Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi önünde dönemin Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir’in Başbakan Erdoğan’ı karşıladığı görüntüler ve sonrasında Baydemir’in odasında çekilen fotoğraf üzerinden siyasi bir asır geçmiş gibi. Asırdan tek farkı aktörlerin hala yaşıyor olması.
16 Kasım 2013 tarihli fotoğrafta kimi ararsanız var. Osman Baydemir solunda oturan Erdoğan’a eğilip elini tutarken yerel kıyafeti ile bağımsız milletvekili Leyla Zana’dan şimdi Beştepe’de görüşmeye katılması uygun bulunmayan Ahmet Türk’e, AK Partili Galip Ensarioğlu’ndan Fatma Şahin’e kadar herkesin yüzü gülüyordu. Gülümsemesi ile meşhur olmayan Beşir Atalay pek görülmüyor ama şimdi eski yol arkadaşlarından çok uzağa giden Atalay’ın o gün mutlu olmaması için de sebep yok.
2013 sonrasında ise 15 Temmuz darbe süreci de dahil Erdoğan HDP ya da DEM Partililerle görüşmek istemedi. Görüşse ne olurdu, bir sonuç çıkar mıydı, fayda yerine zarar mı verirdi ayrı mesele.
Ama Türkiye’nin en önemli siyasi aktörü, memleketin en hayati sorununun siyasi temsilcileri ile temas etmekten imtina etti. Bu kopukluğun sorumluluğunu Erdoğan’a çıkarıp eski fotoğraflar üzerinden romantizm yapmak işin kolay tarafı. Çözüm sürecinin sona ermesi ve Türkiye’nin içindeki geçtiği kanlı terör saldırıları toplumun da liderlerin de kimyasını bozmaya yetti.
Arada geçen 12 yılda her iki taraf için de çok büyük kırılmalar yaşandı. Darbe tehditlerinden jeopolitik gerilimlere, direkten dönen seçimlere ve demir parmaklıklar ardında geçen yıllara kadar köprünün altından çok sular aktı.
1 Ekim 2024’te bu satırların yazarı da dahil birçok kişinin çok büyük anlam atfetmediği ve somut adım görmedikçe siyasi nezaket çerçevesinde kalacaktır denilen bir tokalaşma Perşembe günkü görüşmeyi mümkün kıldı.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli beş aydır ısrarla ve inatla sadece geçmişle yüzleşen, Abdullah Öcalan’ın aktörlüğünü yeniden aktifleştiren ve PKK’yı tarihinde silah bırakmaya en yakın noktasına getiren süreci taşımadı. Türkiye’nin ikinci yüzyılını inşa edecek vatandaşlık tanımını da içeren yeni bir dil kullanmaya başladı.
Normalde özgürlükçü demokrat akademik çevrelerde siyasi realite ile bağının zayıf olduğu bilinerek kullanılan tabirler Bahçeli’nin konuşma metinlerinde yer buldu.
Bir ara Bahçeli’nin uzun süre ortada görünmemesi ile sürecin başarıya ulaşmasını isteyenler tedirgin olsa da Kürtçe ve Türkçe “Allah ömür versin” dualarının arkasından MHP liderinin yeniden sahaya dönmesine paralel olarak Beştepe’deki görüşme gerçekleşti.
Bugüne kadar her benzer görüşme ülke gündemini günlerce meşgul ederken, yapılan ve yapılmayan açıklamalar üzerinden geleceğe dair tahminler yapılırken bu sefer beklenenin çok altında bir dalga yayıldı. DEM Parti’nin açıklaması kısa fakat olumluydu. Beştepe’den bir açıklama gelmedi ama devlet katında da anlaşılan görüşme olumlu geçti. Belki de nev’i şahsına münhasır sürecin doğası bu sefer bunu gerektiriyor.
Beştepe’deki fotoğrafın görünmeyen kahramanı ise sürecin mimarı ve o görüşmeyi mümkün kılan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli idi.
Böylesi bir eşiğin geçilmesinin yaratması beklenen heyecanın temkinli bir zeminde kalmasının temelde iki sebebi var. Birincisi süreçle ilgili. Erdoğan’ın ilk günden bugüne kadar sürece siyasi ruh vermekte tereddütlü davranması heyecanın dozunu dengeli bir noktada tutuyor. Öcalan’ın çağrısına onay vermesini, İmralı görüşmelerinin gerçekleşmesini, Beştepe’deki önemli randevuyu düşününce “Daha ne yapsın?” denebilir. Ama Erdoğan’ın siyasi ağırlığının nelere imkân verebileceğini düşününce verilecek cevap var aslında.
AK Partili aktörlerin Erdoğan dışında sürece sahip çıkmakta fazla tereddüt göstermesi de gönül rahatlığı ile “iktidar bu işin arkasında” demeye izin vermiyor. PANORAMATR araştırmalarında sürecin toplumun en az yarısı tarafından desteklenmesine rağmen PKK’nın silah bırakacağına inancın çok düşük olması da ayrı bir engel.
İkinci mesele ise ülkenin içinden geçtiği demokratik daralma. İmamoğlu’nun tutuklanması ile başlayan süreçte her gün bültenlerin ilk maddesinin o gün tutuklananlar olduğu, Silivri’den sanık sandalyesinde siyasetçi fotoğraflarının kamuoyuna yansıdığı bir psikolojide alakart, parçalı bir demokrasinin sahiciliğine inanmak çok kolay değil.
DEM seçmeni İmamoğlu konusundan CHP seçmeni ile neredeyse birebir aynı duygu iklimini paylaşırken tek taraflı bir normalleşme en ılımlı tabirle ‘her şeye rağmen’ yaşanıyor.
Otoriter demokrasi bizim icadımız değil ama anlaşılan otoriter çözüm inşası kavramını literatüre Türkiye sokacak.