Türkiye’ başarılı olacak ve kalıcılık kazanacaksa, bu, yalnızca terörün varlığı sebebiyle tahammül edilmiş temel hak ve özgürlüklerin vatandaşların tümüne hiç beklemeden iadesiyle mümkün olabilir. Ülke yönetiminde söz sahibi kadroların, zaman içerisinde kazandıkları emsalsiz gücü büyük çapta borçlu oldukları güvenlik odaklı yasal çerçeveden ve ona uygun politikalardan kolaylıkla vazgeçebileceklerini düşünmekte zorlanıyorum.

Anayasada açıkça yerel hukuktan üstün olarak tanımlanmış (m. 90) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ile yine aynı metinde kararlarının ‘kesin’ olduğu belirtilmiş (m. 153) Anayasa Mahkemesi tarafından verilmiş kararlar hayli zamandır dinlenmiyor.

Dinlenecek mi bundan böyle?

Seçildiği halde Meclis’teki yerini alması engellenmiş bir milletvekili var; hakkında verilmiş Anayasa Mahkemesi kararı kürsüden okundu, ama yine de görevine başlamasına izin verilmiyor.

Verilecek mi?

Cezaevlerinde neden tutuldukları tam olarak bilinmeyen ve ancak siyasi gerekçeyle anlaşılır hale gelen isimler ailelerine kavuşabilecek ve isterlerse siyasi hayatta yerlerini alabilecekler mi? Kanun hükmünde kararnameler (KHK) ile görevlerinden olan memurlar ile akademisyenlerin durumu ne olacak?

‘Tek tip insan’ yetiştirme anlayışı sebebiyle her düzeydeki eğitime müdahale alışkanlığı terk edilebilecek mi?

Basın-yayın araçlarında farklılığın kabul edildiğini gösterecek bir anlayış bundan böyle sergilenecek mi?

Yargı gerçek anlamda bağımsız ve tarafsız olabilecek mi?

Kısacası, haber alma ve yayma, sosyal medya yoluyla görüş açıklama, gösteri ve yürüyüş, eğitim özgürlükleri yeniden anayasaya uygun olarak genişletilecek mi?

‘Terörsüz Türkiye’ sonrasında ülkemiz, terör var gerekçesiyle edinilmiş güvenlikçi politikalardan vazgeçildiği daha demokratik bir ülke haline gelmek zorunda; ancak işte bunun da gerçekleşebileceğinden pek emin olamıyorum.

Elbette ülkemin terörden masun olmasını gönülden istiyor ve bu yoldaki çalışmaları onaylıyorum; ama endişelerim de giderilmeyi bekliyor…