Bülent Arınç ve Ömer Çelik’in açıklamalarının ortaya koyduğu gerçek…

Beklediğim açıklama nihayet hiç şaşırtıcı olmayacak şekilde geldi. AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik AK Partinin kurucularından eski TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptal edilmesine ve tutuklanmasına yönelik yaptığı açıklamalarla ilgili mevzunun altını kalın kalın çize çize, herhangi bir şüpheye mahal bırakmayacak şekilde üstüne basa basa vurgulayarak şöyle dedi:

“Bülent Arınç birtakım görüşler paylaşmış, bunlar partimizin görüşünü yansıtmıyor, partimizin kurumsal görüşünü bağlamamaktadır, AK Parti ile ilgisi yoktur, bu görüşlerin bizimle ilişkilendirilmesi, partimizin görüşü gibi davranılması yanlıştır. Bülent beyin konuştuğu konularda bizim görüşlerimiz belli. AK Parti adına kimlerin konuşacağı bellidir.”

Şimdi gelelim AK Parti Sözcüsü Çelik’i bu tepkiye sevk eden, aman ha “partimizin görüşü gibi bakmayın” diyerek, “birtakım görüşler” diye niteleyerek değersizleştirdiği Bülent Arınç’ın sözlerine:

“İdare hukuku profesörlerinin hepsinden dinledim. Bu diploma 35 sonra iptal edilemez, kazanılmış hak diye bir şey vardır. İmamoğlu’nun cumhurbaşkanı adayı olabilmesi için diplomasının olması şart. Bunun üzerinden giderek ‘İmamoğlu’na kumpas kuruldu’ düşüncesine sahip olanlar var. Çok haksız sayılmazlar…

“Ben 28 Şubat’ta tutuksuz yargılandım, Erdoğan tutuksuz yargılandı, Erbakan tutuksuz yargılandı. Karar kesinleştikten sonra cezaevine buyur ettiler. Herkesin buna dikkat etmesi lazım. Siyasi tutukluluk hiç olmamalı. Demirtaş için de demiştim. Esenyurt’tan başlayarak hepsi için yargılamalarda önce iddianame yazılır, suça mahkeme karar verir. 5 kişinin katilini yargılamıyorsun ki sen. Bir büyükşehir belediye başkanının tutuksuz yargılanması esas olmalı.”

Aslında fazla söze hacet yok… Çelik’in ve Arınç’ın bu sözleri, çeyrek asır önce, Erdemliler Hareketi adıyla ve “hak, hukuk, adalet” talebiyle yola çıkan AK Partinin nereye evrildiğini, bugün ne halde olduğunu somut bir şekilde ortaya koyuyor.

Bu köşeyi okuyanlar hatırlayacaktır, zaman zaman yazıyorum, bir hikayenin nasıl başladığı kadar nasıl ilerlediği de önemlidir. Ama asıl önemli olan hikayenin finalidir. Çünkü bütün hikayeler daha çok sonlarıyla hatırlanır.

Bu iki açıklama Bülent Arınç dönemi AK Parti iktidarıyla Ömer Çelik dönemi AK Parti iktidarının gerçeğidir.

İki grup AK Partili var veya AK Parti’nin iki ayrı hali…

***

Biri; bilgileriyle, birikimleriyle, yetenekleriyle, tecrübeleriyle, ahlaki ve vicdani duruşlarıyla AK Partiye güç ve itibar katanlar: Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın birlikte yola çıktığı, Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan, Cemil Çiçek, Beşir Atalay, Bülent Arınç, Hüseyin Çelik, Ömer Dinçer, Sadullah Ergin, Nihat Ergün gibi isimlerin olduğu AK Parti dönemi…

AK Parti’nin bu döneminde Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptal edilmesi düşünülemezdi bile, bütün yargıçlar yekten AK Partili olsaydı bile o dönemde Erdoğan’ın yargıyı devreye sokarak CHP’yi silkelemeye kalkması hayal bile edilemezdi..

Erdoğan öyle bir teşebbüste bulunsa bu yol arkadaşları böylesi antidemokratik uygulamalara, hamlelere geçit vermezler, Erdoğan’ı engellerlerdi.

Eski Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in Haber Türk’te kaleme aldığı “AK Partiye yönelik oyun içinde oyun” başlıklı yazısında belirttiği gibi:

“Bülent Arınç, Abdullah Gül, Beşir Atalay, Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan gibi insanlar AK Partinin sadece ruhu ve gücü değil, aynı zamanda sahibiydiler. Söz konusu isimler siyasetle ‘bir şey’ olmadılar, her biri bulunduğu yerde bilgi, yetenek ve tecrübeleriyle ‘bir değer’ idiler, partiye de güç ve itibar kattılar.” (1 Mayıs 2017)

İmamoğlu’nun diplomasının iptal edilip, tutuklanmasına itiraz eden, kurduğu partisine “hak, hukuk, adalet” uyarası yapan tek isim Bülent Arınç olmadı.

