PKK’nın 12 Mayıs’ta silahlı mücadeleyi bırakma ve kendisini fesih kararı Türkiye’de yaygın siyasi şiddet döneminin bitme ihtimali bakımından önemli bir eşiğin daha aşılması anlamına geliyor.
Bundan sonra süreç baltalansa, sonuç vermese silahlı mücadele yolunun sonuna geldiğini kabul etmiş bulunuyor PKK.
Dünyada yarım asra yakın, 47 yıl devam etmiş başka bir gayri nizami savaş, başka deyişle gerilla savaşı örneği yoktur; en uzunu 19 yıl süren Vietnam’da görülmüştür. Süleyman Demirel’in deyişiyle tarihte Kürtlerin 30’uncu ayaklanmasının gün itibarıyla sona erdiğini söylemek mümkün. Bu aşamadan sonra PKK içinden sonucu kabul etmeyen grupların -daha önce İrlanda ve İspanya örneklerinde yaşandığı üzere- kopması, silah bırakmayı reddetmesi, kanlı eylemlere kalkışması bu sonucu değiştirmesi beklenmemeli.
PKK bundan 11 yıl önce Suriye’de DEAŞ’a (IŞİD) karşı ABD’nin desteğini arkasına alarak dört ülkeden bağımsız bir Kürt devleti çıkarma hedefine en çok yaklaştığını düşündüğü anda denklem dışı kalmak üzeredir; bunun adı sadece askeri değil, siyasi ve ideolojik yenilgidir.
PKK’nın yitirdiği savaş
Onlarca yıldır çok pahalıya patlayan hatalarına rağmen sonunda Türkiye kazanmıştır; ileride savaş tarihi derslerinde okutulacak örnektir. 1899-1902’de İngiliz-Boer Savaşından bu yana (İngiliz) hükümet güçlerinin kazandığı ilk gerilla savaşı olduğu söylenebilir.
PKK’nın, Kongre kararlarında bu sonucu -muhtemelen tabandan gelen tepkileri dengelemek kaygısıyla- neredeyse kendi zaferi gibi gösterme gayreti göze çarpıyor. (Ayrıntılı metnini bu bağlantıdan okuyabilirsiniz.) Kastedilen PKK’nın yarım asırda Türkiye’ye, Türk ve Kürdiyle on binlerce cana, yüz milyarlarca ekonomik ve hesaplanamaz siyasi kayba neden olan silahlı mücadelesi sonucu Kürt sorununun görünür olmasıdır.
Öte yandan MHP lideri Devlet Bahçeli’nin PKK’nın kurucu lideri Abdullah Öcalan’dan 22 Ekim’deki örgütüne fesih ve silah bırakma çağrısı yapmasını istemese, Öcalan da buna uyup 27 Şubat çağrısını yapmasa, PKK 5-7 Mayıs kongresinde “Koşullar olgunlaştı, bırakıyoruz” diyecek miydi? Kimse kimseyi kandırmasın.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın deyişiyle “Yeni bir dönemin kapılarını” açmak Türk siyasetinin iki uç noktasında duran Bahçeli ve Öcalan’a kalmıştır.
Muhtemel senaryolar
Erdoğan 12 Mayıs Kabine toplantısı ardından yaptığı konuşmada MİT ve diğer devlet birimlerinin “herhangi bir yol kazasının yaşanmaması ve verilen sözlerin tutulması” için süreci yakından izleyeceğini söyledi. Yani kapanan son perde değildi.
Siyaset kulisinde konuşulanlara göre, hem PKK’nın silahlı mücadeleye devam edebilecek daha radikal gruplara bölünmesi hem de işin silah bırakma ve fesih boyutunun tamamlanması için Türk güvenlik güçlerinin daha bir süre Suriye ve Irak’ta kalacakları anlaşılıyor.
Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimindeki Dohuk, Erbil ve Süleymaniye’de 6 silah teslim istasyonu kurulacağı ve bunların BM gözetiminde olacağı yolunda teyit edilmemiş bilgiler var.
Kongre kararlarında PKK’nın Suriye kolu PYD/YPG’nin -ABD desteğiyle- belkemiğini oluşturduğu SDG’nin bu fesih ve silahlı mücadeleye son kararı kapsamında olduğuna dair bir ifade yok. Buna rağmen Erdoğan kararların hem Suriye ve Avrupa örgütlenmesini ve silah teslimini de kapsadığını varsaydıklarını söyledi.
Bir de 4 bin militanın Türkiye sınırına gelip teslim olacağı ve en az 50 PKK üst yöneticisinin -Suriye dışında- üçüncü ülkelere mülteci olarak gönderileceği iddiaları mevcut.
Hükümetin üstüne düşen
Karar metninde yer alan iki ifade, İYİ Parti lideri Müsavat Dervişoğlu’ndan başlayarak muhalif seslerde yankılandı. Bunlardan biri PKK’nın Lozan Anlaşmasından, diğer de yüzyıllık soykırım politikasından söz etmesiydi.
Sadece muhalefet partileri değil, AK Parti içinden de “Lozan” ve “soykırım” konusunda konuşma ancak PKK’nın yasal ve Anayasal taleplerinin ilk dört maddeye alışmasını beklemiyor.
Cumhurbaşkanı dünkü konuşmasında birkaç güne dek kendisi ya da AK Pati yetkililerinin ayrıntılı açıklama yapılacağını söyledi. Bu açıklamanın bir an önce yapılmasında yarar mevcut.
Birincisi, halkın büyük kısmı ne olup ne bittiğinin farkında değil. Research İstanbul’ın Türkiye Raporunda yüzde 65 gibi bir çoğunluk bu süreçten bîhaber. Hükümetin, DEM ve PKK’nın kararlarından haberi olup izleyenlerin oranı yalnızca yüzde 10. Halktan destek bekleniyorsa, doğru bilgi zamanında verilmeli.
İkincisi, infaz yasasından Anayasa değişikliğine dek, eğer düzenlemeler sadece PKK davalarını ve PKK’ya yardımcı olmak syuçlamasıyla tutuklu bulunan belediye başkanlarını kapsayacak, örneğin Can Atalay’ı Osman Kavala’yı Selahattin Demirtaş ve nihayet Ekrem İmamoğlu’nun durumundakileri kapsamayacaksa bu da yanlış oluır. Bu konuda açıklama sürecin gerçek anlamda toplumsal barışa dönüşmesini sağlayacaktır.
Bütün bu tereddür noktaları, gelinen aşamanın önemini azaltmıyor. Sadece “Terörsüz Türkiye” hedefinin son dönemde demokrasişnin kalitesindeki gerilemenin giderilmesine de vesile olması gereğini yansıtıyor.