Cumhurbaşkanı – DEM Parti görüşmesi sonrası yapılan açıklama, DEM’in açıklaması, görüşmenin olumlu geçtiği yönündeydi.
Beştepe’de yapılan görüşmede iktidarın yürüttüğü bu tür süreçlerde kritik roller oynayan Efkan Âlâ ile Öcalan’la ilişkileri yürüten devlet kurumu MİT’in Başkanı İbrahim Kalın’ın bulunması önemli bir ayrıntıydı. Siyasi partiler arası yapılan temenni görüşmelerinden farklı olarak, DEM devletle görüşmüş oldu. Bu simgesel açısından önemli bir durumdur.
Ancak asıl soru şu: Çatışma çözümünde fiilen hangi noktadayız?
Süreç o denli kapalı yürütülüyor ki, yanıtı bilmiyoruz. Kimi açıklamalara bakarak tahmini tespitlerle yetiniyoruz.
Efkan Ala, iki gün önce, “örgütünün bütün unsurlarıyla kendisini feshetmesi konusunda nisan sonu önemli bir adım görmeyi beklediklerini” söylüyordu. Bu sözleri önemsemek ve bir dizi ilişki sonucu ifade edildiğini varsaymak gerekiyor.
Diğer taraftan DEM milletvekili Ömer Öcalan’ın, İmralı’da Abdullah Öcalan’la yaptığı bayram görüşmesine de kulak vermek fayda var.
Yeğen Öcalan’ın verdiği, bir söyleşiden hareketle bu görüşmede beklentiler bakımından öne çıkan hususların şunlar olduğu anlaşılıyor.
1. Öcalan’ın çalışma koşullarının düzeltilmesi ve kongre sürecinde nasıl aktif rol oynayacağı meselesi.
Bu mesele barındığı tüm zorluklara rağmen, sıkça gündeme getiriliyor ve kritik önemde görünüyor. Zira silah bırakma ve siyasete evrilme sadece bir toplantıda alınacak bir karardan ibaret değil. Adım adım uygulanması ve takip edilmesi gereken bir süreç. PKK’nın Öcalan istikametinde ve onun yönetiminde hareket etmesi de bu çerçevede şüphesiz önemli. Ancak konu, iktidar ve ülkedeki genel iklim bakımından son derece sıkıntılı, gerçekleşmesi o denli zor, müşkül bir mesele. İmralı’dan Öcalan örgütle hangi imkanlarla nasıl ilişki kuracak konusu belli ki önde duracak ve bir süre daha tartışılacaktır
2. Öcalan’da meclisin devreye girmesi arzusu ve beklentisi.
Bu beklenti esasen meclisteki partiler üzerinden toplumsal bir mutabakat arayışını ifade ediyor. Kürt meselesinin tartışılmasına, silahlı olmayan yönüne göndermeler yapıyor.
3. Öcalan’ın kamuoyuyla bağ kurmak istemesi.
Hasan Cemal ve Cengiz Çandar’ın adını özellikle vererek, tarafsız kalabilecek, deneyimli ve konuya hakim gazetecilerle görüşmek istemesi de, mevcut süreci tanımlama ve toplumsal olarak içini doldurma isteği ve iddiası taşıdığını gösteriyor. Öcalan’ın kapalı kapıları açma girişimlerinin altını özellikle çizmek gerek.
4. Öne çıkan son husus, Öcalan’ın Suriye’ye verdiği önemle ilgili.
Suriye meselesi, silah bırakmadan çözüm yollarına kadar yürütülen sürecin en kritik yönünü oluşturuyor. Öcalan’ın Suriye’deki Kürt yapısı ve bunun geleceği hakkındaki düşünceleri bu bakımdan önem taşıyor.
Ömer Öcalan, söz konusu röportajda bu konuda şunları söylüyordu: “Suriye’deki merkezi hükümete çok tepkili olduğunu belirtebilirim. Nusayri Alevilerine yapılanları sert bir şekilde eleştiriyor. Kadınların, kızların, çocukların öldürülmesinin IŞID yöntemi bir katliam olduğunu söyledi. Bunun karşısında net bir tavır ortaya koydu. Dürzilerin de, Nusayri Alevilerin de bir sistem kurması gerektiğini ve bu sistemlerin Kürtlerin kurduğu sistemle eşgüdümlü bir şekilde hareket etmesi gerektiğini belirtti. Bu üç yapının da birbirleriyle ilişkili olarak kendilerini korumaya almaları gerektiğini söyledi. Kürtlerin kendilerini güvenceye almaları gerekiyor…”
Son durum böyle…
Belli ki Kürt tarafı 19 Mart sürecine daha mesafeli ve kendi derdini öne alıyor. Hatta Öcalan, bizim “girişimimizle demokrasi gelirse, herkes istifade eder…” havasında…
Ve anlaşılan Kürt tarafı bakımından henüz mayın temizliği safhasındayız..