Barış Terkoğlu, Ahmet Zeki Üçok’a dayandırdığı haberinde, İstanbul’daki Hava Harp Okulu’nun İzmir’e taşınacağını, mevcut 1200 dönümlük şahane arazisinin satılacağını ve bu satıştan elde edilecek gelirin bir kısmı ile İzmir’deki yeni Hava Harp Okulu tesislerinin yapılacağını, geri kalan miktar ile de ABD’den istenen Blok 70 F-16’ların parasının ödeneceğini yazdı.
Hatta Milli Savunma Üniversitesi Rektörü Erhan Afyoncu’nun mevcut tesislere büyük yatırım yapıldığı ve hâlâ yeni eklemeler sürdüğü için kaynak israfı olarak gördüğü bu projeye karşı çıktığı da haberde yer aldı.
Afyoncu karşı çıksa da, rant ve inşaat düşkünü bir iktidarın, arazi değeri bu kadar yüksek bir yerde bulunan bir askerî okul arazisini inşaat alanı olarak müteahhitlere vermek istemesi hiç şaşırtıcı olmaz.
Celal Şengör ise deprem riski nedeniyle mevcut Hava Harp Okulu tesislerinin yenilenmesi gerektiğini söyler hep.
Bana sorarsanız Hava Harp Okulu’nun zaten yaz kamplarını yaptığı İzmir’e taşınmasında bir garabet yok ama bunun arazi rantı maksadıyla yapılması gerçekten küçük düşürücü bir durum.
Hele hele buradan gelecek para ile F-16 alınacağının söylenmesi iyiden iyiye garabet.
Bildiğimiz kadarı ile yeni F-16’lara ödenmesi gereken para yaklaşık 23 milyar dolar.
Bu araziden gelecek paranın 23 milyar doları bulması ise neredeyse imkansız.
Zaten Türkiye’nin terör destekçisi olmakla suçladığı ve başlangıçta veto ettiği İsveç’in NATO üyeliğine onay vererek onur kırıcı biçimde yaptığı F-16 anlaşmasının üzerinden epey zaman geçtiği halde F-16’lar hâlâ ortalıkta yok.
Belli ki, orada bir sorun var.
F-35’leri vermeyen ABD, F-16’larda da ayak sürüyor.
En azından benim yorumum bu. Ya da bu idi.
Savunma sanayinde görev yapan bir dostum, bu konuda farklı bir bilgi verdi.
Ben de o bilgiyi sizinle paylaşmak istedim.
Aldığım bilgiye göre, blok 70 F-16’ların hâlâ teslim edilmemiş ya da teslim edilmeye başlanmamış olmasının nedeni, ABD’nin ayak diremesi değil, TSK’nın ve Türk Hava Kuvvetleri’nin “ayak sürümesi” imiş.
Savunma Sanayi Başkanlığındaki dostum şöyle diyor:
“F-16’ları vermeyen ABD değil. Çok belli ki bizim askerler F-16’lar konusunda aceleci değil. Çünkü çok açık biçimde F-16’ları değil F 35’leri istiyorlar. Bölgemizdeki iki ülkede, İsrail ve Yunanistan’da 5. nesil F-35 filoları varken, bizim F-16 ile uçmamızın Türkiye’ye zafiyet getireceğini düşünüyorlar. Bu yüzden de F-35 olmalı fikrindeler. Mevcut durumun farkındalar elbette ama ABD ile Türkiye arasındaki ilişkilerin inişli çıkışlı karakterinden dolayı eninde sonunda bu F-35’lerin verileceğinden eminler. Geçici olduğunu düşündükleri bir durumdan ötürü Türkiye’nin F-35’lerden mahrum kalmasını istemiyorlar. Çünkü birkaç yıl içinde ilişkiler düzelir ve uçaklar verilebilir. Kısa bir sorunlu dönem yüzünden 40-50 yıl hizmet edecek bir uçaktan mahrum kalmayı doğru bulmuyorlar. O yüzden de F-16‘lar konusunda istekli de değiller aceleci de…”
Bu arada Eurofighter satın alma talebimizin Almanya tarafından veto edilmesi konusuna da değindi.
“Almanların Eurofighter vetosunun görünen gerekçesi, İmamoğlu’nun tutuklanması yani demokrasi. Almanya benzer gerekçe ile daha önce de Suudi Arabistan’a Eurofighter satışını engellemişti. O zaman da Suudi yönetiminin İstanbul’da Kaşıkçı’yı öldürmesi nedeniyle insan hakları ihlali gerekçesiyle olmuştu bu iptal. Ancak daha sonra bu vetosunu kaldırdı. Kaldırma nedeni ise Yemen’di, Yemen’deki Husilerin İsrail’e yönelik saldırıları karşısında Suudi Arabistan’ın İsrail’e destek vermesi ve Husilere savaş açmasını gerekçe olarak gösterdiler ve ‘İnsan haklarına ilişkin endişelerimiz sürmekle beraber’ diyerek uçakları Suudilere vermeyi kabul ettiler. Yani bana sorarsan Ekrem İmamoğlu bahane. Asıl neden, Türkiye’nin İsrail’e karşı tutumu. F-35’lerde de S400’ler bahane. F-35’lerin verilmeme nedeni de İsrail’in Türkiye’de bu silahların olmasını istememesi.”
Yani anlayacağınız Türkiye’deki iktidar bir yandan el altından İsrail politikalarını destekliyor ama masa üzerinde İsrail ile kayıkçı kavgası yapıyor.
Ama bunun bedeli Türk Silahlı Kuvvetleri’ne zafiyet olarak ödeniyor.
NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
İç politikada oy alacağız diye uygulanan dış politikayla ülkeyi zafiyete sokmadığımız zaman.