Çözüm… Bundan sonrası daha hassas

Önceki iki çözüm süreci tümevarımla yola çıkmıştı. Kürt meselesinin halli için gereken demokratik hamleler ve buna karşılık PKK’nın yapması icap eden şeyler eş zamanlı yapılacak ve neticede silahlar bırakılacaktı. Ne var ki hem açılım hem de çözüm süreci başarılı olamadı. Başarısızlık sebebi tek başına bu yöntem değildi. 2009’de toplum yeterince hazırlanamadı ve Habur olayı açılıma son darbeyi indirdi. 2015’te ise daha iyi gidiyordu ama PKK’nın önüne Suriye imkanı çıktı, ardından hendek girişimi ve başarısızlık…

Bugün şartlar eskiye göre olgunlaştı, terör ve şiddetin raf ömrü bitti…

Şimdi tümdengelim yöntemi uygulanıyor. Önce PKK silah bırakma kararı aldı ve kendini feshetti. Fesih şartları veya daha genel ifadeyle demokratikleşme adımları ise bunun arkasından gelecek. Dolayısıyla, şu anda tam olarak “beklenen adımlar” sürecinin başındayız.

Nedir bunlar?

Umut hakkı, Öcalan’ın İmralı’da özgür halde yaşama prosedürü, PKK’nın yönetici dağ kadrosunun çeşitli ülkelere dağıtılması, elemanlarının Türkiye’ye gelip hayata karışması ve elbette infaz yasası yoluyla hapisteki PKK’lılar ve PKK bağlantısı iddiasıyla hapsedilen HADEP/HDP/DEM siyasetçilerinin serbest bırakılması…

Bir yandan PKK’nın silahları teslim prosedürü gözlemlenirken bir yandan da bu adımların atılacağı anlaşılıyor. Sadece “anlaşılıyor”, çünkü herşey gizli ve tümden gelerek nereye gideceğimizi, hangi demokratik hamlelerin yapılacağını yaşadıkça göreceğiz. Sadece yöntem belli… Nitekim, Cumhurbaşkanı Erdoğan dün ilk sinyali verdi ve kayyum uygulamasının artık istisnai hale geleceğini söyledi. Beklendiği gibi ilk adımın işareti verildi.

PKK’nın kendini feshetmesi kesinlikle tarihi öneme sahip bir olaydır. Büyük bir başarıdır… Bundan daha tarihi ve başarılı olabilecek şey ise Türkiye’nin PKK ile problemini çözdükten sonra içeride kimseyle düşmanlık yapmayacak bir olgunluğa ulaşması; yani gerçek anlamda demokrasi ve hukuku bulabilmesidir. Gerilim, öfke, ötekileştirme, düşmanlık ikliminin dağılması ve siyasetin güç kullanımı baskısından arındırılmasıdır. Bu mümkün olamazsa; yani uygun iklim ve hava şartları tesis edilemezse çözüm sürecinin yaşaması da imkansız hale gelir. Zira, hukuk ve demokrasi Türkler için, Kürtler için ve herkes için aynı anda ve aynı oranda hayati bir ihtiyaçtır. Muhafazakarlar, laikler, sağcılar, solcular için de…

Nasıl ki, çözüm sürecinin ayakta kalması için “Türküyle Kürdüyle…” ortak duyguları taşıyan bir millet olmayı hedefliyorsak, bütün fikirlere ve siyasi görüşlere de aynı duyguyu yaşatmak zorundayız. Bir sorun biterken, onun boşalttığı yere yeni bir başka sorun konulamaz. İktidarın muhalefete yönelik son ve ağır hamleleri böyle bir eğilimi gösteriyor ve bu da Türkiye’yi siyasetten ekonomiye ve sokaktaki insana kadar olumsuz etkiliyor. Kürt meselesinin dahi çözüm yoluna girdiği bir ülkede merkez siyaset böyle bir gerilim içinde olamaz, olmamalıdır.

Son süreçte iktidar ile muhalefet elini aynı anda taşın altına koyduğu için işler kolaylaştı… Şimdiden sonraki adımlar için de aynı doğal dayanışma atmosferi devam etmelidir. Bu sadece temenni veya talep değil, sürecin tamamlanması için olmazsa olmaz öneme sahip bir mecburiyettir.

Birçok yasal düzenleme Meclis’e gelecek ve birçok hamlenin topluma anlatılması gerekecek. İktidarın da sandıktan gelebilecek reaksiyon için kafası karışık olduğundan bütün ellerin taşın altında kalmaya devem etmesi ihtiyacı devam edecektir. Böylesine önemli bir eşik aşılırken çözüm sürecinin siyasi rekabet malzemesi yapılmamasının ve akamete uğramamasının yolu da budur.