AKP’li kadına söylesen ters kelepçe takarlar

Gerek siyasi görüşü, gerek mesleki kariyeri, gerek fikirleri oradan oraya savrulan ve son olarak körü körüne iktidar destekçiliğine demirleyen bir şahıs, Üsküdar Belediye Başkanı Sinem Dedataş için akıl almaz hakaret içeren bir sosyal medya paylaşımı yaptı.

Dedetaş ile İstanbul Şehir Hatları genel müdürlüğü sırasında tanıştım.

Telefon açıp Haliç Tersanesi’ne davet etmişti.

Bitik tersaneyi yeniden canlandırmış, AKP döneminden kalan tek bir personele bile dokunmamış, mevcut personel ile tersaneyi ayağa kaldırıp yeniden iş yapabilir hale getirmişti.

Hurdaya ayrılmış gemileri jilet olmaktan kurtarıp yeniden hizmete sokuyor, on milyonlarca dolarlık tasarruf yapıyor, bu arada tersane içinde kültür turları düzenliyor, içerdeki binalarda sergi alanları yapıyor, sanayi tarihimizi halkın ziyaretine açıyordu.

Birilerine peşkeş çekilmek üzere atıl hale getirilen bir tersaneyi canlandırıp, tarihi bir alanı işlevine uygun bir hale getirip toplumun hizmetine sunuyordu.

Çok etkileyici idi.

Bunu o zaman çalıştığım Habertürk gazetesinde yazmıştım.

Dedetaş aynı zamanda sivil toplumda da görevler üstlenmiş, Gemi Mühendisleri Odası Başkanlığı yapmış, Uluslararası Toplu Taşımacılar Birliği’nin su yolu taşımacılığı komitesinin başkanlığını yürütmüştü.

2024 seçimlerinde CHP tarafından Üsküdar Belediye Başkanlığına aday gösterildi ve ilçedeki oyların yarısını alarak başkan seçildi.

Dedetaş tanıdığım en etkileyici kadın siyasetçilerden biriydi.

Teknokratlığı ve siyasetçiliği bir araya getirmiş ve bunu başarıyla sahaya yansıtan genç bir kadındı.

Ve onun başarısı da elbette cezasız kalamazdı.

Fakat ne yalan söyleyeyim böyle bir terbiyesizliği beklemiyordum.

Girişte tanımını yaptığım şahıs, AKP tarafından belediye personelinin maaşlarını geciktirmekle itham edilen Üsküdar Belediye Başkanı Sinem Dedetaş için şöyle bir cümle kurdu: “Maaşları ödeyemiyorsa twerk dansı yaparak zenginlerden para toplasın”

Bu, hayatımda bir siyasetçi için duyduğum en ağır ve en aşağılık cümle.

Bırakın siyasetçiyi herhangi bir kadın için böyle bir cümle kurulması hele hele bunun gazeteci olduğunu iddia eden biri tarafından, seçilmiş bir belediye başkanına söylenmesi insan havsalasının alacağı bir şey değil.

Daha vahimi ise bunu söyledikten sonra en ufak bir pişmanlık, utanma, ar, haya, haysiyet, şeref belirtisi dahi göstermemesi ve bu iğrenç cümlede ısrarcı olarak devam etmesi.

Bu bir rezalet.

Cumhurbaşkanı’nın yakın çevresindeki güçlü ve bu konularda duyarlı kadınların bu rezillikle ilgili ne düşündüğünü doğrusu merak ediyorum.

Bu söylenen rezilliğe ve söyleyen rezile olumlu bakma ihtimalleri bence sıfır.

Asıl felaket ise bu sözlerle ilgili olarak tek bir savcının dahi harekete geçmemesi, iktidar kanadından bir kişinin bile eleştirel bir tavır takınmaması.

Şimdi sizden rica ediyorum; bunu söyleyenin bir AKP yandaşı değil, bir muhalif gazeteci, hedef aldığı kişinin de bir muhalefet belediye başkanı değil AKP’li bir kadın siyasetçi hatta siyasetçiyi boş verin AKP’ye yakın bir kadın olduğunu, bunun bir Sözcü yazarı tarafından Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı’na ya da Çanakkale’deki Kalkım Belediyesi’nin başkanına söylendiğini düşünün.

Ya da bir başka AKP’liye.

Ne olurdu biliyorsunuz değil mi!

Muhtemelen bu paylaşımın yapıldığının ertesi sabahı saat 6’da evi basılır, ters kelepçe ile karakola götürülür, ertesi gün çıkarıldığı mahkemede tutuklanırdı.

Türkiye’deki adaletsizlik tam da budur işte.

Aynı yasanın adamına göre farklı uygulanması.

Hukuk devleti olamadığımızı biliyorduk.

Ama artık yasa devleti bile olmadığımız ortada.

Ve iktidarın bundan en küçük bir şikayeti yok.

Hatta böyle olduğunun bilinmesi hoşlarına gidiyor.