AK Partinin kurucularından olan, AK Partinin parladığı dönemlerde ciddi katkıları olan eski Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik kurucu olduğu partiye daha ilk günden “AK Parti benzer yollardan geçerek iktidar oldu. O gün Sayın Erdoğan’a yapılanlar da yanlıştı, bugün Sayın İmamoğlu ve CHP’ye yapılanlar da yanlıştır. Halkın iradesi ile bilek güreşi yapılmaz. Geldiğimiz noktada Türkiye’yi hiç iyi bir noktada görmüyorum” uyarısında bulundu. (19 Mart)

Yine 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül daha İmamoğlu gözaltındayken Mehmet Ocaktan’a yaptığı açıklama ile AK Partiye “Vaktiyle Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a ve şahsıma yapılanlar, Ekrem İmamoğlu’na da yapılmamalı. Bu tür çalkantılar Türkiye’de hiçbir kesime ne iktidara ne de muhalefete hayır getirmedi, getirmez de. Hak ve hakkaniyeti kaybetmemeliyiz. Yoksa Türkiye kaybeder” tavsiyesinde bulunmuştu. (22 Mart 2024)

Yine AK Parti sayesinde “bir şey” olmayan, zaten bir “değer” olan isimlerden eski AK Parti milletvekili Hüseyin Kocabıyık paylaştığı 1999 yılında Pınarhisar Cezaevinde çekilen bir fotoğrafıyla “Geleceğin yer burası mıydı? Biz bunlar için mi mücadele ettik, bunun için mi mahkemelerde süründük yıllarca” diyerek resmen isyan etti. Dün AK Parti “hak, hukuk, adalet” hatırlatması yapan Hüseyin Kocabıyık’ı “İnsan hakları ve hukuka aykırılık” gerekçesiyle ihraç etti. Şaka gibi ama gerçek!

***

Şimdi gelelim “ikinci grup” AK Partililere…

İkinci grup AK Partililer ise baştan zaten ağırlıkları olmayan, bütün siyasi kariyerlerini, toplumsal statülerini, itibarlarını, bugünkü statülerini Cumhurbaşkanı Erdoğan’a borçlu insanlardan oluşuyor…

Nitekim AK Partinin geldiği noktada, evrildiği yer de ortada. Ömer Çelik’in açıklaması da bunun açık açık en somut örneği oldu.

Çelik “Bülent Arınç’ın açıklamaları AK Parti’nin görüşü değil” diyor.

Bülent Arınç sözleri, ne dediği ortada… Hak, hukuk, adalet diyor.

Ömer Çelik diyor ki “Arınç’ın bahsettiği konularda partimizin görüşü bellidir.”

Çelik’in haklı olduğu bir konu var, AK Parti adına kimlerin konuşacağı bellidir diyor. Doğru. Kimlerin konuşabileceğini bizler de biliyoruz elbette. Ama AK Parti de kimlerin vicdan adına, hukuk adına, adalet adına, insan hakları adına konuştuğuna gelince burada ciddi bir problem çıkıyor. Çünkü dün Karar Tv’deki yayında DEVA Partisi lideri Ali Babacan’ın ifade ettiği gibi “AK Partide eskiden milletvekilleri, bakanlar görüşlerini rahatça söyleyebiliyordu ‘efendim bu yanlış, bunu böyle yapmayalım, şu yanlış efenim, şunu neden söylediniz keşke onu demeseydiniz’ diye başbakanın yüzüne açıkça söylerlerdi. Şimdi herhangi bir şeyi bir milletvekilinin bir bakanın çıkıp da Erdoğan’ın yüzüne şurada yanlış yaptınız’ diye söylemek haddine mi? Mümkün değil, anında kendilerini kapının önünde bulurlar. Özel toplantılarda bile Erdoğan’a şurada yanlış yaptınız diyecek kaç insan kalmıştır bilmiyorum.” (21 Nisan)

Bütün mesele işte budur.

Erdoğan sayesinde bir şey olanların Erdoğan’a söyleyebilecekleri tek bir şey vardır o da “iyi yaptınız efendim, daha fazlasını hakkediyorlar”dır.

Bu da hikayesine güzel başlangıçla başlayan AK Partinin evrildiği yeri net bir şekilde gösteriyor…

Şu soruyu haklı kılıyor:

Hangi AK Parti?