“Bizdensen her şey serbest” düşüncesi onlara güç ve ahlaksız yandaş toplamada destek oluyor!

Karışmak doğal değil

Sivasspor sahaya “Doğal olan normal doğum” yazılı bir pankartla çıkmış.

Edepsizliğin yeni boyutu.

İktidar bir süreden beri sezaryen karşıtı söylemleri ile dikkat çekiyor zaten.

Yani Sivaspor’un pankartı yeni bir durum, yeni bir “had aşımı” değil.

Erdoğan ve hatta Erdoğan ailesi iktidara geldiklerinden bu yana sürekli olarak sezaryen karşıtı bir tavır içindeler.

Gerek Cumhurbaşkanı, gerekse eşi sık sık bu konuda konuştular.

Başbakan Erdoğan, 2012 yılının 3 Haziran günü, Diyarbakır’da sezaryen doğumu kötülerken, bunun ülke nüfusunu dondurmaya yönelik bir adım olduğunu ifade etti.

Hemen arkasından 21 Haziran 2012’de sezaryen yöntemiyle doğumun kısıtlanmasına ilişkin bir yasa teklifi AKP tarafından TBMM’ye getirildi ve o günlerde de büyük tartışmalara neden oldu.

Sonrasında da AKP’nin bu yöndeki tavrı aynen devam etti.

Yani Sivasspor aslında AKP’nin uzun yıllardır savunduğu bir şeyi pankart olarak sahaya taşıdı.

Elbette doğal olan normal doğumdur ama kimsenin başka birinin kendi bedeni üzerindeki hakkına müdahil olma hakkı yoktur.

Asıl doğal olmayan budur.

Annelerin kızlarına bile karışmasının doğru ve “doğal” olmadığı bir durumda, bir kadının, bir insanın bedenine müdahil olmak siyasetçinin hakkı değildir. Hele hele bunu futbol sahasına taşımak ve futbol seyircisi erkekler üzerinden doğum yöntemi konusunda kadına yönelik bir baskı kurmaya çalışmak iyiden iyiye yanlıştır.

Sabah aynaları

RTÜK, gerçek hayat hikayelerinden yola çıkan dizilerin Türk toplumunun ahlakını bozduğu iddiasıyla ceza yağdıra dursun, RTÜK’ün ilgi alanı dışındaki sabah programlarında Türkiye’nin en azından bir bölümünün “reel” ahlaki vaziyeti hakkında şahane fikir sahibi olabiliyoruz.

Yıllarca AKP siyasetçileri Etiler, Nişantaşı üzerinden çirkin benzetmeler yaparken, ben “Oralarda bir şey görmedim ama gelin isterseniz Anadolu’yu şöyle bir gezelim” dedim hep.

Benim Nişantaşı’nda oturduğum ve yaş ortalaması 90’a yakın olan apartmanda pek heyecan verici bir olay yoktu ama hiç de umulmadık yerlerde neler olduğunu çok gezen biri olarak biliyordum.

Nitekim gidip bakmamıza gerek kalmadan “iktidar yanlısı” ve RTÜK’ün görüş açısına girmeyen televizyonlar benim bahsettiğim meseleyi salonumuza kadar taşıdılar.

Artık her sabah televizyonun karşısına geçip, porno yapımcılarının bile aklına gelmeyen ya da gelse bile çekmeye cesaret edemeyecekleri fantezileri muhafazakar görünümlü hanımlardan ve beylerden dinliyoruz.

Kimin elinin kimin cebinde olduğunun belli olmadığı ve tüm bunların normalleştirilip, içselleştirildiği bir ortam sabah programlarından üzerimize fışkırıyor.

Her gördüğümüz, her duyduğumuz “Yok daha neler” cümlesinin bazen daha galiz bir şekilde ağzımızdan çıkmasına neden oluyor.

Ama ertesi sabah bir beteri ile mutlaka karşılaşıyoruz.

Öyle ki, televizyon tarihinin tartışmasız en iğrenç ve en aşağılık programı olan ve 28 yıl aralıksız yayınlanan ABD menşeli Jerry Springer Show bile bunların yanında neredeyse çocuk programı kalır. (Merak ediyorsanız Jerry Springer Show’u araştırabilir ve iğrençliğini anlayabilirsiniz)

Hele hele dün bu yayınlardan birinde 21 yaşındaki damadın 47 yaşındaki kayınvalidesi ile beraber olduğunu, sonra da eşine düğünde takılan takılar ve paralarla beraber sırra kadem bastığını ve arkasında gözünde yaş, karnında bebek ile bir eş ve aynı durumdaki bir kayınvalide bıraktığını öğrenince “Yok artık” cümlesinden bir adım öteye geçtik.

Yine de bu programların kaldırılmasından yana değilim.

Topluma ayna tutmaktan başka bir şey yapmıyorlar.

NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

FETÖ artıkları hortlamadığı zaman.